- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
05 Kasım 2025- İstanbul16°C▼
- Ankara22°C
- İzmir22°C
- Konya22°C
- Sakarya20°C
- Şanlıurfa26°C
- Trabzon18°C
- Gaziantep25°C
TELEVİZYON TOPLUMU UYUTUYOR
Usta tiyatrocu, programcı ve dizi oyuncusu Behzat Uygur: Televizyon biraz değil, insanları bayağı uyutuyor. Sadece televizyon değil internet, sosyal medya ve türevleri eve girdiği zaman insanlar kabuklarına çekilmeye başladı.

NEDİM ODABAŞ
Tiyatro hayatın gerçeği, tiyatro hayatın dramı, hayatın komedisi. Son yıllarda eğlence kültürüyle bizleri uyutan televizyonun karşısında tiyatro biraz öksüz kaldı. Ama siz ısrarla babanızdan aldığınız geleneği devam ettiriyorsunuz. Son dönemde yaptığınız işlerden ve tiyatronun televizyon karşısındaki durumundan bahseder misiniz?
Televizyon biraz değil, insanları bayağı uyutuyor. Sadece televizyon değil internet, sosyal medya ve türevleri eve girdiği zaman insanlar kabuklarına çekilmeye başladı. Sosyalleşmeyi bile teknoloji üzerinden yapmaya başladığımız zaman yalnızlık başlıyor. Kültürel eksiklik başlıyor. Bu eksikliği gideren sanat dallarının başında bence tiyatro geliyor. Buna diğerlerini de ekleyebiliriz. Maalesef son yıllarda insanlar iyice kabuklarına çekilmeye başladı. Biz de inatla bir televizyon yüzü olmamıza rağmen diyoruz ki, "Tiyatro, tiyatro, tiyatro". Bir şekilde tiyatroya gelen seyircinin ne kadar mutlu, ne kadar keyifli ve rahatlamış biçimde o salondan veya açık hava tiyatrolarından ayrıldığını gördüğümüz zaman, bu işin doğru olduğuna inanıyoruz. Gelen seyircilerin bunu çocuklarına aktaracağı için bunun kuşaklar arası bir geçişe yol açtığını, bir tiyatro sever kitlenin oluşturulduğunu görüyoruz. Bu yüzden kıyıda köşede kalmasına rağmen, tiyatro insanları en çok eğlendiren, tırnak içinde söylersek, eğlendirirken de eğiten bir sanat dalı. Biz de geleneklerimizle, babamızdan aldığımız bayrakla sanat dalını devam ettiriyoruz. İnatla da devam ettireceğiz.
Tiyatroda bu kopuşun temelinde, eski çınarlarımızın bayrağı bir sonraki kuşağa devrederken genç kuşağın bunu sahiplenmemesi etken olabilir mi? Özel tiyatroların durumu çok açık. Devletin tiyatrolara bakışı sakat. Özel tiyatrolar sıkıntılı. Ne derseniz?
Genç kuşağın bu konudaki kabahat demek istemiyorum ama birazcık kolaycılığa kaçmasının bu günlere gelmemize neden olduğunun farkındayım. Gençler, oyuncular, tiyatrocular televizyonu kullanmayı tercih ediyorlar. Bir dizi film çekeyim, hem daha çok para kazanayım, hem daha çok ünlü olayım gibi bir düşünceye sahipler. Genelleme yapmak istemiyorum, ama çoğunluğunun böyle olduğunu görüyorum ve farkındayım. Tiyatro kökenli oyuncuların birçoğu bir dönem sonra tiyatroyu unutuyorlar. Devletin bakış açısı vs.vs. gibi konular elbette var. Devlet bir biçimde özel tiyatrolara ödenek ayırıyor, bundan faydalanan tiyatrolar var. Ama özel tiyatro kendi yağıyla kavrulmalı esas olarak. Babamın bu konuda bir esprisi vardı: "Kendi yağımla kavrulurum hem de öyle böyle yağ değil, hakiki halis Trabzon tereyağı" derdi. Mücadele etmek gerekiyor, zorlamak gerekiyor bazı şeyleri. Baktığınız zaman yerel yönetimlerin çoğu tiyatro salonları açıyor. Bazıları ortak amaçlı olsa da... Gerçi bunu da anlayabilmiş değilim, tiyatro salonu tiyatro salonudur. Aynı zamanda hem düğün, hem konferans yapılamaz. Bazılarında ben güreş müsabakasının bile yapıldığını biliyorum. Buna bile razıyız. Yerel yönetimler bir adım attılar, bu bence olumlu bir gelişme. Ama bundan daha önemlisi, özel tiyatro sahiplerinin ve oyuncuların ısrar etmesi, ısrarla bu işin peşini bırakmaması. Biz bırakmayan tiyatrolardan birisiyiz. Kendi adımıza kurduğumuz tiyatromuz var; 20 yıldır sahnedeyiz. Biz de zor koşullarda oyunlarımızı sahneleyebiliyoruz, ama mücadele ediyoruz. Bu yüzden, kişilerde aramak lazım bazı şeyleri. Tiyatrocu kimliğimle yola çıktım diyen hem televizyonu, hem de tiyatroyu birlikte götüren çok değerli meslektaşlarımız da var. Azınlıkta olmamıza rağmen, bu yüzden mücadele etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Kovalamak lazım diye düşünüyorum.
