- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
VEDAT BİLGİN'DEN: DEVLETİN İÇİNDE NE VAR?
Devletin içinde ne olduğu devletten devlete değişir.

Türkiye Devleti, Özal dönemine kadar militer bürokrasinin kurumsal hiyerarşisine ve ideolojisine göre biçimlenmiş bir yapıya sahipti. 27 Mayıs'ın bunun anayasasını yaptığı bilindiğine göre, son yıllarda yaşanan bütün değişmelerin bu hiyerarşi içerisinde yer alan, hem kurumların yapısında hem de kurumlar arasında çatışmalara yol açması anlaşılabilir bir durumdur. Asıl sorun, bu çatışmaların sivil iradenin yönetim ve denetiminde çözüme kavuşturulamamasıdır. Bir başka ifadeyle çatışmaların yönetilmesi meselesiyle karşı karşıyayız. Ünlü sosyolog Dahrendorf'un da dediği gibi modern toplum, çatışmaların olmadığı değil, çatışma süreçlerini yönetme mekanizmalarına ve becerilerine sahip olan toplumdur.
Kurumların yeri
Milli İstihbarat Teşkilatı'nın Türkiye'nin militer geleneği içerisinde oluşmuş bir kurum olduğu bilindiğine göre, bu kurumun sivilleştirilmesi demokratikleşme sürecinin en önemli aşamalarından biridir. Bununla beraber, bütün güvenlik algısının militer ideoloji tarafından biçimlendirilmiş olması sorunu daha da ağırlaştırmaktadır. Özal'dan bu yana sarf edilen gayretler, bu yapı içerisindeki tutuculuğu tasfiye etmeye yetmemiştir. Şüphesiz bunda Soğuk Savaş sürecinin "müttefik istihbarat" unsurlarıyla girilen ilişkilerin yarattığı deformasyonun izleri bulunmaktadır.
Sivilleşme yönündeki değişimin başarılması için, Meclis'te bulunanların muhalefet etme adına süreci engellemesine değil katkı yapmasına ihtiyaç vardır.
KCK operasyonlarını yürüten devlet kurumlarının katettiği başarı, PKK'yı o kadar zorda bırakmıştır ki, bunaistihbarat yanılgısı yaratan dış kaynaklar vasıtasıyla Uludere üzerinden cevap verilerek, başarı gölgelenmeye çalışılmıştır. Son olaylar, meselenin orada bitmediğini, hesaplaşmaya dönüştürülmek istendiğini gösterecek niteliktedir.
Devletin içinde cumhurbaşkanı ve meclisin temsil ettiği kurucu iradeden halkın temsil edildiği meclise, yargıdan yürütmeye uzanan bir kurumsal hiyerarşi bulunmaktadır. Bütün bunların meşruiyeti, hâkimiyet-i milliye felsefesinde ve hukuk devletinde yatmaktadır. Bürokratik kurumlar ne bu hiyerarşiyi gölgeleyebilirler ne bu felsefeye ve hukuk devletine aykırı bir tavra yönelmeye hak sahibidirler.
14.02.2012 Bugün
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.