- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara20°C
- İzmir22°C
- Konya20°C
- Sakarya21°C
- Şanlıurfa27°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep23°C
SEDAT LAÇİNER'DEN: ORTADOĞU’DA TÜRK GÜCÜ’NÜN UNSURLARI
Cumhuriyet’in dış politikası uzunca bir süre ‘ayakta kalma’, yani ‘survival politikası’ olmuştur.

Yumuşak Güç’e geçiş
Türkiye’nin Ortadoğu politikası da onlarca yıl ‘bölgeden olabildiğince uzak durma’ politikası olarak gerçekleşmiştir. Askeri konulardan özellikle kaçınan Türkiye, bir ülkenin çekiciliği ve silahsız etkileme gücü olarak da tanımlanabilecek olan ‘yumuşak güce’ ise başvurma yetenek ve imkânlarından büyük oranda yoksundur. Ankara etnik, dini ve kültürel alandaki yumuşak güç potansiyellerini kullanmaktan bile kaçınmıştır.
Soğuk Savaş biterken bu tablo bir nebze değişmiş ve Özal’ın kurdurduğu TİKA, TRT-INT ve benzeri girişimler bölgedeTürk yumuşak gücünün temel taşlarını oluşturmuştur. Orta Asya ve diğer coğrafyalarda kurulan Türk okulları ve işletmeleri Türkiye’nin dış dünyadaki çekiciliğini ve nüfuz sahasını arttırmaya başlamıştır. 2000’li yıllara gelindiğinde ise toparlanan Türkiye sosyal ve kültürel gücünü daha fazla dünyaya aktarma imkânını bulmuştur. İhraç edilen Türk dizileri, sayıları yüzü geçen okullar, milyarlarca dolarlık yardım kuruluşları, TİKA faaliyetleri, doğrudan yatırımlar, Arapça TRT ve 130 milyar doları aşan ihracatımız söz konusu değişimin bazı kanıtlarıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin özellikle Ortadoğu politikasında bahsi geçen araçlar daha fazla işe yaramaya başlamış ve yeni dönem Ortadoğu politikası daha çok ‘yumuşak güç’ üzerine kurulmuştur. İyi de olmuştur. Bu sayede Türkiye düşman ülkelerin bile eş zamanlı dostluğunu kazanabilmiştir.
Kırılma anları
Mavi Marmara ve Davos Kriziise yukarıdaki tablodaki kırılmalardır. Suriye ile ilişkilerin bozulması ise esas kırılmayı teşkil eder. Bu olayların her birinde Türkiye yumuşak gücünden ziyade sert güce, yani askeri ve siyasi araçlara başvurmuştur. Elbette dış ilişkilerinizde kullanacağınız araçlar yere ve zamana göre değişebilir. Ancak bu noktada tekrar sormamız gerekir, Türkiye Ortadoğu’da sert güç unsurlarını kullanmayı uzun süre sürdürebilir mi? Ayrıca unutmamak gerekir, bahsi geçen unsurları kullanabilmeniz için sağlam bir altyapıya da ihtiyacınız vardır. Örneğin Suriye’ye bu kadar sert çıktığınızda, yankısı Şam’ın bir mahallesinde hissedilmelidir. Veya bir geminiz İsrail sularına yol aldığında arkasında askeri bir firkateyn süzülebilmelidir. İstihbaratınız Suriye’deki tüm telefon konuşmalarını dinleyebilmeli, ayrıca kullandığınız sert güç diğer ülkeleri sizden uzaklaştırmamalı, tam tersine size yaklaştıran saygıyla karışık bir korku üretebilmelidir.
Benim görüşüm Türkiye’nin hala zamana ihtiyacı olduğu yönündedir. Türkiye’nin geleceği parlaktır. Ancak gücü gelecekten avans almak mümkün değildir. Ayrıca Türkiye’nin askeri ve siyasi altyapısı hala eski ve döküntü bir altyapıdır. Böyle bir altyapıyla sert güç unsurlarına kaymak hayalkırıklıklarına yol açabilir.
19.07.2012 Star
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.