- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
ŞAKİR KURTULMUŞ 26 YILLIK FETRET DÖNEMİNİ ANLATTI
''Elde edemeyeceğiniz vakitleri, bir daha bulamayacağınız vakitleri en iyi şekilde değerlendirmeye çalışın diyorum. Bu nasıl olur? Çok okumakla olur.'' Şakir Kurtulmuş, Özge Sena Bigeç Çav'ın sorularını yanıtladı.

22 Ocak 2016 Cuma 15:12
Şair ve yazar Şakir Kurtulmuş Bey’le bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu söyleşi beni derin tefekkürlere gark ederken, asrın vefâsızlık aşısınıysa bir kez daha dimağlarımıza vura vura hatırlattı. Evet, asrın en önemli hastalığı kanser değil vefâsızlıktır. Rabb’e vefâsızlık, Peygamberlere vefâsızlık, anaya babaya vefâsızlık, hısım akrabaya vefâsızlık. Din kardeşine vefâsızlık! Din kardeşine vefâsızlık!
İnanılır gibi değil. Şakir Bey, genç yaşında yaşamış olduğu kırgınlık ve şahit olduğu sahte düzenler sebebiyle, iyi bir okur-yazar ve dergilere ciddi emek verir iken, hepsiyle bağını kesmiş, tam 23 yıl okumaya, 26 yıl da yazmaya ara vermiş. İri puntolarla tekrar edelim: 26 yıl!
TYB İstanbul Şubesi’ne yaptığı katkılar ve sunmuş olduğu gayretler sebebiyle sevgili büyüğüm Şakir Bey ile söyleşi yapmayı epeydir istiyordum, ancak 26 yıllık bir fetret dönemini duymak tahayyülümden çok uzaktı. Derken, kayıt açıldı:
Hocam önemli bilgiler veriyorsunuz, müsaadenizle kayıt cihazını açıyorum.
(Gülümseyerek ve heyecanla) Ama ben kayıt cihazına konuşamam..
(Gülümseyerek) Bir süre sonra varlığından habersiz oluyorsunuz zaten Hocam. Sohbet öylece akıp gidiyor.
Kayıt cihazı ile ilgili bir anım var. 26 yıl okumaya ve yazmaya ara verdikten sonra Adem Turanbir gün benimle görüştü ve kaydetmiş olduğu sohbetimizden bir yazı çıkardı. O yazıları derlemiş toparlamış. “O Şimdi Nerede?” diye Dunyabizim.com’da bir bölüm var. Orada bu yazı yayınlandı. Adem o zamanlar, uzun yıllar ortada görünmeyen, kaybolmuş isimleri bulup onlarla konuşmalar yapıyor. 2010 yılıydı.
Adem Bey de vefâlı biri demek ki..
Evet. O kadar yıldan sonra hatırlamış olması önemli. O yazı yayınlandıktan sonra ben Dunyabizim.com sitesiyle tanıştım. Dunyabizim.com diye bir sitenin varlığından da haberim yoktu. Baktım Dunyabizim.com sitesinde her şey var. Bizim kültür dünyamız, edebiyat dünyamız, sanat dünyamız, fikir dünyamız, düşünce dünyamız… Her şey var.
Asım Gültekin Bey’le tanışıyor muydunuz?
Tabi tabi..
Asım Bey de DünyaBizim’le sizi tanıştırabilirdi.
Hiç kimseyle görüşmediğim için o dönemde, Adem Turan beni gelip buldu.
İnzivaya çekildiniz o zaman…
Tabi tabi tabi…
26 yıl mı?! (Hayret ve şaşkınlıkla) Sübhânallah!
Tabi tabi..
Dergilere yazı gönderiyor muydunuz?
Hayır hayır. Ne yazıyordum, ne okuyordum. Öyle bir dönemdi yani…
Kendi şahsi hayatınızda da okumuyordunuz?
Tabi tabi... Tamamen farklı bir dünyada yaşadım 26 yıl.
Kırgınlık, küsmüşlük hissediyorum…
Tabi... Sonra kültür dünyasını Dunyabizim.com’da yakından takip etmeye başladım. Bu sefer içim ısındı. O kopukluğu o şekilde giderdiğimi düşündüm. Daha sık takip etmeye başladım haberleri. Bir baktım, bir haber var. Ali Haydar Haksal’dan bahsediyor. 40 yıllık arkadaşımız. 30 yıl önce görüşmüşüz en son. İkinci ameliyatını olmuş. Hastanede ziyaret etmiş, fotoğraf çektirmişler gençler... Nasılsın, durumun nasıl diye soruyorlar. Orada onlara diyor ki; “Okuyorum, yazıyorum.” Hasta yatağında bu adam. Daha narkozdan çıkmamış. Bu, beynime zank diye oturdu. Çok etkiledi beni. “Okuyorum, yazıyorum.” Birkaç gün yoğun bir şekilde düşünmeye başladım.
