28 Eylül 2025
  • İstanbul15°C
  • Ankara10°C
  • İzmir17°C
  • Konya10°C
  • Sakarya17°C
  • Şanlıurfa18°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep15°C

RUMELİ’DE TÜRKÇENİN VE ŞİİRİN NÖBETİNDEKİ PRİZRENLİ

Fahri TUNA

06 Kasım 2015 Cuma 09:00

Fahri Tuna: Rumeli’de Türkçenin ve Şiirin Nöbetindeki Prizrenli

Prizren şairler beşiği, şairler yatağı, şairler kaynağı bir güzel şehirdir.

Kosova’nın en güzel en kadim en latif şehri Prizren. Sırtını Şar Dağı’na yaslamış, ortasından akıp geçen Akderesi’yle, tadına doyumsuz Şadırvan suyuyla, başta tarihi Sinan Paşa olmak üzere hâlâ ayakta duran otuz üç camisi, Arnavut kaldırımlı sade sakin zarif sokaklarıyla, insanın gönlünü feth eyleyen, şen eyleyen, mest eyleyen bir güzel şehir. Tekkeleri, çeşmeleri, cumbalarıyla zarif, derin, estetik bir şehir.

Sokakları, sözleri, gönülleri gül ve bülbül kokulu bir şehir Priren. Osmanlı’da üç yüz elli yedi sene sancakbeyliği merkezi olmuş bir şehir. Tarihimizde şairleri kadar âlimleri, ârifleri ile de bilinen, sevilen, anılan bir şehir olmuş Prizren.  

Divan edebiyatımıza Sûzî Çelebi, Âşık Çelebi, Âşık Ferkî, Mü’min, Nehârî, Sa’yî, Baharî, Şem’î, Tecellî, Sucudî, Şevkî gibi yirmi iki önemli şair kazandırmış, Şair biyografileri yazarlığıyla da ünlü Âşık Çelebi dostumuzun diliyle ‘Prizren’de bir oğlan doğsa, adından önce mahlas koyarlar’ dediği şehirdir o.  

Peki günümüzde nasıldır Prizren. Şairler beşiği Prizren’de şiir ne hâldedir bugün, şairleri kimlerdirdediğinizi duyar gibiyim. Söyleyelim: Prizren’de şiir kısmen zayıflasa da hâlâ ayaktadır.

Yaşları altmışlarda birbirinden değerli İskender Muzbeg’den Altay Suroy’a, Nuhi Mazrek’ten Zeynel Beksaç’a, Fikri Şişko’dan Raif Kirkul’a, Ethem ve Osman Baymak’a... on beş şair yaşıyor Prizren’de. Üstelik yetenekli ve başarılı gençler de var, artlarından gelen. Sapasağlam bir şiirle gelen edebiyat doktoru Taner Güçlütürk var mesela. Balkanların en yetenekli genç şairi Canan Özer var meselâ.    

Gönülleri gül, Türkçesi bülbül kokulu Prizren’de hayat var olduğu sürece şiir de yaşayacaktır; bunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Günümüz Prizrenli şairlerden birisi var ki, şairliği, ressamlığı, müzisyenliği, hem de çıkarttığı dergiler onu diğerlerinden ayırmaktadır: Zeynel Beksaç.

Bir yiğit ses, bir yiğit söz, bir yiğit gözdür o.

Osmanlının en güvendiği, Osmanlıyı Balkanlarda asırlarca bekleyen Beksaç Ailesinin bir ferdidir öncelikle. Bin dokuz yüz elli iki şubatında dünyaya teşrif etmiş şairimiz. Türkiye’nin Sesi Radyosu dinleyebilmek için bağını satıp radyo satın alan, annesinin bu adamın yüreğini yarsan Türkiye çıkar dediği bir babanın oğlu o. Daha ilkokul çağlarında Yunus’la, Mevlâna ile, Âkif’le tanışan bir çocukluk onunki. Tanışan konuşan kaynaşan.

Maraş’ta, Dutluk’ta, Kale’de oyun oynayarak, Bülbüldere’de arkadaşlarıyla film çevirerek, tarladaki bağdaki babasına yemek götürerek, şiirler terennüm ederek geçmiş zengin, güzel, mutlu bir çocukluk onunkisi. Âh İstanbul’unda o güzel günlerini şöyle anlatır dizelerinde Zeynel Beksaç:

Şar Dağı eteklerinde koşan bir çocuktum ben / Körağa Sokağı’nda oyunlar oynayan / En çok da futbola düşkün / Akşam kararmadan eve dönmek adetten değildi / Üzerine toz şeker dökülmüş ekmek dilimini / Çeşme suyuyla ıslandırır / Açlığımızı öylece geçiştirirdik / Şehrin dışında Dutluk’taki dut ziyafetini / Saat Kule, Kale, Akdere kıyılarında geçen zamanı / RaamzanAkşamları’nın rengarenkliliğini unutmak mümkün mü / Yemin billah Yakup’un babasının yaptığı tahta arabasına binmek / Yarış arabalarının zevkinden bir farkı yoktu / Ya Saat Kule boğazında / Davut Ağa’dan gizli otlukhanede çevirdiğimiz filmlere ne demeli / Senin anlayacağın sokağımız başlı başına bir Yeşilçam’dı.
Edebiyatla güzel sanatları ve musikiyi de bünyesinde buluşturmuş birleştirmiş kaynaştırmış bir hayat onunkisi.

