- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
29 Ekim 2025- İstanbul11°C▼
- Ankara10°C
- İzmir16°C
- Konya10°C
- Sakarya13°C
- Şanlıurfa18°C
- Trabzon19°C
- Gaziantep13°C
TDK'NİN HAREKETLERİ

C.Yakup ŞİMŞEK
“Hareket olmayınca bereket olmaz.”
“Hareket-bereket” beraberliğini düşününce Orhan Veli’nin en güzel şiirlerinden “Masal” nasıl hatırlanmaz? Bu “hareket” li ve “bereket” li şiiri okuyan herkesin gözünde herhâlde kendi masal çağı, yani çocukluğu canlanır:
Çocuk gönlüm kaygılardan âzâde,
Yüzlerde nur, ekinlerde bereket;
At üstünde mor kâküllü şehzâde
Unutmaya başladığım memleket…
Şakağımda annemin sıcak dizi,
Kulağımda falcı kadının sözü;
Göl başında pâdişâhın üç kızı,
Alaylarla Kafdağı’na hareket…
“Hareket” mi “Devinme” mi?
“Devinmek” fiili – Dr. Nevnihal Bayar’ın Açıklamalı Yeni Kelimeler Sözlüğü’ne göre – orta Türkçe devrine aittir ve “Eskiden de kullanılan kelime dil devrimiyle canlandırılmıştır.” Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı’na göre “Orta Anadolu ağızlarında daha çok kaşınmak, durduğu yerde didinmek anlamına gelen bir fiilden yazı diline aktarılmıştır. Nihai kökeni belirsiz olan fiil, değ- ve değiş- fiilleriyle ilgili olabilir.”
TDK’nin Tarama Sözlüğü’nde “devinmek” sözü için yalnızca üç tane örnek var; bunların ikisi on altıncı, biri ise on yedinci asırdan… Yani son üç yüz seneye ait örnek yok…
“Devinmek” kelimesini Kaamûs-ı Türkî’de görmüyoruz. 1928’de Dil Encümeni tarafından tertip edilen ve o yıllarda Türkçe kültür dilindeki bütün kelimelerin listesi sayılabilecek olan İmlâ Lûgati’nde de bu kelimeye rast gelmiyoruz. Ömer Asım Aksoy’un Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’ndeki 7853 söz arasında, içinde “devinmek” kelimesi geçen bir tek söz dahi yok… TDK’nin şimdi İnternet sitesinden verdiği Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’nde de “devinme” li bir söz göremiyoruz. Güncel Türkçe Sözlük’te “devinmek” kelimesi için bir tek örnek cümle yok.
“Devinmek” kelimesi hakkındaki tespitlerden çıkan netice: Görülüyor ki bu kelime en az üç-dört yüzyıldan beri kültür dilinde yerini “hareket” e bırakmış, sadece belli ağızlarda şöyle böyle yaşayan bir kelime olarak kalmış… “Sayrı” nın kaybolup gitmesi ve yerini “hasta” ya terk etmesi gibi…
“Hareket” ve “Bereket” Türkçeden Atılmalıydı
TDK’nin gözünde “hareket” olsun “bereket” olsun – kendi ifadesiyle – “Osmanlıca artığı, yabancı, Türkçe karşılığının bulunması gereken” binlerce kelimeden ikisiydi. Öyle ya, ikisi de aslen “Arapça” idiler ve bu yüzden mutlaka Türkçeden atılmalıydılar. Tabii ki “idman, müsabaka, müsabık” gibi kelimeler de aynı lekeyi taşıyorlardı; o hâlde dilimizde niçin yaşıyorlardı? Oysa “hareket” yalnızca Arapçanın ve Farsçanın kelimesi değildi; hepsi birer Türk lehçesi olan Azeri, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Türkmen, Gagavuz ve Uygur Türkçelerinde de vardı… “Müsabaka” sözü de yalnızca Arapça ve Farsçada değil, Azeri, Özbek ve Uygur Türkçelerinde de kullanılıyor. “İdman” kelimesi Arapça ve Farsçanın yanında Azeri Türkçesinde de “idman” dır; Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Gagavuz ve Uygur Türkçelerinde “meşk” tir (ki o da Arapça asıllıdır), Türkmen Türkçesinde ayrıca “beden terbiyesi” dir (ki bizde de yakın tarihe kadar aynı ismi taşıyordu, sonra “terbiye” den teziktik, “eğitim” e tızıktık).