Biraz da televizyondan bahsetmek isterim. Televizyonun yerleşik kültürü, tamamen dizi kültürüne dönüştü. İnsanlarımız o dizi karakterleriyle kendilerini özdeşleştiriyorlar, insanlarımız o dizilerle yatıp kalkıyorlar. Siz de dizi oyunculuğu yaptınız. Biraz da dizilerin hayatımızdaki olumsuz etkilerinden bahsetsek?
Geçen gün Anadolu'da bir yerdeydim, tiyatro oyunumuz dolayısıyla gitmiştik. Oranın belediye başkanıyla sohbet ederken yine bu diziler üzerine konuşuyorduk. Mesela, Kurtlar Vadisi'nin en popüler olduğu dönemde siyah palto satışlarının arttığını söylediler. Kurtlar Vadisi'ndeki tüm karakterler siyah palto giyiyorlar. Ne kadar etkili olduğunun bir göstergesidir. Seyirciler kendilerini o dizideki karakterlerle özdeşleştiriyorlar. Bu çok doğaldır. Eskiden de böyleydi. Türk sinemasının altın çağında, oradaki karakterler naiftir, bazı gelenekleri sürdüren karakterlerdir. Bence bu politikadır. Oradaki karakterlerle de insanlar kendilerini özdeşleştirdiler. İyi adam, kötü adam, iyi kadın, kötü kadın, zengin işadamı, iyi zengin işadamı. Bu karakterlerin altı çok net çizilmiştir. Çin tiyatrosunda da öyledir. Kötünün simgesi kırmızı, iyinin simgesi siyah veya beyazdır. Bu yüzden bu çok doğaldır. Ben yapımcıların televizyonların dizi furyasında biraz daha sorumlu davranması gerektiğine inanıyorum. Birbirinin benzeri işlerden kaçınıp, evlere gittiğimizi unutmayarak sorumlu senaryolar çıkarmaları gerektiğine inanıyorum. Bu anlamda televizyon, altını kalın harflerle çiziyorum, sadece dizilerden ibaret değildir. Böyle bir şey yoktur. Televizyonun tabiatına aykırıdır. Bu yüzden stüdyo programları olmalı. Bu yüzden çocuk kuşağı olmalı. Bu yüzden belgesel ve kültür sanat programları olmalı. Sadece o dizilerdeki karakterleri göstermeyip hayatın içinden sanat, kültür ve yaşam var diyebilmeli.
Son dönemde değerli komedyenler yetişiyor
Televizyon hayatı kuşatmalıdır diyorsunuz...
