30 Nisan 2024
  • İstanbul17°C
  • Ankara20°C

PROF. DR. NAZİF GÜRDOĞAN: MEHMET ÂKİF: KÖKLERİ GEÇMİŞTE OLAN GELECEK

Rüyasız Misyon Olmaz

Prof. Dr. Nazif Gürdoğan: Mehmet Âkif: Kökleri Geçmişte Olan Gelecek

24 Şubat 2021 Çarşamba 09:00

Mehmet Âkif kökleri geçmişte, dalları gelecekte olan büyük bir Anadolu çınarına benzer. Onun gönül dünyası, Anadolu insanının her rüyasını gerçekleştirecek kadar geniş ve zengindir. Onun rüyasını gördüğü Anadolu, süreklilik ve bütünlük içinde, misyonunu değiştirmeden, vizyonunu sürekli yenileyen Türkiye'dir. Anadolu'nun bin yıllık tarihi içinde oluşan misyonu değişmez, ancak misyonuna ulaşmak için geliştirilen vizyon değişir. Değişmeyen misyon ile değişen vizyonu birbirine karıştıran toplumlar, kökleri geçmişte olan geleceklerini inşa edemezler. 

Türkiye'de vizyonu yenileme sürecinin dönüm noktalarından biri olan Tanzimat'tan bu yana misyon ve vizyon tartışmalarında, değişen değerler ile değişmeyen değerler birbirine karıştırıldığı için, yirminci yüzyılın başında Anadolu insanı Balkanlar, Orta Doğu ve Kafkaslar'dan İstanbul'a çekilmek zorunda kalmıştır. Geri çekilme sürecinde Türkiye, karşı karşıya olduğu bütün sorunların çözümünü kendi değerlerinde değil, başkalarının değerlerinde arayarak, geçmişinde benzeri olmayan bir yabancılaşma sürecine sürüklenmiştir.

Vizyon Misyona Dayanır 

Anadolu insanının köklerinden koparılma sürecini sorgulayan aydınların başında Mehmet Âkif gelir. O, "Bu ezanlar ki şahadetleri" Anadolu insanının inancının özü, misyonunun temeli veTürklerin değişmez vatanı Anadolu topraklarında Kıyamet'e kadar"inlemeli"derken,Türklerin misyonunu geçmişte, vizyonunu da gelecekte arar. Osman Gazi'nin OsmanlI'nın kuruluşunda gördüğü rüyayı, Mehmet Âkif Cumhuriyet'le OsmanlI'nın yenilenişinde görür. Türk toplumu, Anadolu'daki bin yıllık tarihine yaslanarak, geleceğin Türkiye'sinin temellerini atacaktır. Yahya Kemâl "Kökleri mâzide olan âtiyim" diyerek, Anadolu insanının geleceğini geçmişinde bulur, Mehmet Âkif ise, geleceğin güvence altına alınabilmesi için, hem geçmişi, hem geleceği bugüne çeker. Sezai Karakoç'un "Mehmet Âkif"isimli incelemesinde vurguladığı gibi: "Türk edebiyatında, Âkif kadar, hayatı şiire ve şiiri de hayata sokmuş şair yoktur". O Anadolu insanının her alanda yoksullaşan hayatının şiirle zenginleştirileceğine inanır. Onun için, bütün boyutlarıyla hayat şiirdir. Sanat, hayatın şiirini yakalayarak, her alanda toplumu dönüştürmektir.

Dürüstlüğün Simgesi 

Mehmet Âkif İstanbul'un özü ve özeti olan Fatih'te doğmuştur. Anne soyu geleneğe bağlı Buhara'dan, baba soyu yeniliğe açık Balkanlar'dan gelmiştir. O temel eğitimini Fatih Medresesi'nin hocalarından babası Mehmet Tahir'den almış, lise eğitimi sırasında Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenmiş, Mevlâna'yı, Hafız'ı, Sadi'yi kendi dillerinden okuma imkânını elde etmiştir. Anadolu ve Balkanlar Fatih'te buluşmuştur. Osmanlı devleti'ni uzun ömürlü kılan Fatih'te toplanan eğitim kurumlandır. Bu yüzden, Fatih, Sezai Karakoç'un nitelemesiyle "İstanbul'un içinde ikinci bir İstanbul'dur. Fatih OsmanlI'nın düşünce ve eylem merkezidir. Mehmet Âkif, Osmanlı Devleti'nin Meşrutiyet'ten Cumhuriyet'e geçişinde çekilen, bütün sancıları yaşamıştır. O hem Asya'ya, hem Avrupa'ya açık dünyasıyla, dürüstlüğün anıtı, düşüncesi, sanatı, hayatı ve eylemiyle Anadolu insanının simgesidir. Bunun için, Mehmet Âkif, Doğu ile Batı hesaplaşmasının doruk noktasına ulaştığı bir dönemde, Asya'dan Avrupa'ya bütün İslâm dünyasının düşünen aklı, gören gözü, konuşan dili ve yazan kalemi olmuştur. Onun için, doğru güzel, güzel doğrudur, kendisini izleyen kuşaktan Necip Fazıl'ın bir dizesindeki gibi :"Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak!" deme gücünü her zaman kendisinde bulmuştur.

