- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
27 Ekim 2025- İstanbul14°C▼
- Ankara21°C
- İzmir22°C
- Konya18°C
- Sakarya15°C
- Şanlıurfa20°C
- Trabzon22°C
- Gaziantep16°C
TÜRKİYE'DE EĞİTİM FELSEFESİ MÜMKÜN MÜ?
TYB AKADEMİ Dergisi 13’üncü sayısı olanOcak 2015 sayısında Eğitime, felsefesine vesorunlarına eğilen bir sayı çıkardı.

09 Ocak 2015 Cuma 10:12
TYB Akademi'nin bu sayısında yer alan D. Mehmet Doğan'ın sunuş yazısı ise şöyle:
Türkiye’de “eğitim felsefesi” mümkün mü?
Bilgi insanları “bilge” yapar mı? Elbette bilgisiz bilge olmaz, fakat hakikat bilginin ötesindedir; öyle olmasa idi, bilgelikte bilgisayarların eline su dökemezdik! Bilgelik “irfan”ı, “hikmet sahibi olmayı” gerektirir. Eskiden ârif derdik, hakîm derdik. Ârif irfan sahibi, hakîm hikmet sahibi...
Ârifi, irfanı, hikmeti... sözlüklerimizden attık. Bunların kavram alanları boşlukta kaldı. Yerine konulan kelimeler bu kavramları karşılamaya yetmedi. Bu mesele öncelikle “eğitim” alanında dikkati çekmeliydi. Zengin “maarif” kelimesinin yerine “terbiye” karşılığı uydurulan “eğitim” konuldu. Şu anda “eğitim”, alanın bütün kelimelerine karşılık olarak kullanılıyor: Maarif, terbiye, talim, tedris, tedrisat, tahsil...
Her bir kelimenin mânası, medlulü farklı, ama birbiriyle ilişkili idi. Bugün bilhassa talim ve terbiye kelimeleri sadece Bakanlığın bir kurumunun adında yer alıyor.
Anlaşma, haberleşme sistemi olan dilin temel unsuru “kelime”dir. Dil onu konuşan, yazan milletin ortak malıdır. Dil, “anlaşma gayesiyle kullanılan işaretler sistemi, daha çok da sesli işaretler sistemi”dir. Her dilin kendine ait dünyayı anlama ve kavrama tarzı vardır. Kelimesiz düşünmek mümkün değildir. Bilhassa soyut kavramlar kelime ile kaimdir. Çünkü görüntüleri, tasavvurları yoktur. Bir kelimeye karşılık olarak bulunan, üretilen kelimeler ekseriya aynı anlamı karşılamaz. Kelimelerdeki değişim, deyimleri, birleşik kelimeleri, tamlamaları da etkiler.
Zihnimizin nesilden nesile aktarılan dil haznesinden kelimeleri, kavramları nasıl seçip de söze dönüştürdüğü, yazıya aktardığı hâlâ meçhulümüz. Çağrışım/tedaî kavramının burada önemli olduğu söylenebilir. Eskiden “maarif” kelimesi kullanıldığında, hangi kelimeler çağrışımla zihnimizde beliriyordu, şimdi “eğitim” denildiğinde hangi kelimeleri hatırlıyoruz?
Bu konuda dönüm noktasının 1935 yılı olduğu anlaşılıyor. 80 yıllık bir zihin karmaşası içindeyiz demektir bu. 1935’te Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu çıkarılmış ve günlük hayatta kullanılan bir çok kelimenin karşılıkları bu kitapçıkta yer almıştır. Yaklaşık 9 bin kelime ihtiva eden Kılavuz’da yer alan karşılıkların kullanılması yönünde döneminde bir icbar/zorlama olduğu da bilinmektedir.