Hadi Arapça asıllı olmasından gıcık kapıyorlar, anladık; peki Türk lehçelerinde ortak kullanılması TDK’lileri hiç düşündürmedi mi? O kelimeleri dilimizden koparırken kopan bağların aslında bizi sadece Araplar ve İranlılara değil, aynı zamanda Azeri, Başkurt, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Türkmen, Gagavuz ve Uygur Türklerine de bağladığını bilmiyorlar mıydı? (Bu mesele şimdilik bir kenarda beklesin.)
TDK bunların hepsini unutmak ve unutturmak istedi: 700 yıllık “hareket” e karşılık “kımıltı, davranış, devinim, devinme, deviniş” yaptı. 500 senelik “idman” ı terk edip “alıştırma” yapmak istedi. Dört asırlık “müsabaka” dan kaçıp “yarış” a seğirtti.
Atletizm Sahalarında Avrupalı Asilzadeler
Türkçenin atletizm sahasına Doğu (Arapça / Farsça) dan gelip dâhil olan “müsabık” lar, başhakem (TDK) tarafından saha dışına – hatta yurt dışına – atılmak istendi. Batı (Yunanca / Latince / İngilizce / Fransızca) dan gelip “participate” olan “athléte” ler ise saygıyla karşılandılar. Bunların sahayı ele geçirmelerine de başhakem seyirci kaldı. Mesela Yunanistan’da doğup büyüdükten sonra oradan fırlayıp her ülkeye koşan “olimpiyat” ve “maraton” kardeşler bunların en meşhurları. Bu iki Helen eri, yüz yıldan beri, Türkçenin atletizm pistinin en muteberi, her spor şenliğinin kamberi oldular.
“Olimpiyat” ve “maraton” kardeşler, dilimizin atletizm sahasında diğer Grek ve Avrupalı (Latin, Fransız, İngiliz) soylularla hâkimiyetlerini ilan edip boy boyladılar, soy soyladılar.
Türkçemizin atletizm sahasına hâkim olan bu lort (grandük, arşidük, dük, prens, marki, şövalye, kont, vikont, baron…) ların bir kısmını “ism-i sherif” leriyle sayalım:
atlet, atletik, jimnastik, atletizm, kulvar, parkur, barparalel, barfiks, aerobik, sprinter, turnuva, kros, duatlon, dekatlon, triatlon, pentatlon, heptatlon.
Bunları ülkemize kabul etmemek, kaçak girenleri geri göndermek filan, 1930’lar TDK’sinin aklının köşesinden bile geçmezdi. Çünkü bu lortlar Avrupa’nın (yani medeniyetin) göbeğinden teşrif etmişlerdi; hoş gelmişler, Türkçeye şeref (Affedersiniz, “onur” diyecektim. Hatta “honneor” mu deseydim?) vermişlerdi.
O devirde TDK’nin en büyük derdi “Osmanlıca” dediği kelimelerdi. Hani, Arapçadan, Farsçadan gelen şu garabet ve gudubetler…
Neden sonra (aradan yarım asır falan geçtikten sonra) TDK, Doğu’ya ve Batı’ya farklı bakmaktan mecburen vazgeçti (veya öyle görünmesi icap etti):
“Artık şu perhizi adam gibi yapayım. Şu lahana turşusunu da terk edeyim; hem midemi bozuyor hem de dosta düşmana karşı ayıp oluyor!..” dedi. Batılı kelimeleri de “yabancı” görmeye, onlara karşı da “öz Türkçe” karşılıklar imal etmeye mecbur kaldı.
Gelgelelim atletizm sahasındaki Avrupalılara yine pek dokunmadı. Bir iki tanesine – belli ki ayak sürüyerek – Türkçe karşılıklar bulmuş:
“Kros” yerine “kır koşusu” gibi, “parkur” yerine de “yarışyolu” gibi doğru ve güzel iki sözü teklif etmiş ama peşine düşmemiş; şu anda – kendisi de dâhil – bunları kullanan yok…
Diğerlerinin zaten ne ele alınacak bir yanı var ne dile alınacak bir tarafı: “Atletizm” yerine teklif ettiği “yarışımcılık” kelimesini, “atlet” yerine öne sürdüğü “yarışımcı” yı kendisi beğendi mi acaba? Ya “atletik” yerine uydurduğu hantal kelime: “yarışımcı yapılı?”
