09 Kasım 2025
  • İstanbul21°C
  • Ankara19°C
  • İzmir23°C
  • Konya18°C
  • Sakarya24°C
  • Şanlıurfa26°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep24°C

ŞAHİN ALPAY'DAN: TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA NE OLUYOR?

Son zamanlarda yabancı ziyaretçi yağmuruna uğruyorum.

Şahin Alpay'dan: Türk dış politikasında ne oluyor?

Bu iki temel amaçla Ankara, bir yandan bütün komşularıyla olan sorunlarını ya çözdü ya da görüşme masasına yatırdı; öte yandan bölgede çatışma, savaş riskini azaltmak için sorunlu taraflar arasında diyaloga yardımcı olmaya çalıştı. Bu politika, AB'nin izlediği "komşuluk politikası"ndan da esinleniyordu ve Türkiye'nin AB'ye her açıdan yakınlaşmasına yardımcı oldu: Ekonomi büyüdü, demokrasi ilerledi, Türkiye bölgesine esin kaynağı haline geldi.

"Sıfır problem" politikası sadece hükümetler değil, halklar arasında yakınlaşmayı da içeriyordu. Ticaret, turizm, kültürel alışveriş, televizyon dizileri, vesaire aracılığıyla toplumlar birbirine yakınlaştı. Her yerde, ama özellikle Arap Dünyası'nda Türkiye'nin imajı kökten değişti. Müslüman Demokrat bir hükümet yönetiminde ekonomisi ve demokrasisi güçlenen, İslam dünyasına sırtını çevirmeyen, AB'yle katılım müzakerelerine başlayan, ABD'ye hayır diyebilen, İsrail'e yanlışlarını hatırlatabilen bir Türkiye'nin Arap sokağındaki imajı olumluya döndü. Bir esin kaynağı olarak Türkiye'nin Arap Baharı'nda "tuz"u var.

Ne var ki Arap Baharı (Tunus, Mısır, Libya'da otoriter rejimlerin yıkılması, sıranın ötekilere gelecek gibi görünmesi) bölgede kartları yeniden dağıtıyor. Denebilir ki Arap Baharı, Türk dış politikası açısından Soğuk Savaş'ın sona ermesi kadar köklü bir ortam/bağlam değişikliğine yol açmakta. Bu yeni dönemde Ankara, Başbakan Erdoğan'ın Arap Baharı ülkelerine yaptığı ziyaretlerde sinyalini verdiği, "Ortadoğu'da bir demokrasi ve laiklik odağı olarak Türkiye" rolünü vurgulamaya yöneliyor. Ne var ki, bu rolü oynayabilmesi için Kürt-PKK sorununu çözmek; Arap Baharı ülkelerine önerdiği, ateistler dahil bütün inançlara eşit mesafede duran devleti hayata geçirmek mecburiyetinde.

Ankara'nın dış politikasının Batı'nın aklı başında hükümetlerini rahatsız ettiğini düşünmüyorum. Ankara, Tahran'la diyalog kanallarını açık tutan yegane Batı ittifakı üyesi olarak yanlış mı yapıyor? İsrail hükümetine yanlışlarını hatırlatma cesaretini bulan yegane Batı ittifakı üyesi olmasının Washington'u bir bakıma memnun etmediğini mi sanıyorsunuz? Arap Sokağı'nın Tahran'a mı, yoksa Ankara'ya mı saygı duymasını tercih edersiniz? Eğer Muammer Kaddafi ve Beşar Esad dinlemediyse, Ankara'nın onları aklı selime davet etmesi yanlış mıydı? Türkiye doğmakta olan Arap demokrasileriyle bir "demokrasi ekseni" kurarsa, bu Batılı müttefiklerinin aleyhine mi olur? Nihayet, eğer bugün Türkiye-AB ilişkilerinde tıkanma yaşanıyorsa, bunun esas sorumlusu Ankara mıdır, yoksa Bay Sarkozy, Bayan Merkel ve onlara güvenen Güney Kıbrıs hükümetleri mi?

03.11.2011 Zaman

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.