- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul18°C▼
- Ankara14°C
- İzmir17°C
- Konya12°C
- Sakarya15°C
- Şanlıurfa19°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep17°C
RUŞEN ÇAKIR'DAN: BU ŞİDDET PKK’YI DA TÜKETİR
Cumhurbaşkanı Gül’ün PKK’nın son saldırıları hakkında yaptığı “akıl yoksunu ve akrebin kendi kendisini sokması gibi” değerlendirmesine ana hatlarıyla katılıyorum.

PKK’nın değiştirdiği Türkiye
Türkiye’de resmi ideoloji yıllar boyunca Kürtlerin ve Kürtçenin varlığını inkar temelinde şekillendi ve buna aykırı davrananlar baskı, zulüm ve işkenceyle susturulmak, bastırılmak istendi. Ülkemizde siyasi iktidarların Kürtlerin varlığını kabulünde ve adım adım ret, inkar ve asimilasyon politikalarından vazgeçmelerinde birinci faktör PKK’nın silahlı eylemleri, daha doğrusu devletin ne bu eylemleri bastırmada, ne de hatırı sayılır ölçüde vatandaşın örgüte yönelmesini engellemede başarısız olmasıdır. Diğer bir deyişle Kürt sorununun doğrudan bir sonucu olarak doğan PKK, bu sorunun ülke gündeminde birinci madde haline gelmesinin de öznesi olmuştur.
Tabii burada “keşke” ile başlayan bir cümle kurabiliriz, kurmamız şart: Keşke devlet, Kürt sorununun varlığını onca kayıptan sonra “mecburen” değil, daha yolun başında “gönüllü” olarak kabullenseydi. Ama olan oldu bir kere, artık önümüze bakmamız lazım. Önümüze baktığımızdaysa ilk gördüğümüz, artık Kürt sorununun varlığının ülkenin büyük bölümü ve hatta devlet tarafından kabul edildiği; sorunun kalıcı bir şekilde çözümü için pekçok inisiyatifin başlatıldığı ve başlatılabileceğidir. Gelinen bu olumlu aşamadan sonra silaha hiç ama hiçbir şekilde yer yoktur.
BDP’ye düşen rol
BDP liderliğindeki son “sivil itaatsizlik” kampanyasının şaşırtıcı başarısı; yine BDP destekli bağımsız adayların son seçimlerin ikinci büyük galibi olmaları, Kürt sorununda artık silahların değil barışçı, yasal siyasi mücadelenin egemen olduğunu bizlere gösterdi. Belki de PKK yöneticilerinin, BDP’nin seçim zaferinin hemen ardından eylemlerini tırmandırmasında bu olguyu hazmedememelerinin de rolü vardır.
Aslında BDP ürkek davranmayıp, çağın kendine yüklediği misyonu yerine getirmeye talip olsa, yani Kürt sorununda inisiyatifi ele almaya girşse, “kendi kendini tüketecek” (Gül’ün deyimiyle “sokacak”) bir şiddet sarmalına kapılmış olan PKK’yı da bir bakıma kurtarabilirdi. Bazılarına hayal gibi gelebilir ama, BDP’nin bugün bu hamleyi yapmıyor olmasının, yarın da yapmasının imkansız olduğu anlamına geldiğini düşünmüyorum.
Toparlayacak olursak, Türkiye’nin Kürt sorununun çözümü için öncelikle silahların susması; bunun için öncelikle PKK’nın silahsızlandırılması; bunun için de, bir şekilde PKK’nın silah bırakmaya ikna edilmesi kaçınılmaz. PKK’yı ikna da onu kıyasıya eleştirmekten geçiyor.
Çünkü silahlar susmadığı müddetçe söylenen sözlerin hiçbir hükmü yok.
10.09.2011 Vatan
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.