Hayatı kuşatmalı tabii. Televizyon bir eğlence kutusudur. Ama eğlence biçimini de gösteren bir kutudur. Eğlenceden kastım, hadi göbek atalım, oynayalım değil tabii ki. Güzel bir belgeselde de eğlenebilirsiniz. Bunu nasıl yaptığınızla ilgili. Bu sebeple birbirinin devamıymış gibi olan dizileri ekrana getirirseniz, insanlar oraya yönelir. Sabah bir kalkıyorsunuz haberlerle başlıyor. Haberlerde sıkıntılı şeyler, siyasetteki kavgalar, kazalar, cinayetler... Arkasından kadın kuşakları kavga kıyamet gidiyor. Arkasından izdivaçlar geliyor. Oradaki ahlâki tartışmayı biliyoruz. İnanılmaz bir şekilde beni rahatsız ediyor. Onlar bitiyor tekrar haberler başlıyor, aynı şeyler. Arada diziler başlıyor, kavga, kıyamet gürültü, tecavüz, insan öldürmek... Diğer kanallara geçiyorsunuz bir tartışma programı seyredeyim diyorsunuz, eyvah eyvah diyorsunuz siyasi tartışma buysa biz çok kötü bir yola gidiyoruz. Biraz spor bakayım diyorsunuz, orda da kavga kıyamet şike tartışmaları almış başını gidiyor. Ve nefes alamıyorsunuz. Televizyonu bu hale getirirseniz, bunları seyreden insanların zihinlerini ve beyinlerini ne hale getirdiğinizi tahmin edemezsiniz. Bu yüzden çok çeşitli şeyler koymalısınız, ama bunun özü asla kavga olmamalı. Tartışmanın nasıl yapılacağını gösteren programlar olmalı. Ben çok iyi hatırlıyorum, 1970'li yıllarda küçücük yaşıma rağmen ben tartışma programı seyrederdim, Uğur Mumcu, Cüneyt Arcayürek, Nazlı Ilıcak tartışırlardı. Ama son derece güzel bir üslup ortaya konuluyordu. Üslubu da kaybettik. Normalde dışarıda kavgada söylenecek sözleri insanlar televizyon ekranlarından birbirlerine söylüyorlar. Saygı, nezaket, merhamet yok oldu. Böyle bir yapıda sağlıklı bir neslin, sağlıklı bir insanın çıkması çok zor. Bu yapıda ne tartışmayı öğrenebiliriz, ne dinlemeyi öğrenebiliriz, ne de bilgi edinebiliriz. Sadece diziler değil, bugün televizyonda birçok şey, istisnaları ayırıyorum, çok yanlış yapılıyor. Yanlış yayınlanıyor, yanlış kurgulanıyor, düşük mantalitede.
Biraz da oyununuzdan bahseder misiniz?
Benimle Oynar mısın adlı oyunumuzu oynuyoruz. Geçtiğimiz yaz TV8'de interaktif programını yaptık. Onun tiyatro versiyonu. Süheyl'le birlikte ustamız, babamız Nejat Uygur'un oyunlarını yeniden gündeme getirmeyi düşündük. Bunlar çok değerli ve kıymetli oyunlar. Şimdiki nesillere ve kuşaklara da bu oyunların yeni versiyonuyla oynanması gerektiğine inandık. Benimle Oynar mısın da Nejat Uygur ustanın oynadığı ilk oyunlardan, profesyonel tiyatrosunu açtığında ilk oynadığı oyunlardan birisi. Orada babamın oynadığı rolü Süheyl'e verdik, babamın partneridir Allah rahmet eylesin Bahri Beyat, onun oynadığı rolü de ben oynuyorum. Diğer arkadaşlarla da rolleri paylaşıyoruz. Babamızın oyunlarını oynamak bu yüzden ayrı bir keyif veriyor. Güzel bir aile komedisidir. Kuşaklar arası çatışmayı, aile arası iletişimsizliği anlatan bir komedidir. Biz bunu şöyle güncelledik: Günümüz gençliğinin bir düşünme tarzı oluştu; bir konuşma tarzı oluştu. Bunlarla eğlendik. Ben bile bazen yabancı kelimelerle konuştuğumu hissediyorum. Bütün bunlarla eğlendiğimiz bir komedi Benimle Oynar mısın. Türkiye'de her yerde oynamayı düşünüyoruz. Genelde yerel yönetimlerle çalışıyoruz. Onların etkinliklerinde seyircilerimizle buluşuyoruz. Ama bununla birlikte yeni oyun projelerimiz var. Habire text okumaya devam ediyoruz.
Muhterem babanız Nejat Uygur'un birbirinden güzel klasikleşmiş eserleri var. Bu eserleri önümüzdeki dönem içinde eğer bir televizyon kanalı size fırsat verirse güncelleyerek yeni kuşaklara aktarmayı düşünür müsünüz?
Var, kafamızda böyle bir proje var. Hatta Cibali Karakolu, Minti Minti, Miğferine Çiçek Eken Asker gibi komedileri bir televizyon kanalında konuk oyuncuları da oynatarak revize etmeyi düşünüyoruz. Babamın oynadığı rolü illa benim veya Süheyl'in oynaması gerekmiyor. Çünkü çok değerli komedyenler yetişiyor son dönemde, onlara da fırsatlar sunarak genç bir komedyene imkân sağlayarak, bu rolü onunla paylaşarak oynama düşüncemiz var. Ama bunu hangi televizyon kanalında nasıl yaparız, daha oluşmadı. Bir fikir olarak var. Hayata geçirmeyi düşüyoruz.
İnşallah diyor, teşekkür ediyoruz.
Biz de size teşekkür ederiz. Gazeteci kimliğinizle birlikte sürekli tiyatroya sahip çıkarak destek vermeniz bizleri mutlu ediyor.
12.03.2012 Milli Gaz.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.