Peki, kendi imal ettiği bu beş kelimeye TDK şimdi sahip çıkıyor mu? Hayır, bunların hiçbiri bugün Yabancı Sözlere Karşılıklar Kılavuzu’nda yok… Yani bugün TDK’miz “kros, parkur, atlet, atletik, atletizm” kelimelerini yabancı saymıyor.
Ya “kulvar, barparalel, barfiks, jimnastik, aerobik, sprinter, olimpiyat, turnuva, maraton, duatlon, triatlon, pentatlon, dekatlon, heptatlon” ve benzerlerini? Onları ne dün yabancı saydı ne bugün…
O hâlde “hareket, idman, müsabık, müsabaka, beden terbiyesi” gibi asırlık sözleri yabancı görerek atmak isteyişlerini nasıl izah ederler acaba?..
TDK’nin Atletik Hataları
Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te İfade ve Açıklama Hatası
TDK’nin “atletizm” hataları daha tarifinden başlıyor. Türkçeye Fransızcadan gelen “athlétisme > atletizm” kelimesi, TDK’nin Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’ünde şu ifadeyle açıklanmış:
“Beden gücünü, çevikliği, yetenekleri geliştirmeye yarayan koşu, atlama, ağırlık kaldırma, atma vb. tek başına yapılan bireysel sporların genel adı.”
Bu tariften anlaşılıyor ki “atletizm” kelimesi “tek başına yapılan bireysel sporlar” ın adıymış. Yani hem “tek başına” yapılırmış hem de “bireysel” imiş…
Bu iki söz (tek başına – bireysel) birbirinden farklı şeyleri anlatmıyor: Biri mana olarak diğerinde zaten mevcut.
İsterseniz Türkçede bu mefhum dairesinde bulunan kelimelere bir bakalım:
birey: Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert.
bireysel: Bireyle ilgili olan, bireye özgü olan, ferdî.
ferdî: 1. Tek olan şey. 2. Bireysel, kişisel, fertle ilgili, şahsî (TDK buradaki “şahsî” kelimesini de kendi kaidelerine göre yanlış yazmış).
münferit: Tek, ayrı, kendi başına olan.
tek başına: Kendi kendine, yalnız olarak, münferiden
münferiden: Tek başına.
Bu tariflerin tamamı TDK’den… Görüldüğü gibi “birey, bireysel, ferdî, münferit, münferiden” kelimelerinin hepsinde “tek” olma keyfiyeti var.
***
Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te Açıklama ve İfade Kusuru
Güncel Türkçe Sözlük bir jimnastik tabiri olan “tersbeşik” sözünü şu ifadeyle tarif etmiş:
“Sırtüstü yatışta kollarla, bükülü durumdaki dizleri kavrayarak sırt üzerinde baş ve ayak yönünde sallanma, yuvarlanma.”
İfadeyi meydana getiren unsurlar isabetsiz dizilmiş ve bu, iki kusura yol açmış:
1. Aynı manaya gelen iki adet söz kullanma ihtiyacı duyulmuş: sırtüstü – sırt üzeri
2. “Sırtüstü yatışta kollarla” ifadesinden sonra (“kollarla bükülü” şeklinde bir kelime grubu teşekkül etmesin diye) virgül (,) koyma zarureti duyulmuş.
Unsurları isabetli dizilmediği zaman cümleler böyle özürlerle malul olabilir.
Hâlbuki ibare aşağıdaki gibi kurulsaydı bu iki kusurdan da kurtulurdu:
“Bükülü durumdaki dizleri kollarla kavrayarak sırt üzerinde baş ve ayak yönünde sallanma, yuvarlanma.”
***
Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te İfade ve Açıklama Hatası
Bu lügatlerde “gelişme koşusu” tabiri şöyle açıklanmış:
“Atma veya atlamalardan önce en iyi aşamayı elde edebilmek amacıyla yarışçının hız kazanmak için yaptığı koşu.”
