- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
07 Kasım 2025- İstanbul17°C▼
- Ankara14°C
- İzmir17°C
- Konya12°C
- Sakarya16°C
- Şanlıurfa18°C
- Trabzon15°C
- Gaziantep17°C
SEYFETTİN EROL'DAN: İSRAİL FAKTÖRÜ...
“İsrail faktörü” bir kez daha devrede.

Kuşkusuz bu husus, ABD yönetiminin özellikle Türkiye ve İslam dünyası ile başlatmaya çalıştığı, “daha barışık ve sempatik bir yeni Amerika” görüntüsü bağlamında derin bir açmaza ve sıkıntıya itiyor. Bir diğer ifadeyle ABD “sakal-bıyık” olarak adlandırılan ikilemi yaşıyor! ABD ya eskiden olduğu gibi her şeye rağmen İsrail-Yahudi lobisi diyecek ya da yeni politikası çerçevesinde İsrail’e “dur” diyecek ve kendi çıkarlarını ön plana çıkartacak.
ABD, İsrail der ve ilk şıkkı seçerse, o zaman Türkiye’nin işi gerçekten çok zor olacak; hem de bir çok açıdan. Peki, ABD gerçekten böyle bir şey yapabilir mi? “Her şeye rağmen bir kez daha İsrail” diyebilir mi?
Cevabı çok zor bir soru, en azından mevcut şartlar itibarıyla. Daha öncesinden olsa, doğrudan ABD’nin kararı bellidir diyebilirdik ama şu an için bunu söyleyebilmek zannedildiği kadar kolay değil. Çünkü artık bir çok değişken işin içinde ve en azından ABD “yegane bir güç” değil. Ayrıca, bu durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan ABD’deki 16 istihbarat teşkilatının analizi de ortada.
Hatırlanacağı üzere, Ekim 2012 tarihli “İsrail-sonrası Ortadoğu’ya Hazırlık” başlıklı analizde ABD’nin bir milyardan fazla komşusunun isteklerine karşı İsrail’i desteklemeye devam etmek için askeri ve mali kaynaklarının olmadığı ortaya konuluyor ve 57 İslam ülkesiyle ilişkileri normalleştirmek için kendi ulusal çıkarlarını izlemesi ve İsrail’in fişini çekmesi öneriliyordu. Bunun dışında, Kissinger’ın da kehanetini unutmamak gerekiyor. O da, söz konusu analizin yayınlandığı tarihte, “10 yıl içinde İsrail olmayacak” diyordu...
Nitekim, ilk Obama dönemi de bu değişiklikle ilgili önemli ipuçları veriyordu. Hatta bu hususta atılan bir takım adımlar da söz konusuydu. Bu kapsamda ABD dış politikasında, özellikle Ortadoğu bağlamında önemli bir varlık ve meşruiyet gerekçesi olan İsrail’in durumu ciddi anlamda sorgulanmaya başlanmıştı.
Görünürde de olsa, bu ülke ile aşamalı-kontrollü bir şekilde ilişkileri yavaşlatma ve Türkiye üzerinden bir takım “örtülü-açık mesajlar” verilmek suretiyle İsrail’in Yeni Ortadoğu sürecinden dışlanması ve 67 sınırları öncesine razı edilme girişimleri ön plana çıkmaktaydı.
Mavi Marmara krizi ve ardından Türkiye-İsrail arasında yaşanan krizde Ankara’nın Gazze noktasındaki ısrarı da bu kapsamda değerlendirilmekteydi. Aynı şekilde, Başbakan Erdoğan’ın tarihe “One Minute Krizi” olarak geçen Davos’taki çıkışı da bu noktada planlı bir kriz olarak iddia edilmekteydi.
Başını Graham Fuller’in çektiği “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” projesi de bu bağlamda adım adım uygulamaya geçilmişti...
Fakat, son dönemde Washington cephesinden farklı sesler yükselmeye başlamış durumda. ABD’nin Ortadoğu merkezli İslam dünyası politikasında İsrail’i bir adım geri, Türkiye’yi bir adım ileri süren yeni stratejisinde tekrar bir karar aşamasına geldiği görünüyor. Bu hususu bir sonraki yazımızda irdelemeye devam edeceğiz...
11.03.2013 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.