- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
“TÜRK”ÜN KAFASI KARIŞIK!

D. Mehmet DOĞAN
Miladi 11. asırdan itibaren İslâm dünyası Türk hanedanlı devletlerin yönetiminde idi. Hindistan’dan başlıyarak, Mısır’a, Cezayir’e, Avrupa’nın ortalarına kadar. Bunların büyük çoğunluğu sünnî devletlerdi, şiiliğin temsilini de İran’da Türk hanedanları üstlendi (Safevî ve Kacarlar).
Bütün bunlar modern millet/ulus kavramı öncesinde idi. 19. Yüzyıldan itibaren modern anlamda, esas olarak soya dayanan “millet”, “ulus” anlayışı yaygınlaştı. Osmanlı bundan uzak durdu, ama teb’ası olan kavimlerin uzak durmasını engelleyemedi.
19. yüzyılın sonunda, bilhassa 2. Abdülhamid döneminde, Osmanlı kimliğinin Türk temeli belirginleşmeye başladı. Fakat bu hiçbir zaman ideolojik bir tutuma dönüştürülmedi. Birinci Dünya Harbi’nden sonra emperyalistler büyük paylaşımın çanlarını çalmaya başladığında, Osmanlı sınırlarını olduğu gibi korumak düşüncesi yanında, olmazsa Osmanlı’nın merkez topraklarını korumak fikri dolaşımda idi.
Sevr, Osmanlı’nın Anadolu dışındaki topraklarını Osmanlı’dan koparma fikrinin batıda ne kadar güçlü ve vazgeçilmez olduğunu gösterdi. Damat Ferit, Sevr heyetinin karşısına Türkiye ile birlikte Osmanlı’nın Araplarla meskun bölgelerinin de muhafazası yönünde görüşlerle çıktı. Fakat, heyet onu ciddiye almadı. Karar verilmişti: Arapların çoğunlukta olduğu bölgeler de koparılacaktı. Geriye Türk ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu, bugünkünden daha geniş olan “Misak-ı Millî” sınırları kalıyordu. Unutmayalım ki, Misak-ı Millî sınırları Halep’e ve Kerkük’e kadar uzanıyordu.
İngiliz ve Fransız işbirliği, sınırların daha kuzeye çekilmesine sebep oldu. İngilizler Musul-Kerkük bölgesindeki petrollerden ötürü bu bölgeyi kontrolden vazgeçmeyince, Fransızlara da Suriye’deki bölge bırakıldı.
Türkiye Devleti’nin milletlerarası kurucu belgesi Lozan Anlaşması’nda, “müslim” ve “gayrimüslim” kavramları esastır. Müslümanlar tek millet sayılmış, gayrimüslimlere de azınlık hakları tanınmıştır. Müslümanların kahir ekseriyeti Türk asıllı olduğu için, yeni devletin rengini Türklük tayin etmiştir.
Bu Türklük başlangıçta, Cumhuriyet’ten sonra takip edilen etnik Türklük değildir. Müslümanla Türk’ün iç içe olduğu bir aidiyettir. Bu yüzden, Türkiye’nin farklı soydan gelen müslümanlarının bu kimlikle problemi olmamıştır. Fakat Cumhuriyet’in laikçi etnik Türk siyaseti, Türk kavramını ırkla, soyla, kanla özdeş hâle getirince, Türk kimliği bundan zarar görmüştür. Yeni Türk etnik kimliği en fazla Türkleri rahatsız etmiştir. Onların dileri ve kültürleri sentetik bir dil ve kültürle değiştirilmeye çalışmış ve bu bütün diğer topluluklara da benimsetilmek istenmiştir.
Türkiye’nin resmî ideolojiden sıyrılması, gerçek Türk kimliğine dönüşün de yollarını açmaktadır. Gerçek Türk kimliği, bütün müslümanların ortaklaşa meydana getirdiği müşterek bir kimlik olarak zengin bir kültürel-medenî mirasa dayanmaktadır. Bu bugün Türkiye’de yaşayan hiçbir etnik topluluğun vazgeçemeyeceği, red edemiyeceği ortak bir mirastır.
Gelelim Mevlâna’nın kendini “Rum” olarak tanımlamasına! Mevlâna’nın kendini ne olarak tanımladığını bilmiyoruz! Fakat onun coğrafyaya göre, Roma devletinin bir parçası olan Anadolu’dan ötürü “Rumî” olarak adlandırıldığını, biliyoruz. Bacıyan-ı Rum vs. de geçen “Rum” da bir kavim ismi değil, yine yer belirten, Anadolu karşılığı kullanılan bir kelimedir. Avrupalılar, Anadolu’ya Malazgirt’ten sonra Türklerin çoğunluğu teşkil edecek şekilde yerleşmelerinden ötürü “Türkiye” derken, biz “Rum, İklim-i Rum” demeye devam ediyorduk.
İstanbul’un fethi de kim ne derse desin, Türklere müyesser olmuştur! Türkler tevazularından bunu ilân etmemişlerdir. Fatih’in ordusunda bulunan gayrimüslimler de, çok cüz’i sayıdadır. Bunların bir kısmı lağım işlerinde, bir kısmı da top, kule yapımı gibi teknik işlerde istihdam edilmiştir.
Velhasıl, etnikliği, ırkı öne çıkarmayalım; fakat Türk olmaktan da korkmayalım!
21.02.2013 Yeni Akit
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.