- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
06 Kasım 2025- İstanbul19°C▼
- Ankara16°C
- İzmir20°C
- Konya18°C
- Sakarya19°C
- Şanlıurfa25°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep24°C
SEYFETTİN EROL'DAN: SURİYE KRİZİNDE “İBRE KAYMASI” VE “GEZİ BOYUTU”
Dış politika her ne kadar Gezi Parkı’nın gölgesinde kalsa da, dünya dönmeye devam ediyor. Kuşkusuz, Suriye gündemin yine en üst sıralarında ve Kuzey İrlanda’da gerçekleştirilen G-8 Zirvesi’ne de damgasını vurmuş durumda.

Tekrar G-8 kapsamında Suriye krizine döndüğümüzde, en somut sonucun Suriyeliler açısından 1,5 milyar dolarlık insani yardım taahhüdü olduğunu görüyoruz. Tabi, bu “devede kulak” yardım daha taahhüt aşamasında ve bundan kim, nasıl, ne kadar ve ne zaman faydalanmaya başlayacak, bu da ayrı bir mevzu. Örneğin, bu “taahhüt” Türkiye’deki Suriyeli “misafirlere” ya da sığınmacılara ne kadar yansıyacak?
G-8’de Obama ile Putin’in verdikleri mesajlar oldukça önemliydi. Her iki mesajın görünürdeki ortak noktası “barışçıl çözüm” ve “kimyasal silahlar”.
Fakat bu “barış”a ulaşma ve “kimyasallar” noktasında her ikisi de aslında farklı şeyler söylüyor. Çünkü ikisi açısından da “kimyasal silahlar”, Suriye merkezli güç mücadelesinde ellerini güçlendiren birer koz durumunda. ABD, kimyasal silahların kullanımını olası bir müdahale için kırmızıçizgisi olarak ilan ederken, Rusya da bu silahların El Kaide başta olmak üzere, radikal grupların eline geçmesinin Batılı ülkeler açısından bir tehdide yol açacağını iddia ediyor.
Nitekim Putin, Suriyeli muhaliflere verilen silahların bir gün Avrupa’da da kullanabileceği uyarısını yapmaktan çekinmiyor. İşin ilginç tarafı, Putin’den bir gün önce aynı uyarıyı Esad’ın Alman basınına yapmış olması. Dolayısıyla, ortada “Rusya-Almanya-Suriye” üçlüsü arasında ciddi bir paslaşma söz konusu...
Aynı paslaşma-koordinasyon örneğin, ABD-Türkiye arasında artık söz konusu değil. Krizde adeta ABD eliyle Rusya lehine oluşturulan avantajlı bir durum var ve bu Suriye’deki dengeleri değiştirmeye başlamış durumda. Nitekim son haftalarda İran ve Hizbullah’ın Suriye’de kat ettiği mesafe ve muhalif unsurların yaşadığı güç kaybı, hiç kuşkusuz Cenevre-2’yi de derinden etkileyeceğe benziyor. En azından artık eli daha zayıf bir ABD söz konusu...
ABD, bu hususta yaptığı hatanın yavaş yavaş da olsa farkına varmaya başlamış durumda. Bundan dolayı da kırmızıçizgi ihlalini ve muhaliflerin silahlandırılmasını tekrar gündeme getirmiş bulunmakta.
Fakat burada Türkiye ve İsrail hususunda yaşadığı çıkmaz, elini kolunu bağlıyor. Şu an için Türkiye’yi dışlayan tutumu devam ediyor. Suriye konusunda Türkiye opsiyonu yerine Ürdün’ün tekrar ön plana çıkmaya başlaması, bu açıdan kayda değer.
Diğer taraftan, Türkiye’nin devam eden suskunluğu da dikkatlerden kaçmıyor. Süreç, her ne kadar Gezi’nin ipoteği altına girmiş görünse de, aslında Ankara’nın sessizliği daha çok Başbakan Erdoğan’ın Washington ziyareti sonrasına denk geliyor.
Şimdilerde Washington’un önündeki en büyük soru, Gezi’nin iki ülke arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceği, özellikle de Suriye krizi ve “Yeni Ortadoğu” süreci bağlamında...
Dolayısıyla, “Gezi Operasyonu” kriz içerisinde daha büyük bir kriz olarak karşımıza çıkıyor. Bundan dolayı süreç, yeni sürprizlere ve büyük provokasyonlara gebe, özellikle de önümüzdeki 3-4 ay boyutuyla...
20.06.2013 Milli Gazete
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.