- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
- Ankara12°C
- İzmir19°C
- Konya15°C
- Sakarya19°C
- Şanlıurfa24°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep20°C
SİBEL ERASLAN'DAN: HÜZÜN VE TEESSÜR
Üstüste yaşıyoruz her şeyi: Üstüste dizilmiş kutular gibi her şey.

BDP’li vekillerin, Uludere Faciası ile ilgili basın toplantısına kahkahalar eşliğinde girişi kadar kısa ve şok edici her şey. Benim bunu anlamama, çözümlememe imkan yok. Yani Leyla Zana’nın ayrı bir Kürt Devleti istemesini bile karşı çıkarsınız, öfkelenirsiniz, tartışırsınız falan, ama neticede anlarsınız... Ama daha henüz birkaç saat evvel paramparça olmuş gençlerin üzerinden kuracağınız cümlelere kahkahalar eşliğinde başlamak... Bu nasıl bir şey?
Taziyenin bir adabı yok mudur? Adabı geçiniz, hiç mi hatırı yoktur insanlığın, ölümün?
Savaşta bile geçerli haysiyet kaideleri vardır. Tarih o kadar büyük savaşlar, o kadar uzun yeminler, o kadar muazzam ahitlerle çarpışan hasımlar görmüştür ki; düşmanını yere serdiğinde bile gözünden yaş gelen, onun cansız ama kahraman bedeni önünde saygıyla ihtiram eden nice silahşörler görmüştür...
Bu ne Allahaşkına? Bizim yaşadıklarımız ne? Sabahlara kadar zil zurna kutlanmış Yılbaşı şenliklerinin taziye çadırlarından acaba nasıl göründüğünü hiç düşündünüz mü? Uludere Kaymakamının ölümden döner dönmez, serum şişelerinin arasından verdiği demeç de mi yüzümüzü hiç kızartmıyor? Aynı kaymakam, aldığı aylık maaşından, hiç yeyip içmeden biriktirse, kaç yıl sonra başı örtülü arkadaşın önünde poz verdiği o BMW’yi satın alabilir mesela... Bunu hayatını ayrımcılıkla mücadeleye adamış birisi olarak soruyorum. Tam bir kıyamet aymazlığı, Babil sendromu içindeyiz... Geçen gün lise öğretmenlerimden çok değerli emekli bir hocamın, doğal gaz faturasını ödeyemediği için üstüste yün kazaklar giyinerek, kışı atlatmaya çalıştığını işittim. Milletvekili maaşları için yaptığımız polemiklerin televizyonlardan acaba nasıl seyredildiğini farkında mıyız? İstanbul’un tarihi silüetine, 16:9’luk king-konglar ekleyen mimarlarımızın, Van’da yanan çadırlarımızdan acaba nasıl göründüğünü hiç düşündük mü? Köksüzlüğü şiar edinmiş, dizi dizi dizilerimizle hangi soykırım tartışmasında, hangi dosyaları açtırıp da ciddiye alacaklardır bizi, hiç sorduk mu? Türkiye Yazarlar Birliği 2011’i Mehmet Akif yılı ilan ettiği halde Kültür Bakanlığı’nın Mehmet Akif ile ilgili kayda değer bir hizmet vermediğinden şikayetçiymiş... Şaşılacak şey! Rahmetli Akif, devletten bir şey beklediği için yazmış olsaydı İstiklal Marşı’nı, belki “mavi gözlü dev adam” olurdu, ama o; “hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” diye ünleyen bir vatan şairidir... Edirnekapı Şehitliğinden bakıldığında nasıl görüldüğümüzü ise, Allahtan hiçbirimiz bilmiyoruz. Vekilimiz olarak taziye çadırlarına içtenlikle ve hüzünle giden Mehdi Eker ve Beşir Atalay’a ise, “Allah Razı Olsun” diyorum, taziye adabını hatırlattıkları için... Teessür içindeyiz. Facialardan yorgun düştü gönlümüz...
04.01.2012 Star
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.