21 Ekim 2025
  • İstanbul20°C
  • Ankara19°C
  • İzmir19°C
  • Konya17°C
  • Sakarya20°C
  • Şanlıurfa23°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep22°C

ŞEHİR ARAŞTIRMALARI MERKEZİNİ SAHİPLENMENİN GEREĞİ

M. Ali ABAKAY

Şehir Araştırmaları Merkezi, yazıp çizen, araştıran, inceleyen ve aynı zaman içinde panellerin, konferansların, ilgili olanların katıldığı sempozyumların merkezinde neden olmasın? Şehir Araştırma Merkezleri, yurt sathına yayıldığı zaman, okumuş, topluma yön gösteren kalemlerin evi olmalıdır, kendilerini ifade ettikleri mekân olmalıdır. Amacımız, her şehrin kendisini masrafsız, kalıcı ve ciddî manada ifadesidir. Yıllardır konuyla ilgilenen biri olarak, şehirlerin tanıtımının bir senede iki-üç güne sığdırılmasına karşı çıkan ve bunun samimî olmadığından sitem eden biri olarak, şehirlerin sadece turistleri merkeze cezbeden kobay şekline dönüştürülmesinden yana mustarib birisiyim.
Bir şehrin gerek devlet gerekse yerel yönetim mekanizması tarafından istenildiği şekilden şekle büründürülmesinin kimseye verilmiş bir hak olmadığının altının çizilmesinden tarafız. Bir şehri şehir yapan sembollerin hovardaca kullanılmasının önüne geçilmesi elzemdir. Şehirlerin artan nüfus sayısı bahane gösterilerek, siluetinin bozulmasına bahane üretilemez. Çok katlı yapılaşmalara kurban edilmek istenen şehir merkezlerinde tarihî kıymete haîz yapıların oldu-bitti ile ortadan kaldırılması düşünülemez. Toplu konut alanlarının estetikten mahrûm, şehrin değerlerine zıt, toplumun yargılarına tezad hali kabul edilemez.
Şehir Araştırmaları Merkezi düşüncemiz, sadece birkaç yazarın ve şairin bir araya geldiği, nostalji yaşamak istediği, sohbetlerin çay eşliğinde koyulaştığı mekânların dışında bir ruha ve öze sahip olması gerekmektedir. Bu merkez anlayışımız, halkımızın ve insanımızın hüsn ü kabulüne mazhar odluğu zaman görülecektir ki şehrin birer yönetim merkezi haline gelecektir. Hayatın her alanında halkın, yazanın ve çizenin sesi, gözü, kulağı olacaktır. Gerektiğinde edebiyatın ve sanatın gerektiğinde iktisad ile sanayinin ele alındığı merkezler, o şehrin can damarı konumda olacaktır.
Şimdi bir Şehir Araştırmaları Merkezimiz fiilen olmadığı için, belirttiklerimiz muallakta kalacaktır ve doğmamış yavruya verilen isim misali absurd bir hal alabilir, hayalin gerçekleşmeme derecesinde makûl karşılanmayabilir, yaşama geçmemiş bir merkezin adeta ülkenin her yerinde varlığı söz konusuymuşcasına yazacaklarımız, ehlince yadırganabilir.
Biz, olması gerekeni ifade ederken, oldukça ölçülü yazmaya, düşüncelerimizi ortaya koymaya ve  gönül verdiğimiz bu yola çıkacak isimler bulmaya, bilmeyenlere sevdamızı anlatmaya, yazıp-çizen ağabeylerimize, dostlarımıza kendimizce katkı sunmaya, yüz senedir ihmal edilmiş şehirleri tekrar eski canlılığına, zindeliğine kavuşturmaya, dünden bu güne miras gelen ne varsa korumaya, yarına aktarmaya, medeniyetimizin yeniden dirilişine katkı da bulunmaya, yeniden bir medeniyetin inşa edilmesi amacıyla işin fikir ve duygu cephesini açmaya çalışıyoruz.
Halden anlamayanın ahvali sormaması gerekir, doğrusu. Bu ömrümüzü adadığımız hayatın can damarını tekrar eski canlılığına kavuşturmaya ahdetmiş bizim, bu yolda menfî tenkidlere karşı usanmadan canla-başla çalışmalarımıza devam etmemiz, her olumsuz davranışın bizi daha bir azme ve kararlılığa sevk ettiğini belirtmemize gerek var mı?