Fatih'i Bilen Harbiye'yi Bilir 

Mehmet Akif'in düşünce ve eylem dünyasının kaynağı, Peyami Safa'nın romanındaki kavramlaştırmayla söylenirse, Harbiye değil, Fatih'tir. Osmanlı coğrafyasının dört bir yanına dağılan Anadolu insanı gibi, Mehmet Âkif Fatih'e gönülden bağlıdır. O bütün şiirlerini topladığı Safahat'ta,Türk toplumunun karşılaştığı sorunları, yolunun açıldığı yeni kapıları, hayatın içinden bakarak, bütün boyutlarıyla ortaya koymaya çalışır. Anadolu insanının karşı karşıya olduğu sorunlara, değişik açılardan bakarak, çarpıcı bir dille anlatır. Onun şiiri, bütün sıkıntıların yükünü çeken Anadolu insanının çığlığıdır. Mehmet Akif'in düşünce ve eylem dünyasında, vizyonun simgesi Harbiye, misyonun simgesi Fatih'ten sonra gelir. O, misyonun amaçlarına ulaşmayı kolaylaştıran vizyonun araçlarının gerekli olduğunu düşünür. Bu yüzden, Anadolu insanına "Doğrudan doğruya Kur'an'dan alıp ilhamı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmV'diye seslenir. O Kur'an'ın bütün kitapların anası olduğuna inanır. Misyonunu Kur'an'dan alanlar, evrensel ahlâk değerleri ve genelgeçer hukuk ilkeleri içinde geliştirilen her vizyona kapılarını sonuna kadar açarlar. Onlara insana ilişkin hiçbir şey yabancı gelmez, insanın olduğu yerde onlar vardır.

Mehmet Âkif hiçbir zaman misyon ile vizyonu birbirine karıştırmaz. Vizyonun zamanla değişebileceğini çok açık bir biçimde ortaya koyar. "Eski, eski olduğu için atılmaz, faydasız olduğu için atılır. Yeni de ^reni olduğu için alınmaz, faydalı olduğu için alınır" demekten geri durmaz.Tarihin derinliklerinden kaynaklanan bir misyona sahip olanlar için, belirleyici olan, değişen araçlar değil, değişmeyen amaçlardır. Çünkü, değişmeyen amaçlara, değişen araçlarla ulaşılır. Mehmet Âkif Anadolu insanının geleceğini Harbiye'de değil, Fatih'te arar. Türk toplumunun misyonunun kaynakları Harbiye'den daha çok Fatih'tedir. Fatih'ten bin Harbiye çıkar. Bin Harbiye'den bir Fatih çıkmaz. Bunun için Mehmet Âkif bir kültür, vizyonuyla değil, misyonuyla birlikte ya toptan kabul edilir ya da toptan reddedilir diyenlere kulak asmaz. O inanç açısından "tek dişi kalmış canavar"ın, bilim ve teknolojisine ilgisiz kalmaz.

Fatih'siz Harbiye Harbiye'siz Fatih Olmaz

Türkiye'de tek parti döneminde doruk noktasına ulaşan yabancılaşma sürecinde, Fatih ile Harbiye arasına aşılmaz duvarlar örüldü. Yönetilenlerden daha çok yönetenlerden gelen baskıyla Türk toplumu, çift gerçekli bir toplum haline getirildi. Türkiye'nin geleceğini Doğu'da arayanlar ile Batı'da arayanların çatışması çok partili dönemde, demokratik bir yarışa dönüştü.Türkiye'yi baskıyla değil, seçimle dönüştürme yolunu açan demokratik yönetime Anadolu insanı dört elle sarıldı. Çünkü onun dünyasında baskıya kesinlikle yer yoktur. O zorla güzellik olmayacağını bilir. 

Mehmet Âkif Safahat'ta tekrar tekrar vurguladığı gibi, Harbiye'ye karşı değildir. O Fatih'siz Harbiye'nin, Harbiye'siz de Fatih'in olmayacağını bilir. Mehmet Âkif, "sekülerleşerek modernleşme''nin değil "sekülerleşmeden modernleşme"nin peşindedir. Bu yüzden, Onun dünyasında Fatih'in önceliği vardır. Ancak o Fatih'siz Flarbiye'nin inançsız, Flarbiye'siz Fatih'in de güçsüz düşeceğinin bilincindedir. Bu yüzden, Onun hayatında olduğu, düşüncesinde de Fatih'in vazgeçilmez bir yeri ve önemi vardır. 

Fatih'in Güneşi Batmaz 

Anadolu insanının, Doğudan Batı'ya yürüyüşünde Fatih'in güneşinin hiç batmadığı görülür. Fatih'te inançsızlığa yer olmadığı gibi, ümitsizliğe de yer yoktur. Mehmet Âkif'in en büyük ve en önemli şiiri olan istiklâl Marşı, Türklerin Anadolu'da bin yıllık tarihlerinin şiirleştirilmesidir. Onun şiirleri ne kadar hayatın içinden, ne kadar gerçekçi olurlarsa olsunlar, okuyanlara korku değil, ümit verirler.

Mehmet Âkif'in inananların ümitleriyle birlikte varolma güçlerini yitirmeyeceklerini bilir. Âsım'ın nesline "Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın / Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın"derken, yirminci yüzyıldan, yirmibirinci yüzyılda, yeniden Avrupa'nın büyükgücü olacakTürkiye'nin müjdesini verir.Tarihin her döneminde olduğu gibi, inananlar er ya da geç üstün gelirler, Allah'ın gücünün üzerinde güç yoktur.

 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.