04 Mayıs 2024
  • İstanbul14°C
  • Ankara13°C

PROF. DR. M. SEYFETTİN EROL: TÜRKİYE’Yİ KAYBETMEYE DEĞER Mİ?

Suriye ve Irak merkezli yaşanan gelişmeler bir kez daha sahada ve diplomasi masasında kartların yeniden dağı(tı)lacağı bir sürece işaret ediyor.

Prof. Dr. M. Seyfettin Erol: Türkiye’yi Kaybetmeye Değer mi?

17 Eylül 2018 Pazartesi 10:37

Ve burada belirleyici husus, bu iki ülke üzerinde kimin ya da kimlerin olacağı şeklinde kendisini gösteriyor. Burada Irak; her ne kadar ABD-İran ikilisi arasındaki bir nüfuz paylaşımının adresi olarak karşımıza çıksa da, mevcut gelişmeler artık bunun dünde kaldığını gösteriyor. Dolayısıyla Irak’ta oluşturulduğu zannedilen statükodan bahsedebilmek mümkün değil.
 
Bu kapsamda Basra merkezli yaşanan son gelişmeler Irak’ta yeni bir nüfuz paylaşımı krizi olarak karşımıza çıkıyor ve İran “istenmeyen adam” konumunda. Daha da ötesi, ABD’nin İran’a yönelik operasyonu öncesi İran yakın çevresinde, bir diğer ifadeyle “direnç cephesi” olarak adlandırılan ülkelerde hezimete uğratılmak isteniliyor. Irak’ta kendisini gösteren bu husus, yakın gelecekte Suriye, Yemen ve Afganistan bazlı gelişmelerle de desteklenecek gibi…
 
Nitekim İran kazandığım dediği her bir yerde birer birer kaybediyor. İran’ın Suriye’deki savaşında kazanımlar boyutuyla zirve nokta olarak karşımıza çıkan Halep’te yaşadığı “hayal kırıklığı”, Suriye politikasında kaybetmeye başladığı bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir.
 
İran’ın yakın çevresi ağırlıklı olmak üzere sahada yaşayacağı olası hezimetin sonuçlarını sadece coğrafi kayıplar olarak düşünmemek lazım. Önemli olan, burada yol açacağı travmatik sonuçlar. Zira olası bir yenilgiyle başta devrim muhafızları olmak üzere, rejimin temel sacayaklarını oluşturan tüm unsurlar birer hedef haline gelecek, ülkede derin bir çatışma başlayacaktır.
 
Bu da hiç kuşkusuz halk ile mevcut yönetimin bir kez daha karşı karşıya gelmesi ile eşdeğer olup, doğrudan doğruya ülkede bir rejim değişikliğine yol açabilecek bir potansiyel taşımaktadır. Böylesi bir gelişme, sonuç ise; hiç kuşkusuz en başta ABD-İsrail ikilisi olmak üzere, rejim karşıtı tüm ülkelerin İran’daki değişimi politik yöntemlerle gerçekleştirme hedeflerine ulaşması demektir.
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.