1. Yarışçılar “en iyi aşama” yı ne zaman kazanmak istiyorlarmış; “atma veya atlamalardan önce” mi? Gerçekten öyleyse tarifte kusur yok… Fakat eğer o dereceyi “atma veya atlamalarda” kazanmak istiyorlarsa ifade yanlıştır ve doğrusu şudur:
“Atma veya atlamalarda en iyi aşamayı elde edebilmek amacıyla yarışçının hız kazanmak için yarışmadan önce yaptığı koşu.”
2. Tarifte kullanılan “aşama” kelimesi “atletizm veya diğer spor yarışlarında elde edilen derece” manasına gelir mi? TDK’nin lügatlerinde bu manaya geldiğine dair bir kayıt yok… Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te bu kelimenin spor tabiri olarak “Bir yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri, etap.” demek olduğu kayıtlıdır.
Belki daha önceki yıllarda “aşama” ya böyle bir mana verilmiştir diyerek TDK’nin 1976 tarihli Atletizm Terimleri Sözlüğü’ne baktım. O kitapta “aşama” için yapılan tarif şu:
“1. Bayrak yarışlarına katılan takımların her bir koşucusuna düşen uzaklık. 2. Yarışın belirli uzaklığı kapsayan bölümlerinden her biri.”
Görüldüğü gibi, orada verilen mana da “ derece” falan değil…
Bütün bunlardan sonra doğru tarifi yapalım:
“Atma veya atlamalarda en iyi dereceyi elde edebilmek amacıyla yarışçının hız kazanmak için yarışmadan önce yaptığı koşu.”
***
Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te İfade ve Açıklama Hatası
"Savurma” sözünün spordaki manası şu ibareyle açıklanmış:
“Kol, bacak vb. vücut bölümlerinin ağırlıklarından yararlanarak omuz ve uyluk eklemleri çevresinde türlü yönlere doğru hızla çevirme.”
“Çevirmek” fiili nesne alan, yani ismin –i hâli (akuzatif / mef’ûlün bih) ile kullanılan bir fiildir. TDK de bunu belirtmek için lügatlerinde bu fiilin açıklamasından önce (-i) kısaltması koymuştur. Gelgelelim “savurma” nın tarifindeki ifade buna uymamıştır. “Savurma” denen şey “neyi çevirme” demektir? Çevrilen şey nedir? Kol ve bacaklar mı? İbare bunun cevabını vermediği için eksik ve muğlaktır.
Eğer çevrilen şey “kol ve bacaklar” ise “bölümlerinin” kelimesinin sonundaki “n” yi atarak tarifi sağlığına kavuşturabiliriz:
“Kol, bacak vb. vücut bölümlerini, ağırlıklarından yararlanarak omuz ve uyluk eklemleri çevresinde türlü yönlere doğru hızla çevirme.”
***
Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te İfade ve Açıklama Hatası
“Sıçrama tahtası” adı verilen alet şöyle tarif edilmiş:
“Araçtan atlamalarda, üzerine hızla basarak yükselme hızı kazanılan yaylı veya esnek tahtadan eğik yüzeyli araç.”
Tarif değil muamma… Tarifte iki “araç” var: Biri cümlenin başına, diğeri sonuna park edilmiş. Sonda olanı “sıçrama tahtası” nın kendisi, onu anladık. Peki, baştaki “araç” neyin nesi, o “araçtan atlamalar” ne demek oluyor? “Araç” ile kastedilen, yine bu “sıçrama tahtası” mı? Öyleyse “sıçrama tahtası” nın üstüne çıkıp oradan başka bir yere mi atlıyorlar? Öyle değilse nerden atlanıyor? Bir atlama var ama muallakta: Nerden atlanıp nereye düşülecek?
Bu “lügaz” başka bir “lügat” ile çözülebilirdi belki. (Not: Şu “lügaz” kelimesi yoksa “lugaz” diye mi yazılacaktı, diye baktım. Heyhat, bu kelime TDK’nin hiçbir lügatinde – velev ki “eskimiş kelime” kaydıyla olsun – yok… TDK’nin dikkatine…)
Açtım, Kubbealtı Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te “sıçrama tahtası” nın tarifine baktım. Aynen şöyleydi:
“Atlamalarda üzerine basılarak atlama hızı kazanılan yaylı tahta...”
