- Hakkımızda
 - TYB Ödülleri
 - Genç Yazarlar Kurultayı
 - Kitaplık
 - Ahlâk Şûrası
 - Yazar Okulu
 - Mehmet Âkif Ersoy
 - Türkçe Şûrası
 - Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
 - Yayınlar
 - Söyleşi
 - Şube Haberleri
 - Salgın Edebiyatı
 - Haberler
 - Şiir Şölenleri
 - Mesnevi Okumaları
 - Kültür & Sanat Haberleri
 - Kültür Kervanı
 - Kırklar Meclisi
 - Duyurular
 - Biyografiler
 
04 Kasım 2025- İstanbul20°C▼
 - Ankara22°C
 - İzmir25°C
 - Konya22°C
 - Sakarya23°C
 - Şanlıurfa26°C
 - Trabzon18°C
 - Gaziantep26°C
 
TARİH KURUMU TARİH OLUR MU?

D. Mehmet DOĞAN
Tesadüfe bakın: Türk Tarih Kurumu, Türk Tarihi Tedkik  Cemiyeti adıyla 1931 yılının nisan ayında kuruldu, ağustos ayının son  günlerinde ise, M. Kemal Paşa, Cemiyet’e şu ibareyi ihtiva eden ünlü  mektubu gönderdi: “Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan  yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir  mahiyet alır.”
 “Tesadüf” tam 80 yıl sonra bu Kurum’u da içine alan, belki de Tarih  Kurumu’nu tamamen ortadan kaldırabilecek olan bir kanun taslağının  hazırlanmış olması!
 Taslağa göre, Tarih ve Dil Kurumlarının tüzel kişilikleri kaldırılıyor  ve Atatürk’ün vasiyeti ile sahip oldukları haklar ve gelirler “Atatürk  Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu”na devrediliyormuş. Bu arada, Türk  Tarih Kurumu’nun başkanı Prof. Dr. Ali Birinci’nin görev süresi de  uzatılmıyormuş...
 Türkiye son yıllarda iktisadî, siyasî ve dış politika gelişmelerine  odaklandığı için, kültürel arkaplan fazlasıyla unutulmuş/ihmal edilmiş  durumda. 
 Kültür Bakanlığı’nın/bakanının durumu malûm. Hani “stratejik derinlik”  deniliyor ya. Bu “derinlik”, kültürdür, medeniyettir. Sınırları aşan  ortak bağlar ve değerlerdir. Türkiye stratejik derinlik üzerine siyaset  kurarken, bu alan hızla sığlaşıyor. Kültürel arkaplanın ihmali bugün  fazla dikkat çekici sonuçlar ortaya koymayabilir, ama uzun vadede bütün  geleceğimizi etkileyecek bir tesir icra edeceğinden şüphe etmemelidir.
Bu kurumlar 1950’ye kadar devletle, hükümetle paralel çalışmışlar, kültür siyasetinin belirlenmesinde rol oynamışlardır. Buna rağmen devlet kurumu değil, “dernek” statüsünde idiler. Bu dernekleri diğer derneklerden ayıran ise, Atatürk’ün mirasından bu kurumlara vasiyet ettiği meblağdır. Bu kurumlar bu parayı almış, maddi sıkıntıya düşmeden 1980’lere kadar gelmiş, bilhassa Dil Kurumu resmi ideoloji bağlılığını sonuna kadar, biraz daha materyalistleştirerek, “solcu”laştırarak sürdürmüştür.
Dil Kurumu’nun Türkçe’ye verdiği zarar, 1980 darbesinden sonra, her nasılsa darbeci komutanları da ilgilendirmiş ve bu kurumlar yeni oluşturulan Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesine alınarak resmi bir yapıya kavuşturulmuştur.
Bu kurumların bürokratik sistem içine alınması, bazı kolaylıklar sağlamışsa da, işleyişi zorlaştıran sonuçlar da doğurmuştur. Dil ve Tarih kurumları, üyeden yoksun, sadece başkanlar tarafından yönetilen genel müdürlükler durumuna düşürülmüştür. Bazı kanun tasarıları, teklifleri hazırlanmış ama, sonuca ulaştırılamamıştır.
1980 darbesinden sonra bu kurumların resmi bir çatı altına alınması, darbecilerin ideolojik araç olarak kullanma eğilimlerine bağlanabilir. Bu dönem geçtikten sonra kurumlar gerekli ilgiden yoksun kalmış ve bugün ancak ferdi çabalarla yürür hale gelmiştir.
Dil Kurumu’nun sistem içinde fonksiyonu kalmamıştır. Devlet dili hızla ingilizce/fransızcadan geçen latince kelimeler tarafından istila edilirken, Kurum sonuç alıcı bir teşebbüste bulunmamıştır.
Tarih Kurumu değerli bir ilim adamı olan ve yakın tarihle ve biyografi alanı ile ilgili çok önemli eserlere imza atan Ali Birinci’ye kadar yine de devletin talepleri doğrultusunda, bilhassa Ermeni meselesi ile ilgili konulara ağırlık verir şekilde çalışmıştır. Prof. Dr. Ali Birinci’nin başkan olmasından sonra ise devlet yapısı içinde alışılmadık şekilde yayın yapan bir kuruluş olarak temayüz etmiştir.
Ali Birinci döneminde yayınlanan kitaplar, hem halkın ihtiyaçlarına yönelik olanlarla, hem de ilim âleminin taleplerini karşılayacak mahiyettekilerle neredeyse yeni bir kütüphane oluşturacak miktara ulaşmıştır.
Yeni kanun taslağı ile Tarih ve Dil Kurumlarının sıradan birer “şube müdürlüğü” hâline getirilmek istenmesi, tamamen bürokratik işleyişi ön plana alan bir çaba olarak görülmektedir. İlim kurumlarının sıkı bürokratik yapı içine alınması onları güçlendirmez, aksine devlet içinde yeni bir bilim bürokrasisi meydana getirerek işlevsizleştirir.
(Yarın devam edeceğiz).
01.09.2011 Yeni Akit
- Geri
 - Ana Sayfa
 - Normal Görünüm
 - © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
 
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.