Öncelikle, bu kitapçıkta maarif ve ilgili kelimelerin nasıl karşılandığına bakalım:
Sahanın temel kelimesi olan “marifet”in çokluk şekli “maarif”e iki karşılık bulunmuştur. Birincisi “bilimler”, ikincisi “kültür”. Kültür kelimesinin fransızca karşılığı maarife uygun görülmüştür. Böylece, Maarif Vekaleti, Fransa’daki Kültür Bakanlığı örneğine bakılarak kullanıma sokulmuştur. Fransa’da Minstre de l’Education 1945’de bu ismi almış ve Kültür Bakanlığı böylece ayrıştırılmıştır.
Sahanın diğer önemli kelimesi “terbiye”ye karşılık olarak bulunan iki kelimeden biri (yetişki) unutulmuş, diğeri (eğitim) ise alanı genişleyerek belirsizleşmiştir. Bu kelimenin fransızca karşılıkları éducation ve dressage olarak verilmiştir. Çağdaş fransızca-türkçe sözlüklerde éducation Türkiye’deki uygulamaya nisbetle “eğitim” olarak karşılanmaktadır. Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Fransevi’sinde ise, öncelikle “talim” ve “terbiye” kelimeleri karşılık olarak verilmekte, daha sonra yetiştirme, besleme, istinas (alışma) olarak açıklanmakta ve nihayet “âdab” ve “tahsil” karşılıkları da gösterilmektedir.
Buradan batı dillerinde ortak olan latince menşeli “éducation”un zengin çağrışımlı bir kelime olduğunu çıkarabiliriz. Nitekim, ingilizceden türkçeye eski sözlüklerde (mesela, M. Gülbahar’ın İngilizce Türkçe Büyük Lügat’ında) “education” tahsil, öğrenme, tedrisat, maarif, terbiye, irfan olarak karşılanmaktadır.
“Dressage”ye gelince. Kamus-ı Fransevî’de “kaldırma, ref (yükseltme)”den sonra (hayvanat hakkında) denilerek “talim, terbiye” karşılıkları verilmektedir. A. Çetin Ertürk’ün Fransızca-Türkçe Türkçe-Fransızca sözlüğünde dressage dikme, kurma ve hayvan terbiyesi olarak açıklanmaktadır.
“Tahsil” Cep Kılavuzu’nda irdel ve öğrenim kelimeleri ile karşılanıyor, fransızca karşılığı da “etude” olarak veriliyor. İrdel kullanımdan düşmüş, öğrenim ise halen kullanılmaktadır. Ertürk, “etüd”ü öğrenim, tahsil olarak açıklarken, Kamus-ı Fransevî’de tahsil, talim karşılığı verildikten sonra mütalaa, tamik ve tedkik karşılıkları zikredilmektedir. Günümüzde etüd, “mütalaa”nın yerine dilimize yerleşmiştir/yerleştirilmiştir. Ayrıca akademi camiası tedkik-inceleme karşılığı olarak da kullanmaktadır.
Tahsil kelimesi “öğrenim”le karşılanırken, tahsil etmek “öğrenmek” şeklinde anlamlandırılmaktadır.
Maarif kavramının yakın kelimelerinden biri de “talim”dir. Talim, Cep Kılavuzu’nda öğretim, öğrence kelimeleriyle karşılanmaktadır. “Talim etmek” ise öğrenmek olarak açıklanmaktadır. Öğretim kullanılmaya devam edilirken, öğrence tamamen kullanımdan düşmüştür. Onu bugünün sözlüklerinde bulmak mümkün değildir.
“Tedris/tedrisat”ın Cep Kılavuzu’ndaki karşılıkları “öğretme, öğretim”dir. Burada talimle tedrisin yaklaştırıldığı anlaşılmaktadır. Tedrisle aynı kökten ders kelimesine Cep Kılavuzu’nda “öğrem” karşılığının verildiğini görüyoruz. Bu da tutmayan uydurmalardandır.
Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nun karşılığı olan Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu’nda “öğretim”in karşısında “tahsil” ve “tedrisat” yazılmıştır. Fakat asıl ilginci “öğretme”nin tedris, “öğretmek”in talim etmek olarak karşılanmasıdır.