İstediğimiz her şehirde bir Şehir Araştırmaları Merkezi'nin kurulmasıdır. Şehirlerin insan gibi canlı olduğu düşünülürse, şehirlerin ihmalinin gittikçe ölümlere sebebiyet verdiğini ifade etmeye gerek var mı?
Mimarî cinayetlere açık, moderniteye teslim olmuş, tarihe, inanca, kültüre saygısız şehir oluşumlarının içinde olduğumuz günümüzde, tarihî mekânların, yapıların sorgusuz-sualsiz ortadan kaldırıldığını, yer üstündeki değerlerin korunmaya değer görülmediği ortamda yer altındaki eserlerin müptelası olanların müptezel bakışla bir medeniyeti yok sayma ameliyesi, meşgalesi olmayanların nazarında kültüre-geçmişe saygı biçimde algılanmaktaysa biz, yer üstünde olana saygı göstermeyenlerin yer altında kalanlara yaklaşımının saygısızlık olduğunu açıkça belirtirken, özellikle son yüzyılda sergilenen tarihî eserlerin harabiyetini ders alınacak emsalllerden biri olarak göstermekteyiz. Belli kriterler dışına çıkmayanların sanatı cazdan ve sazdan başka biçimde tanımayışlarının ortaya koyduğu milletle, kültürle, tarihle, inançla bağlarını kopartarak kendi korolarından ve solistlerinden başkasına tahammül edemeyişlerinin oluşturduğu fay hatları, ülkemizde turizm ve kültür alanının gittikçe elit tabaka(!) esaretine mahkum oluşu, gerçek değerlerin zaman içinde unutulmasına, mevcut eserlere aykırı ve ön yargılı bakışların semirtilmesi sebebiyle iş, sadece göstermelik, turisti memnuniyet noktasına odaklanmasına zemin hazırlamış,yaşayan bir medeniyetin kimi çıbanlaştırılan meselelerle tahkirine varma noktasında yüzlerce yıllık geçmiş, bir çırpıda silinmek istenerek Roma- Bizans döneminden başka arkeolojik bulguların ve eserlerin tartışılmasını yasaklanma derecesine vardırılmak istenen mevzuû, adeta İslamî medeniyeti tartışılamaz konuma getirmiştir.
Kültürel ve turizmsel  (!) alanda muzafferiyeti elinde bulunduran, tartışma kabullenmez tarafın, ebabilden başka kuş tanımama inadı, bu toprakların eli kalem tutan insanını suçlayıcı ve dışlayıcı tavırları, ithamla kalmamış, kendilerinden başkasını kabullenmeme adeta bir hastalık haline gelmiş, ölçü tanımaz ve nezaket ile letafet yabancısı, edebe ve erkana aşina olmayan tarzda açıklamalar, kendilerinin dışında kimsenin kültürden ve turizmden anlayamadığı vehmini, beyinlere nakşederken, bu alana senelerini verenlerin bir köşede, kıyıda zorunlu ikamete icbar edecek şekilde kültürden ve sanattan küstürmüştür.
Gerektiğinde muhafazakarlıkla, milliyetçilikle, dincilikle yaftalanmış, başka unvanlarla da nasiblendirilmiş uğraşanların sindirilmesi adetten sayılır olmuştur. '  "Arkeolog" dediğin Hitit'i, Frig'i, Lidya'yı, Roma'yı bilir' düşüncesinde kemikleşen anlayış, bu topraklarda yaşayan diğer egemenlikleri ismen telaffuz etme yolunu seçerek, kendi geçmişlerini tarihle, kültürle, inançla toprak altına bağlarken, toprak üstünde olan değerleri hiçlikle imtihan ederken, bizim gibi "Şehir Araştırma Merkezi" amaçlı, bu ülkenin tüm değerlerini aynı potada toplayıp, yoğurmak isteyen oluşumlara destek sunmaktan uzaktır.
Ez-cümle, bizim ortaya çıkartmak istediğimiz husus, oldukça önemlidir ve bu ülkenin kültür-medeniyet cephesinde bir varoluşun habercisidir. Kabul görelim-görmeyelim, bu oluşum, her şehirde zamanı geldiğinde var olacak ve insan misali canlı olan şehirlerin kimliğini teşkil edecek, şehirlerin hüviyetini ortaya koyacaktır.
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.