- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
09 Kasım 2025- İstanbul16°C▼
- Ankara6°C
- İzmir14°C
- Konya7°C
- Sakarya12°C
- Şanlıurfa17°C
- Trabzon16°C
- Gaziantep14°C
SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN'DEN: AVRUPA'NIN KAYIP AYDINLIĞI
Kavram çiftleri hayatın içinde, kafamızın içindeki kadar ayrışmış değildir. Kadim hikmetler dairesinin en mühim faslını oluşturan diyalektik bu konudaki hükmünü zaten vermişti.

Batı, Orta Çağ karanlığını aşıp aydınlığa ermedi. Batı kendi "Aydınlanma" iddiaları içinde "Karanlığa" evrildi. Hepsi bu. Maharet tarihte Aydınlanma iddiaları geliştirmek değil, "aydınlık" ve "karanlık" arası bir noktada tutunabilmek; ikisi arasındaki birliği yakalayabilmektir. Bu, insanlık hallerini büzüştüren iç bükey baskılamalarla dış bükey şişmeler arasında "Elif" kıvamında bir kıvam tutturma meselesi. Zaten kıvamsızlıktır diyalektik oyunları, ya da savrulmaları başlatan.
Fransa'nın, son tahlilde basit siyasal çıkarlara isâbet eden ve de inatla ürettiği karar, Aydınlanma ya da Akılcılığın diyalektik düzeyde nasıl çarpılabileceğini gösteriyor. Fransa bu kararla; "illâ ki benim gibi düşüneceksin; değilse suç işlemiş olursun" diyor. Fransa'da parlamento akılcılığın akıldışılığa, aydınlığın karanlığa savrulduğu bir insanlık komedyasına ev sahipliği yapıyor.
Her şeye rağmen bu komedyadan çıkarılacak dersler var. Ana gövde itibarıyla; "onlarda kötü olanın bizde esamisi bile okunmaz" diyen ve sorumsuzluk pompalayan tuhaf bir nihilizm ile "onlarda iyi olanın bizde alâsı var" gibi özetlenebilecek ve kısır telifçilik üzerinden yürüyen bir düşünce tarihi cılız kalmaya mahkûmdur. İhtiyâcımız olan ezber mahsulü düşünüşler değil, tarihselliği sağlam bir düşünüştür. Yeryüzünün bu nâdide coğrafyasında işleri kan davalarına açılan budunculuk ve dinsel dar görüşlülüğe bırakmadan bize kavratacak ve üzerinde nasıl yaşayacağımızı öğretecek bir düşünüş... Bizleri "bir" kılan elbette ki aynılığımız değil, kompleksiz sindirimler üzerinden her türlü eklemlenmeye açık olan çeşitliliğimizdir. Çeşitliliğimizdir çoğulluğumuzu yaratacak olan. Farklılık analitik bir kategoridir; son tahlilde kendisinden başka refere edecek bir şeyi olmadığı için kolaylıkla skolastiği yapılabilir. Farklılık vurgusu ne yönden gelirse gelsin sadece yeni tekillikler, yoksulluklar ve kan davaları yaratıyor. Farklılık saydırmanın yedeğinde onları birbirine saldırtmanın koşulları; bunun ardından da feodaliteye dönüşün alâmetleri doğuyor. Feodalite, parçalanmayı ve ayrışmayı imlemesi itibarıyla bu coğrafyaya yakışmaz...
26.01.2012 Yeni Şafak- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.