- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
29 Ekim 2025- İstanbul10°C▼
- Ankara8°C
- İzmir13°C
- Konya11°C
- Sakarya13°C
- Şanlıurfa17°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep14°C
SEN-BEN KAVGASININ SON HÂLİ: “SENSİN!” “HAYIR SENSİN!”

D. Mehmet DOĞAN
06 Ekim 2016 Perşembe 10:00
Yahut “ben değilim, sensin!”
15 Temmuz merdut darbesinin hasar tesbiti maddî anlamda yapılmış olabilir. Hasar tesbiti yapılınca, tamiri hususunda gereken yapılır. Bugün değilse de yarın...Maddî anlamda tamirat zor değil.
Peki manevî hasarları ne yapacağız?
Zihin hasarlarını nasıl onaracağız?
Ülkemizin basın yayın araçlarında icra-yı meslek eden çok sayıda yazarın “fetöcülük” ihbarlarıyla birbirlerini ifna etmeye çalıştığı görülebiliyor.
Onlara bakarsanız, basın yayın alanında da tasfiye yapılmalı. Sadece “fetö”nün yeniçeriliğini üstlenmişler değil, farklı yayın organlarında kalem oynatan birçok şahsiyet de “örgüt”ten!
Bu meyanda mürekkep tüketen yazarlarımızın listelerini dikkate alırsak, bilhassa muhafazakâr-islâmcı basında yazar kıtlığı çekmemiz mukadder!
Bu sen-ben kavgasının iki vechesi var. Birincisi, kendi konumunu sağlama almak. Bunun için etkili isimleri etkisizleştirmek gerekiyor. İkincisi, Türkiye’nin yakın dönem basın ve düşünce hayatının gerçeklerini yok saymak.
Türkiye’nin 1980 sonrası basın yayın ve düşünce hayatı serinkanlılıkla değerlendirilmezse, bu suçlamaların sonu gelmez.
Sayın Cumhurbaşkanı, neden “yanlış yapmışız, özür dileriz” dedi?
Bu ülkede bir fikir iklimi, bir yayın iklimi var ve bu iklimin alt iklimleri mevcut. En geniş iklim diyelim ki muhafazakâr-islâmcı iklim olsun. Bu iklimin kuşatıcılığı şimdi birbirini itham edenlerin suçlama mevzuu olan kesimle ilişkilerini geçmişte olağan kılıyordu.
Zamanla şeytanlaşan FETÖ medyası için bir zamanlar “böyle bir dönüşüm geçirecekler” dense, inandırıcı bulunabilir miydi?
İki binli yıllarda, bilhassa AK Parti’nin iktidar döneminde etkili bir mekanizmaya dönüşen cemaat, sadece askeriyeyi, adliyeyi değil basın alanını da kontrol etmeye yürüdü.
Bu ülkede basın işin içinde olmadan darbe olmaz!
Farklı kesimlerden elemanları ve yazarları bir araya getirip gazeteler kurdular/kurdurdular. Operasyon maksatlı bu bu yayın organları bilhassa Ergenekon davaları sürecinde müthiş etkili oldu.
Şimdiki durum: Operasyon bitti, fakat kavga bitmedi!
Bu vesile ile basın yayın alanına dahil olanlar, sıçrama yapıp merkez medyada yer edindiler. Şimdi kendi etkili konumlarının geçmişinden ürkmekte haklılar!
Önümüzdeki günlerde başlayacak yargılama süreci bu konuları da içine almak zorunda. İşte dananın kuyruğu asıl o zaman kopacak!
Ben-sen kavgası yerine adaletin tesisi talebini yükseltmeliyiz!
Bu gün 6 Ekim: Asıl fail sırıtmaya devam ediyor!
6-8 Ekim bölücü terör örgütünün o zamana kadar yakalayamadığı bir kargaşalık ortamı olarak tarihe geçti. Sivil unsurlar silahlı unsurları hedeflere sevketti ve çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetti. Gencecik vatan evlatları şehid edildi. Yasin Börü ismi işte bu kanlı günlerin sembolü. Yasin Börü dâvası ne âlemde? O masumun katline ferman verenlerin elini kollunu sallayarak dolaşmak bir yana, milletin gözünün içine baka baka sırıttığı bir ülkede adalet hissi nasıl ayakta kalır?
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.