Sistematik bozuldu
Bir alanla ilgili terminoloji tek tek değil, ancak bir sistem içinde doğru kayranabilir. Düşünmek kavramlaştırmaktır. Kavramlaştırmak ise, birbiriyle ilişkili, birbiriyle yakın kelimelerle anlamlı bir çerçeve oluşturmakla mümkün olabilir. Bir kavram alanında yer alan kelimeler birbirini destekler, takviye eder, anlaşılır kılar. Bu yüzden kelime zayiatı kavramlaştırmayı zorlaştırır. Kelime değiştirmek, bir kelimenin yerine yeni bir kelime koymak düşünmeyi, kavramlaştırmayı kolaylaştırmaz, aksine, karmaşaya yol açar, düşünme zaafı doğurur.
Dil devrimi ile “maarif ıstılahları/terimleri” sistematiği bozulmuştur. En yaygın kullanılan fakat asla “maarif”in yerine doldurması mümkün olmayan “eğitim” kelimesi etrafında çok sarih bir sistematik oluşturulamadı. Bu alanla ilgili olarak kullanılan bazı kelimelerin hâlâ doğru tanımları yapılamıyor.
Terminoloji meselesini temel bir mesele olarak görmek gerekir. En çok anlamla, anlamakla ve anlatmakla uğraşılan bir alanda kullanılan kelimelerin mânalarındaki muğlaklığı, belirsizliği önemsiz göremeyiz. Türkiye’de öğretimin asıl meselesinin anlam, mâna meselesi olduğunu söyleyebiliriz. Anlambilimi (semantik) ve işaretbilimi (semiotik) Türkiye’de dilin en fazla ihmal edilen alanlarıdır. Bu kelimeler Cep Kılavuzlarında bulunmadığı gibi, TDK sözlüğünün ilk iki baskısında da yoktur. (1945 ve 1953)
“Yabancı” kelimeleri tasfiyeye ağırlık veren Dil devrimi uygulaması kelimelerin kökenin araştırılmasına, etimolojiye takılmaya yol açtı. Kelimelerin hangi dilden geldiğine çok mesai harcandı. Bu da “anlam”ın, “mâna”nın ihmal edilmesine sebep oldu. Bu yüzden anlambiliminden uzak durulduğu söylenebilir.
Dile müdahale anlama müdahaledir. Her kelime bir veya daha çok anlama işaret eder. İşaret ortadan kaldırılırsa, işaret edilen de ortadan kalkar. İşaret değiştirilirse, işaret edilen de değişir. Yeni işaret bizi her zaman işaret edilmek istenene götürmez/ götürmeyebilir.
Dil devrimini ilân edildiği gibi, bir “öztürkçeleştirme” işi olarak görebiliriz. Fakat bununla, uygulamada, isim verenin, adlandırdığı şeyin mahiyetini tayin ve kontrol etme gücünü ortaya koyduğunu da düşünmemiz gerekiyor. Türkiye’yi yönetenlerin yüzlerce yıllık kelimeler üzerinde anlamlandırma tasarrufunda bulunmaları çok fazla mümkün değildi. Fakat, kendi koydukları kelimeler üzerinde anlamlandırma güçleri kesindi. Bu yüzden böyle bir uygulamaya girişildiği söylenebilir. Burada, sıkıntılı konulardan biri, isim-müsemma ilişkisinin ne ölçüde doğru kurulabildiğidir.
Başlıktaki soruya dönelim: Türkiye’de eğitim felsefesinin temel meselesi “dil”dir; dildeki keyfi ve cebrî değişikliktir. Fakat ne yazık ki “eğitimciler” bu konunun farkında bile değildir. Kavramları yerli yerine oturtmadan, muğlak kelimeler yerine anlamları oturmuş kelimelerle konuşmadan derinlemesine fikir alıştırması yapmak imkânsızdır; mevcut malzeme ve kabuller ile sınırlı konuları ele almak, bugün yapılan her halde bundan ibarettir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.