21 Ekim 2025
  • İstanbul16°C
  • Ankara15°C
  • İzmir20°C
  • Konya15°C
  • Sakarya17°C
  • Şanlıurfa21°C
  • Trabzon16°C
  • Gaziantep19°C

SÜKÛT, KONYA VE ŞEHİR YAZARLIĞI

M. Ali ABAKAY


Ey Can-36

Sükûtumu sessizliğe yormandan  alınganlık duymadım.

Olabilir, senin yorumun farklı ise de aynı yola çıkmaktayız, açıkçası.

Dünyada olandan ve bitenden ikimiz de hoşnut değiliz. Konuştuğumuz dil, geldiğimiz coğrafya, yetiştiğimiz çevre farklı olsa bile  iman ettiğimiz değerler aynı olduğu için, kardeşiz, insan olduğumuz için kuluz, aynı dünyada yaşadığımız için asırdaşız, insanlığın çektiği sıkıntıya yüreğimiz yanıyorsa mesele yok…

Ne oldu da hem nalına hem mıhına vurarak, insanlığın karşısına maskeleri ile çıkan hokkabazlar, arada bir çark ediverir, durur?

Sizi sevenin olmadığını biliyorsunuz..

Sizin isminiz geçtiği zaman okunan laneti, edilen bedduayı bilmeyeniniz yok…

Sizden ürkenler, öksürmenizle esas duruşa geçerler…

Sizin seslenmenizle koşar adım gelenlerin bir özür dilemeleri tutar, ceketlerinin düğmeleri aceleden yanlış iliklenmiş…

Her bir ağızdan çıkan “Efendimler”, sizin hala köle ticaretiyle uğraştığınızı gösterir, özgürlükler ülkesi  bilinmenize rağmen, söylediğiniz su üzerine yazılan yazı misalidir.

Sizin özü gürlüğünüzü sevsinler…

Özgürlük buysa dökülen kan neden?

Özgürlük buysa ölenlerin vebali  nedir?

Özgürlük buysa bunca yetim ve öksüz niçin?

Ey Can!.. Artık anlamalısın, olanı ve biteni…

 

***

   

Konya’daydım, Mevlana Diyarı’ndaydım, birçok dostla beraber.

Mevlana şeker olmuş, biblo olmuş, boyunda gerdanlık olmuş, maskot olmuş, ışıldak olmuş, caffe ismi olmuş, olmuş oğlu olmuş. Beş yıldızlı bir otelin girişinde sizi karşılayan heykel, koskocaman bir yapının üzerinde dönen semazen…

Hınca hınç Mevlana’yı makberinde görmek için gelen tuhaf giyinişli insanlar..

Ben garip ben şaşkın… Ya okuduğum Mevlana bu değil ya gördüğüm Mevlana Şehri olmaktan uzak.

Birçok kitap, Mevlana’yı anlatmak için kaleme alınmış. Mesnevî’de okuduğum ibretli kıssalardan ders almamış insanlık.

Mevlana ismi şekere marka olmamalı, boyuna asılan heykelcik olmaktan çıkarılmalı, maskot olması yasaklanmalı, caffe ismi olarak bırakılmamalı, otellerin rant kapısı olmaktan çıkarılmalı, etrafında dönen semazen motifleri olmamalı… İçkili mekânlarda “Ne olursan ol yine gel…” ifadeleri ortadan kaldırılmalı, Mevlana olduğu gibi anlatılmalı.

Her gün bir mekânda Mesnevî dersleri aralıksız yapılmalı. Mevlana’nın dediğine göre bir yaşam seçilmeli ki ruhu ıstırab çekmesin.

Mevlana’nın öğretilerinin dayanak noktaları bilinmeli. Belediyelerin çalışmaları yazılı eser açısından oldukça önemli. Senede bir milyon kitap basılsa bile yetmez, gelenlere. Daha küçük ve az masraflı yayınlara dönülmeli.

Ona yakın yerel gazete aldım, incelemek için. Bu gazetelerde Mevlana’nın ismi var, kendisi yok.

Sahi Mevlana resmedilmiş mi, hayatında? Buna “Evet!”” demek için insanın oldukça saf olması lazım!.. Mevlana ve sevgi kelimesini bir araya getirenler, Mesnevî’yi  baştan sona okumalı ki hissedilenle söylenen bir olsun, hayat pratiğinde.  Söylenenle yaşanan bir görülmüyor, çoğu yerde. Hazretî Pîr için yapılan çalışmalar ne denli çoğalsa yeridir, Konya’da. Konya’yı “Konya” yapan Hazretî Pîr, ticaret meta’ı olmamalı, düşünülmemeli.

Elbette bu yazdıklarımıza bir şehrin turist çekme adına haklı itirazları olabilir. Gördüğümü yazmaktayım, açıkçası.

Selçukî Devleti’nin mimarî ve hayata dair çalışmaları oldukça canlı, Konya’da. Ne yazık ki devasa manasız ve çirkin yapıların yükseldiği manzarada, ovaya yapılan inşaat, şehrin çok katlı bir konut mezarlığına dönüşmesinin son yirmi senede devamlı arttığını gösterir. Onca yamaç dururken, onca alan varken dümdüz ovalık alana çok katlı yapıların inşâ edilmesi, garipseniyor.

Yirmi kattan fazla otellerin, iş merkezlerinin yükseldiği şehirde gözle görülür yeşil-sunî parkların bir anlam ifade etmediği açık. Doğallığı olmayan alanların yeşil dönüştürülmesi, yapılan çirkinliğin örtbası olarak görülürken, Konya belediğimiz mimarî dinginliği veremedi.

