05 Mayıs 2024
  • İstanbul16°C
  • Ankara13°C

ŞEHİR VE HASTAHANE 1

D. Mehmet DOĞAN

05 Temmuz 2021 Pazartesi 09:00

“Üç Nesil Üç Hayat” kitabı daima elimin ulaşacağı bir yerlerde durur. Zaman zaman bakarım, bakarken üslup beni sarar, bir daha okurum.

Onun kadar Osmanlının sonu ile Cumhuriyet’in başında yaşanan değişiklikleri canlı olarak anlatan bir başka kitap hatırlamıyorum. Hazret zaman zaman mübalağaya kaçar, ekseriya mizaha vurur. “Hazret de kim?” diyenlere şaşarım. Üç Nesil Üç Hayat’ı okumayanlarla, Refik Halit’in adını bir çırpıda hatırlamayanlarla selâmı sabahı keserim! 

t.jpg

“Yüzellikler”den olmanın kötü tesirlerini silmek için rejime, devletlulara hulûs çakmaktan geri kalmaz. Kolay iş değil: Memleketten sürülecek 150 kişi arasına konulmuşsun, 15 sene gurbette cefa çekmişsin, ki yüz elli seneye bedel, nihayet memlekete kabul edilmişsin…

Üç Nesil Üç Hayat’ta Abdülaziz, Abdülhamid ve Cumhuriyet devri, tabiî tek parti günleri; canlı tasvirlerle kıyaslanır. Cumhuriyet’e mecburen aslan payı ayrılmıştır. Fakat dikkatli bir okuyucu bütün menfilik havalarına rağmen Abdülhamid döneminin farkını fark eder. Cumhuriyet devri ile ilgili kısımlarda zaman zaman yazarın övgülerinin yergi niyetine okunabileceğini de sezersiniz.

Refik Halit, Abdülhamid döneminde doğmuş, okumuş, “adam olmuş”; yani memuriyet yapmış. Meşrutiyet’ten sonra adam olmayı bir yana bırakıp gazeteciliğe vurmuş. Tabiî ardından saye-i hürriyette cezaevleri, sürgünler. Bunda da bir hayır var. Memleket başka nasıl tanınacak?

Anlayacağınız, Abdülaziz devrini, kendisinden öncekilerden naklen anlatıyor. Abdülhamid ve Cumhuriyet’i bizzat yaşamış bir yazar dikkati ile gözlerimizin önüne seriyor.

Bendeki ilk baskısı, Semih Lütfi Kitabevi’nin yayınladığı külliyatın 17. Kitabı. Baskı tarihi yok, fakat biyografilerde 1943’e tarihleniyor. Anlayacağınız 80’lik taze bir kitap!

Kitap üç devirde doğum mevzuu ile başlıyor. Ne diyelim zemane diliyle “varoluşsal” bir başlangıç! Bir cümle beni çarptı, bir kadının ağzından söylenen bir cümle: “İnsan durup dururken gidip de hastahanede doğurur mu?”

Şimdi bu cümle şöyle kurulabilir: “İnsan mecburiyet olmadan hastahane dışında bir yerde doğurur mu?”

İşte bu cümle yüz yılın özeti niyetine okunabilir!

İkinci bahis çocuk, üçüncüsü okul, dördüncüsü kalem ve memuriyet, beşincisi aşk ve alâka, altıncısı düğün, yedincisi hamam, sekizincisi yemek sofrası, dokuzuncu bölüm ise tedavi. Bölümler yirmi beşinciye kadar gidiyor. Doğum ve tedavi, bizi sağlık konusuna, hastahanelere götürüyor.

Bu bahis açılınca üstad gibi bizde de tek parti, demokrasi devri, günümüz diye üç levha resmetmek arzusu uyanıyor.

Biz de tek parti devrini dinlemişiz, okumuşuz. Malûmatımız var. Sonrasını da yaşamışız…

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.