Yine aynı şekilde takip ediyorum siteyi. Bir baktım, bir haber daha... Atasoy Müftüoğlu da ameliyat olmuş. Yine gençler onu ziyaretine gitmiş. Orada resim çekilmişler. Yeni kitapları çıkmış, Hece Yayınları’ndan. O da diyor ki; “Yeni kitabın hazırlık aşamasındayım. Son tashihlerini yapıyorum. Birkaç güne kadar matbaaya vereceğim, basılacak.” Bu adam da hasta yatağında. Ameliyattan çıkmış. Bu iki olayı birleştirdiğimiz zaman geçen 26 senenin eleştirisini, sorgulamasını yapmak ihtiyacı hissettim.
26 sene çok ciddi bir rakam. Ve en verimli yıllarınız...
Evet. Hemen Ali Haydar Haksal’ın telefonunu buldum, telefon açtım. 30 yıldır görüşmüyoruz. Selam verdim, şaşırdı ve hemen tanıdı. Çok sıcak bir karşılama oldu. Nerdesin diye de hiç sorgulamadı. Sanki dün görüşmüşüz gibi. Bu da çok etkiledi beni. Ameliyat olmuş, hasta yatağında yatıyor ve sıcak bir karşılama... Yeryüzünde yaşayan sağlam insanlardan biz o ilgiyi göremedik! Sağlam insanlardan göremediğimiz ilgiyi hasta yatağında ameliyattan yeni çıkmış insandan görüyoruz. Bunlar ruhen beni çok etkiledi. “Abi” dedim, “bana geçmiş yıllara ait dergilerden, elinde fazla olan kitaplardan gönderebilir misin?” 26 senenin açlığı var. “Tamam” dedi, “söylüyorum Ahmet Tahir’e.” Ertesi gün bana (eliyle büyüklüğünü göstererek) bir kocaman koli kitap geldi. Ben onları okumaya bir başladım, tam 2 sene... 2010, 2011. Tam iki sene. Onlar beni doyurdu.
Hızlandırılmış eğitim...
Evet, açlığımı onlarla giderdim.
Hocam kırılma noktası neresiydi? 26 seneyi gerçekten şu an havsalam almıyor benim.
İnsani ilişkiler..
Edebiyat dünyasında mı?
Edebiyat dünyası, basın, medya... Gönüllülükle çalıştığımız yerlerdi ama harçlığımızı bile alamıyorduk, o kadar mağdur ediliyorduk. Bunlar tabi çok etkiledi. Bir de yayıncılar arasında dönen dolapları görünce... Tamamen maddi şeyler peşinde olmaları can sıkıcı. İslami bir hareket içinde olduğunu düşün, yayıncılık yaptığını düşün, ama bu sadece bastığın kitapların renginde var, yaşantında yok. Bu kötü bir şey... Bunu görünce tabi insan üzülüyor ister istemez. Bunlardan dolayı böyle nefret ettik..
“Geçmişe dönseydim, onu değil de bunu yapardım” dediğiniz pişmanlığınız illa ki vardır.
Ayrı düştüğüm yıllarda okumayı terk etmemeliydim. Küsmüş olabilirim, kırılmış olabilirim, insanlara kızmış olabilirim ama okumayı bırakmamalıydım. Yazma neyse de okumayı bırakmamalıydım. Tabi bu bir imtihandı. O yılları boş geçirmiş olmaktan dolayı büyük hüzün duydum.
23 sene... Neler yaptınız o yıllarda? En anlamlı şey neydi?
Boş yaşadım.
Televizyon mu vardı hayatınızın merkezinde?
İş... Havaalanında çalışıyordum. Sabah 7’de gidiyordum. Akşam saat 11, 12’ye kadar. Yine çalıştığım işe kendimi adamışım. Hangi işi yaparsam yapayım, hayatım boyunca böyle olmuş. Yine de edebiyata zaman ayırabilirdim, onu yapamadım bu kopukluktan dolayı.
O zamanlarda en son okuduğunuz kitap neydi?
Onu hatırlayamıyorum ama, İslam dergisi çıkıyordu, onu takip ediyorduk. Edebiyat, Mavera, onları takip ediyorduk. Mavera’da çalışıyordum. Aylık dergide çalışıyordum. Yönelişler’i çıkardık, Yönelişler’de çalıştım. En son Yedi İklim dergisini çıkardık. 2 sayı çıktı. 87’nin Nisan’ında galiba... O dönemde ben ayrıldım gittim. 26 yıl aradan sonra yeniden doğdum diyorum ben. Yine de halime şükrediyorum, hiç de uyanamayabilirdik...
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/22835/sakir-kurtulmus-26-yillik-fetret-donemini-anlatti.html
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.