Hep işin tersinden baktığım mektuplarda, sana Mevlana’nın şimdi hayatta olsaydı yapılanları beğenip beğenmeyeceğini kendisine sormasını isterdik.… Bu sorgulanmalı açıkça ve kimse dargınlık göstermemeli.

Hazreti Pîr aşkına, bu olumsuzlukları görünce, yazmadan edemedik. Bilmekteyiz ki bu belde, mümtaz beldedir ve bağrında dünyayı değiştirecek fazıl şahsiyet sayısı oldukça fazladır.

   

Ey Can!.. Bilirsin ki söylemek istediğim samimî ifadelerdir. Kimseyi küçük düşürmek ve kendi nefsimi ön plâna almak değildir, meşgalem. Benim gözlemim, sadece üç günlük kalmışlığımdan ibaret yansımalarıdır, gördüklerimin.  Sözümden incinen olursa, özrümü beyan ederim. Bağışlanmamı dilerim, yaptığım hata varsa…

   

***

 

Ey Can!.. Yaşadığımız şehirlerin dünle, yaşadığımız medeniyetle bağları bir zincirin halkalarının kopması misali gittikçe artmaktadır ve bu entel camianın dilinde, ağzında trend olmaktan uzaktır. Medeniyetimize ait ne varsa yok edilmek istenircesine - tabîr doğrudur - gölgelenmeye çalışılmaktadır. Bizi biz kılan değerlerin sulandırılmasının global anlayışta yerini alan çağdaşlık ve modernite,  gittikçe abûs-mülevves çehresini gösterirken bilmekteyiz ki yapılmak istenen bir savaşın, savaşların yıkımından daha fec’î neticelere varmaktadır.

Konya’da yapılan ikinci Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi’ne katılırken herkesin sitem dolu açıklamalarını dinledim, dinlerken eksiklik taşıdığımız hususlara daha bir vakıf oldum. Coğrafyamızda olanı-biteni birinci kişilerin anlatımından, dilinden öğrenirken yaşadığımız kendisine yabancılaşma sendromunun gittikçe yerleşik bir hal almasından oldukça korkmaya başladım.

Her yerde yükselen binaların, beton mezarların şehirleri çirkinleştiren yapısına, mimarînin dünle irtibatının kopmasına, hayatın mekanik bir hal almasına, insanın böylelikle sadece tüketici, emredileni, buyrulanı yapma alışkanlığını kazanmasına, anamalcı-kapitalist yaklaşımların çirkin gölgesine sığınmanın yok oluş olduğuna dair ürküntüleri kabule yanaşmam, kendi insanlığımı, kültürümü, inancımı, tarihimi, dilimi, örfümü, geleneğimi reddetmek olduğuna o kadar eminim . Bu çarpıklığı, soğuk savaşı kelimelerle bunu dile getirebilmem oldukça zor.

İnşâ edilen toplu yaşam alanlarının insanı, belli kalıplara zorlamasını affedemem. Tabiatla iç içe yaşanan rahatlığı parklara, sunî-yapmacık yeşil alanlara hapseden anlayışı kabul etmek oldukça zor. Dümdüz alanların ekilebilirliğini önemsemeyen anlayış, yapıları hançer gibi şehrin bağrına saplarken, dikilen beton mezarların ucubeliğinin farkında mıdır?

Yaşamı cehenneme, dünyamızı zindana, kültürümüzü arka plâna, üretmekten çok tüketmeye teşvik eden yapısıyla, bizi kendisine gönüllü esaret bağımlısı yapan düşünceye karşı, ortak değerlerimizin reddi olan, toplumun yabancılaşmasına zemin hazırlayan, şehri otantik yapısından modernite çılgınlığına sürükleyen yüz bilmem kaç katlı yapılaşmayla asumana yükselen yapılarla herkese meydan okuyanların karşısında kendi medeniyetine, çevreye ve değerlere karşı açılan savaşın farkında olan, buna karşı çıkanların bir araya geldiği TYB’nin öncülüğünde ikincisi gerçekleşen bu kongreye katılan herkese, düzenleyicilerine teşekkür borçluyuz.

Bilmekteyiz ki şehirlerin canına kast eden, onları değiştirmek adına canı pahasına çalışan, tarihe düşmen, kültüre yabancı, inanca nisyan derecesinde, örfe ve an’aneye Fransız (!) kalanlar , “Yeşili koru, ağaç dik” misali kampanyalarla yaptıkları tahribatı gizlemeye çalışa dursun, pansuman tedbirlerle çevreci görünsün, mızraklarının çuvala artık sığmadığını ismimiz gibi bilmektedir.

Ey Can!.. Biliyoruz ve bilmekteyiz ki insan, çevresinden de sorumludur, eşinden ve çocuklarından sorumlu olduğu gibi.

Ey Can!.. Bilmekteyiz ki dünden bu güne bize miras kalan, yarına miras bırakacağımızdır. Sana kalkıp Kızılderili atasözlerini aktarmama gerek var mı?

Ey Can!.. Bırak ve deşme yaramı ki ben hissettiğimi anlatsam, okuyanım sadece ben olurum. Deşme yaramı ki anlayan anlamaktadır, bizi. İnsan değerleri ile yaşar bir şehirde. Değerlerin inkârı olan redde bulaşanları anlatmam, ciltler dolusu tutar.

Ey Can!.. Gözlerinden öperim. Muhabbetle esenlik içinde kalman dileğiyle.  Şehrine ve değerlerine sahip çıkacağından eminim.

10.10.2012
Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.