Ve tabii ki hüzün, hicran ve hasret dolu bir kalp bir yürek bir mizaç sahibi Zeynel Beksaç. Onun şiirinde resminde bestelerinde iliklerinize kadar hasreti hicranı hüznü hissedeceksiniz, mısra mısra, ilmek ilmek, ılgıt ılgıt:

Ah İstanbul! / Göç yağmurlarıyla sulanan toprağın / Çocuklarıyız biz / Trenlerin, otobüslerin ardından / Sallanan mendiller hala ıslak / Yollar bu yüzden uzar gider /Gurbet bu yüzden acı ve çekilmez.
Rumeli’de Bağbozumu
 şiirinde göçü, hasreti ne güzel anlatır: Düştük yollara / Asfalt yerine yüreğimizi döşeyerek / Göç bizim hasret bizim / Bir söğüt dalı gibi soyulan / Ömür bizimdi.

Çoğu çocuk şiir kitabı olmak üzere, sekiz şiir kitabı yayımlanmış Beksaç’ın; ilk 1980 yılında Gurur Duy Sen; sonuncusu 2015 yılında Rüyalarım Çiçek Açtı.

Kosova Radyo Televizyonu’nda yirmi beş yıl süreyle televizyon programcılığı var; Türkçenin Kosova’daayakta kalabilmesi için olağanüstü mücadele vermiş meslek hayatında da. Ne söyleşiler, ne belgeseller hazırlamış; Dağlarca’dan Aziz Nesine, Bekir Yıldız’dan İlhan Berk’e, Yavuz Bülent’ten Ümit Yaşar’a, Arif Sağ’dan Barış Manço’ya… Ama hayat boyu şiiri, remi, müziği öncelemiş.

Onun kalbi, misafirlikte unutulmuş çocuk kalbidir adeta. Bütün bir Prizren’in, bütün bir Rumeli’nin olduğu gibi; öyle içten öyle hüzünlü öyle sitemli:

Ötelerden bir ses olduk biz hep / Oyuncağı elinden alınmış çocuklar misali / Hüzün terketmedi yüreğimizi bu yüzden / Bu yüzden alınganlığımız / Dalgınlığımız bu yüzden / Rumeli, o benim işte!

Bir haykırabilsem / Haykırabilsem keşke / Tuna akar Vardar akar Akdere akar / Ben dertlerimle çağlar giderim / Rumeli, o benim işte!

 İstanbul’la Hasbıhâl şiirinde kendisini şöyle tanımlar kendi dizeleriyle Beksaç:

Aslımı sorarsan Rumeliliyim / Kendimi bildim bileli / Dilimin nöbetindeyim / Türkçemin hapsinde elleri prangalı hem de.

Türkiye, İstanbul hasretiyle yanıp tutuşmaktadır yüreği, her Balkan Türkü gibi:

Ah İstanbul / Bırak hasret gidereyim biraz / O kadarını da çok görme / Bir köşe bir pösteki / Ayırsın hancı / Halim pek yok ya / Mahmutpaşa’da bir hamal / Sana olan özlem yükümü / Sırtlayıversin.

Yüz üç senedir Türkçenin okullarda gazetelerde resmiyette olmadığı bir dünya Prizren. Yine de herkesin Türkçe konuştuğu şehir Prizren. Ders kitabı yok Türkçe, masal bilmece hikâye kitabı yok okullarda.

Ama bir yiğit adam yetişiyor hepsine elden geldiğince. On sekiz yıldır Türkçem dergisini çıkartıyor, şanlı bir direniş ve mücadele ile. Yüz seksen sayıdır. Türkçenin ses barağı, söz bayrağı, yürek bayrağı bir dergiTürkçem. En çok da ilkokul ortaokul ve liseye giden Türk çocuklarının dergisi Türkçem; nefes nefese, soluya soluya, gözleri dolarak okudukları. Onunla Türkçeye, onunla Prizren’e, onunla hayata tutunuyorlar bir bakıma. Onunla şiiri, onunla öyküyü, onunla masalı tanıyorlar. Onunla İstanbul’u onunla Türkiye’yi, onunla Türk dünyasını tanıyorlar gençler.

Amacı insan olmak, insanca yaşamak, insanca yaşandığını görebilmektir onun. Şu dizelerinde haykırdığı üzere: Gene de şunu bil yeter / Bunca yıl yol aldım düzde yokuşta bozkırda / Kaygım insan olabilmek / Ve sevmekti / Ah İstanbul!
Ömrünü halkına, emeğini insanına, birikimini gençliğe adamış bir kahraman Zeynel Beksaş. Halkından gayrı ne çıkarı ne sevdası ne kavgası olmuş bir kahraman Zeynel Beksaç. Dik duruşu, eğilmeyen mizacı, çıkara makama şöhrete prim vermeyen ahlakıyla onurlu bir kahraman şair Zeynel Beksaç.

Ömrünü halkının emrine vermiş bir kahraman. Kendisi de diyor zaten:

Ey halkım, unutma! / Ölümden sonra da emrindeyim.

Türkçenin Rumeli yakasında halkının nöbetinde bir hisli yürek, bir onurlu şair, bir fedakar gönül Zeynel Beksaç.

Türkçenin ve şiirin nöbetindeki Prizrenli kahramanımız o bizim.

Nöbetin mübârek olsun ey yiğit adam.

zeynel2.jpg

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.