- Hakkımızda
 - TYB Ödülleri
 - Genç Yazarlar Kurultayı
 - Kitaplık
 - Ahlâk Şûrası
 - Yazar Okulu
 - Mehmet Âkif Ersoy
 - Türkçe Şûrası
 - Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
 - Yayınlar
 - Söyleşi
 - Şube Haberleri
 - Salgın Edebiyatı
 - Haberler
 - Şiir Şölenleri
 - Mesnevi Okumaları
 - Kültür & Sanat Haberleri
 - Kültür Kervanı
 - Kırklar Meclisi
 - Duyurular
 - Biyografiler
 
04 Kasım 2025- İstanbul16°C▼
 - Ankara20°C
 - İzmir21°C
 - Konya19°C
 - Sakarya21°C
 - Şanlıurfa25°C
 - Trabzon18°C
 - Gaziantep25°C
 
SELAM MEZOPOTAMYA OVASI'NIN ÇOCUKLARINA!
Ben elbette burada yaşayamam çünkü burası bir şehir değil. Daha doğrusu burası İstanbul söz konusu olduğunda, insanı oyalayacak (burada o insan ben oluyorum, yani şehirli insan) bütün o oyuncaklara uzak bir köy, kasaba...

Mardin'deyiz. Yani Kürdistan’da. Bu ikinci gelişim buralara. İlki 13 sene önceydi. Tam tarihi 9 Mayıs Çarşamba. Kara gözlü, kara kaşlı, dünyalar güzeli bir “şıh”ın misafiriydim o zamanlar.
O zaman uzun bir yolculuğun son durağıydı Mardin benim için. Otostopla çıktığım uzun bir yolculuğun son durağı canım.
Önce Rize’ye, Çamlıhemşin’e gitmiş, oradan Erzurum’a varmış; sonra Diyarbekr’e, Amed’e gelmiş; Gaffar Okan’ın kanının sıcacık olduğu Diyarbekir’de konaklamış, oradan da “Mardin Kapı Şen Olur” diyerek, bildiğim kadarıyla 7 kapılı bu şehirden Mardin’e, Midyat’a, yani Estel’e, Keferhuvar Köyü’ne varmıştım.
Burada böyle üç kelimeyle anlattığım bu “kısa yolculuk” için neredeyse 100’e yakın araç değiştirmiştim.
Yani kısacası anam ağlamıştı.
Yaklaşık bir hafta süren bu yolculuktan sonra bir ay kendime gelememiştim.
Gençlik işte; içinde kaynayan o şey beni yerimde durdurmuyordu demek.
Durun ya; sevgili İsmet Özel, her zamanki gibi bunu da en güzel bir şekilde anlatmış. Varolsun:
“Gençtim ya, ne fark eder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.”
Evet, bilmeden farkı istemişim.
Geçen 13 sene bana bu farkı bulma fırsatı vermedi doğrusu. Bunu biliyorum.
Vermemiş olmalı ki, bu sefer eşim ve doğmamış yavrumuzla bir daha düştük yollara.
Tabi otostopla değildi bu seferki seferimiz.
Paşa paşa Urfa’ya inecek olan uçağa bindik, oradan Mardin’e ve akabinde de Diyarbekir’e geçtik.
Yani artık ne olmuşsa bu 13 senede o olmuştu işte; adını da kim koyacaksa o koysun.
“Mezopotamya” denilen o deryanın ne demek olduğunu bir güzel idrak ediyorum
13 sene önceki Mardin’e gelişimden bende kalanlar bir tarafa, bu gelişimde izi kalan iki unsurun ilkinden bahsetmek istiyorum bu yazıda: Can sıkıntısından.
Deyrulzefaran Manastırı’nın ön bahçesinde oturuyoruz.
Yanımızda bizi Mardin’de misafir eden, güzel mihmandarımız Sıtkı Karadeniz var.
Sıtkı Ağabey, Mardin Artuklu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde hocalık yapıyor.
Yazının devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/16825/selam-mezopotamya-ovasinin-cocuklarina.html
- Geri
 - Ana Sayfa
 - Normal Görünüm
 - © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
 
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.