- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
 01 Kasım 2025
01 Kasım 2025- İstanbul12°C▼
- Ankara7°C
- İzmir15°C
- Konya8°C
- Sakarya11°C
- Şanlıurfa15°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep10°C
ROMANDA ÇAPLI ESERLER VERME ŞANSINI BÜYÜK ÖLÇÜDE YİTİRDİK
Ali Haydar Haksal, ‘Kendilik ve Edebiyat’ kitabı çevresinde Şakir Kurtulmuş'un sorularını cevapladı.

24 Eylül 2016 Cumartesi 14:14
Ali Haydar Haksal usta bir öykücü. 14 öykü, 4 tane de yayınlanmış romanı var. Son bir iki yıldır tek bir yayıneviyle yaptığı sözleşme doğrultusunda hem yayınlanmamış yeni eserleri hem de mevcudu tükenmiş kitapların yeni baskıları peş peşe çıkıyor. Yeni bir roman üzerinde çalıştığını, yayınlanmak üzere yayınevine teslim edilmiş yeni eserlerinin olduğunu bildiğimiz Haksal’ın araştırma dalında yayınlanmış eserleri arasında önemli bir yeri var ‘Kendilik ve Edebiyat’ adlı kitabın. Öykü Ağacı’nda olduğu gibi yine poetik metinlerin de yer aldığı bu kitap, asıl Cumhuriyet dönemi yazarlarını ve eserlerini incelemesi, bu alanda önemli bir boşluğu doldurması açısından da önemli.
Ali Haydar Haksal, Cumhuriyet dönemi edebiyatını kendi düşüncemiz, medeniyetimiz sınırları içinde inceliyor. İlk gençlik yıllarından itibaren okuduğu pek çok kitabı ‘yeni okumalar’ penceresinden bakarak yeniden okuyup inceliyor. Bir eserin oluşumunu sağlayan unsurları bilmek, anlamak için ruhunu tanımak gerektiğine inanıyor. Kavramlar, sözcükler, cümleler, anlatımlar benzerlik gösterebilir, ne kadar aynı görünseler de farklı ruhtan doğdukları için değişik renkler ve vurgular taşır diyor. Her medeniyetin de sanat eserine kendi ruhunu kattığını, onu şekillendirdiğini kaydeden Haksal, hayatın kendisinin esere yansıması ile de hayatın sanatla birlikte doğal akışında yürüdüğünü ifade ediyor. Son yüzyılın sanatının ve insanının açmazını da çağın ideolojileriyle parçalanmış olmasında gördüğünü ifade edip ruhun önemine işaret ederek, “eserde asıl önemli olan ruhtur, özdür” diyor. Eserin ilk bölümlerinde, insan - hayat ilişkisi, roman, öykü, romancının tavrı gibi konularda yazdığı poetik metinlerin yanı sıra Halit Ziya, Reşat Nuri,Falih Rıfkı, Halide Edip, Yakup Kadri, Refik Halit ve Musahipzade Celal’e kadar pek çok yazarın eserlerini inceliyor. Yazarların eserlerine kendilerini katmalarının önemine işaret ediyor. İncelediği yazarların eserleriyle birlikte, dönemin özelliklerini daha yakından görme imkânı bulduğumuz gibi, edebiyat ilgilileri için de önemli bir kaynak olarak gösterilebilecek bir kitap Kendilik ve Edebiyat.
Müslüman yazarlara düşen sorumluluğu da, medeniyet ve düşünce tarihini, insanlık tarihini kendi ruhundan doğan bir bilinçle yeniden yorumlamak, anlatmak olarak öne çıkaran Ali Haydar Haksal ile ‘Kendilik ve Edebiyat’ kitabı çevresinde bir söyleşi yaptık. Romanı, bizim romanımızı ve romanın açmazlarını konuştuk.
Halit Ziya, Reşat Nuri, Falih Rıfkı, Refik Halit, Peyami Safa ve Tanpınar gibi yazarlarımızın eserleri üzerinde yaptığınız inceleme yazılarının toplamından oluşuyor ‘Kendilik ve Edebiyat’ kitabınız. Roman üzerine çalışma yapma isteği nasıl gelişti?
Biliyorsunuz ki edebiyat bilimi üzerine öğrenim gördüm. Yazı hayatım şiir ve öykü ile başladı. Sanatsal yoğunluk beni alıp götürdü uzun bir süre. Zaman zaman kimi dostlarım eleştiri çalışmaları yapmamı söylüyorlardı. Okuma bilincimin geliştiği ilk andan itibaren eleştirel bir bakışım vardı zaten. Özellikle de yerli yazarların yerlilikten uzaklıkları dikkatimi çekiyordu daha o ilk zamanlarımda. Bu konuda yerli yazarların, ruh dünyaları bakımından hiç de yerli olmadıklarını fark etmiştim.
Okumalarıma özellikle Batı romanı, klasikleri, modernleri ile başladım. Her milletin kendi romanının özelliklerini görüyordum. İnce Memed romanının iki cildini dört günde okumuştum 1970’li yılların başında. Isınamamıştım. Pek de gerçekliğimize uymuyordu. Köy romanları, öyküleri o zaman daha çok gündemdeydi. Bir köylü idim, köyün en ağır koşullarını yaşıyordum ama bunların hiçbiri bizim gerçeklerimizle uyuşmuyordu. Oralarda anlatılanlar bambaşkaydı, bizimle ilgisi yoktu.
“Diriliş” ile tanışmam, Sezai Karakoç’un kasaba edebiyatı bilinci, yaklaşımı bizler için ufuk açıcıydı. Kendi öykümüzün ya da romanımızın yerini bile belirleme bakımından etkili oldu. Sonra Edebiyat dergisi, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören,Cahit Zarifoğlu, Akif İnan gibi isimleri bilmem, tanımam benim için bir şanstı. Sonrasında Mavera dönemimiz var. Kendimizi orada bulduk.
Okuma sürecimde, edebiyat fakültesine başladığım güne kadar, özellikle Batıcı ruha sahip yerli yazarların eserlerinden uzak durdum. Modern öykülerini ve romanlarını okudum kendimi zorlayarak. Fakülteye başladığım zaman da zorunlu okumalarımdan tat aldığımı söyleyemem. İlahiyat fakültesinde yüksek lisans yaptığımda felsefi metinleri okuma ve eleştiri bakışına yoğunlaşmam bir başlangıç oldu. Çalışmalarımı sürdürdükçe Yedi İklim dergimizde yayımladım. Bunlar yeni ve farklı bakışlardı. Edebiyat sosyolojisi bakımından da değerlendirmelerde bulundum. Hocam Orhan Okay Bey’in dikkatini çekti bu çalışmalarım. Yayımlanan hemen her yazımdan sonra telefonla görüştük, düşüncelerini söyledi. Yaptığım bu çalışmalar aslında geçmişte zorunluluktan okuduğum kitaplardı. Bu kez daha dikkatli bir bakışla okudum; “Yeniden Okumalar” başlığı altında yayımladım. Bu yazıları “Kendilik ve Edebiyat” başlığı altında topladım.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/soylesi/24776/romanda-capli-eserler-verme-sansini-buyuk-olcude-yitirdik
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.