Oh be!.. Ne zorlandım ne darlandım… Ne “araç” derdi var ne park…
***
Güncel Türkçe Sözlük’te İfade ve Açıklama Kusuru
"Starta geçmek” tabiri şöyle açıklanmış: “I 343 başlamak.”
Evet, aynen böyle… Hatta aynı açıklama (!) “start almak” sözü için de verilmiş. Yani “başlamak” tan önceki şeyi (I 343) yanlış görmüyorsunuz.
Bu satırları okurken siz de Güncel Türkçe Sözlük’ten kontrol edin, onu kendi gözlerinizle görün…
***
Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te İfade ve Açıklama Hatası
Adı geçen lügat “uzun atlama” denen spor tabirini garip bir tarifle açıklamış:
“Vücudun, bacakların sıçrama gücü ile yerden kesilerek alabildiğine uzağa konması.”
Burada iki gariplik var:
1. “Vücudun” kelimesi uygun yere konmamış. Biz koyalım:
“Bacakların sıçrama gücü ile vücudun yerden kesilerek alabildiğine uzağa konması.”
2. “Vücudun… konması” nasıl oluyor acaba? Buradaki “konmak” fiili “kanatlanan, havalanan, uçan bir varlığın yere inmesi” demek değil mi? O hâlde insan vücudu bu manada nasıl konabilir? Önce uçması lazım ki sonra konsun… Mesela Hezarfen Ahmed Çelebi kanatlanıp uçmuş ve sonra da bir yere konmuş…
Nitekim Güncel Türkçe Sözlük’te “konmak” kelimesinin - yukarıdaki tarife uyan manası - “Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek” şeklinde açıklanmış. Şayet “konmak” kelimesi “Sıçrayan insanın yere düşmesi” gibi bir manaya da geliyorsa Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te bunun belirtilmesi gerekir. Mesela uzun veya yüksek atlama sporcusunun atladıktan sonra yere düşmesi “konmak” diye tabir ediliyorsa o takdirde Güncel Türkçe Sözlük ve Büyük Türkçe Sözlük’te “konmak” kelimesinin açıklaması yetersiz demektir ve mesela şöyle bir tarif ilave edilerek tamamlanabilir:
“sp. Uzun veya yüksek atlama sporu yapan atletin sıçradıktan sonra yere düşmesi.”
(Ey kurumlular! Burun kıvırmayın, ihtiyacınız varsa bu tarifi sepete atın. Hiç tereddüdünüz olmasın... Ayrıca her türlü açıklama kusuru, cümle düşüklüğü ve ifade özürleriniz için yanınızdayım.)
Kurumlular diyebilir ki: “Canım, uzun atlama sırasında insan biraz uçmuş olmuyor mu?”
Ben de derim ki: “Hayır canım, uzun atlama esnasında insan uçmuş olmuyor, yalnızca sıçramış oluyor… Yani o harekete ‘uçmak’ denmez; olsa olsa ‘sıçramak’ denebilir.”
Evet, inanmıyorlarsa açıp kendi “sözlük” lerine baksınlar.
Bakın kendi lügatlerinde “sıçramak” kelimesini şöyle tarif etmişler:
“Ayaklarla, birdenbire ve kuvvetle yeri teperek hızla yukarıya veya ileriye atılmak”
Sadece kendi yazdıklarına değil başkalarının dediklerine de baksınlar. Mesela D. Mehmet Doğan’ın Büyük Türkçe Sözlük adlı lügatindeki “uzun atlama” ya baksınlar da tarif görsünler:
“Bir sıçrayışta mümkün olduğu kadar uzağa atlama esasına dayanan atletizm dalı.”
Yaa!.. Gördünüz, değil mi?
Ama üzülmeyin; bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp…
***
Zihin jimnastiklerine, mücadele kroslarına, hataları düzeltme olimpiyatlarına, her şeyin doğrusunu öğrenip tatbik etme maratonlarına devam…
Start mı? Biz doğarken verilmişti…
İşte o günden beri kendimizle ve bütün insanlarla yarıştayız…
04.04.2011
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.