- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
08 Kasım 2025- İstanbul15°C▼
- Ankara10°C
- İzmir15°C
- Konya11°C
- Sakarya12°C
- Şanlıurfa19°C
- Trabzon17°C
- Gaziantep12°C
VEDAT BİLGİN'DEN: SOLUN RESMİ TARİHİ
Türkiye neredeyse her alanda bir resmi tarih sorunuyla karşı karşıyadır. Resmi tarihler niçin yazılır? Bu sorunun cevabı doğru şekilde ortaya konulduğunda meseleyi anlamak mümkün olacaktır.

Biz Türkler, resmi tarihin cilvelerini iyi bilen bir millet olarak resmi tarihle yüzleşmenin sıkıntılarını ve zorluklarını yaşamaktan kurtulamadık. Daha uzun süre de kurtulacak gibi görünmüyoruz.
Solun resmi
Türkiye'nin resmi tarihinin önemli bir bölümü, solun resmi tarihidir. Sol, resmi ideolojinin bir uzantısı olarak geliştiği, zihinsel olarak ondan kopamadığı için kendi tarihini de resmi kalıpların dışında üretmekte ciddi sorunlar yaşamıştır.
Türkiye solunun resmi ideolojiyle dansının çok erken dönemlerde başladığını bilenler, Milli Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa'nın Sovyetler'le yürüttüğü diplomatik ilişkileri bağlamından kopararak sol ideolojinin kavramsal çerçevesi içerisinde yorumlayanlar, anlatanlar, şiirini ve romanını yazanlar etraflı bir eleştirel muhasebeden geçirmeden meselenin anlaşılamayacağını çok iyi bilmektedirler.
Sol hareketten gelen Halil Berktay'ın ortaya koyduğu eleştirilerin bir anda buharlaşarak, siyah beyaz ya da hain kahraman tartışmasına dönüşmesinin nedeni de bu anlayışta yatmaktadır. Sanki Stalin büyük bir düşünce adamıymış, milyonlarca köylünün, yoksulun yanlış politikalarla açlıktan ölümüne sebep olmamış, o günler Rusya'sının sol entelektüelleri içinde önemli bir yeri olanlara dahi tahammül etmeyerek her birisini alçakça cinayetlerle yok etmemiş gibi davranarak meseleyi bir duyarsızlıkla geçiştirmek, nasıl bir insanlık halidir?
Namuslu bir tarihçi çıkıp Stalin'in işlediği cinayetlerin, cehaletiyle kıskandığı, sosyalist teoriye belli düzeyde katkı yapmış düşünce adamlarını yok etmesinin hesabını sol adına sormaya başladığı zaman, onun söylediklerini bir anda silip, Stalin'in ancak kıt akıllıların itibar edebileceği "tarihsel materyalizmi" içinden ona cevap vermeye çalışmak resmi ideolojinin sefaletidir.
Hesaplaşmak zor
Türk solcularının resmi ideolojiyle ilişkilerindeki sorunlardan biri; sosyalizmin resmi tarihiyle, diğeri ise Türkiye'nin resmi tarihiyle ilgilidir. Bizim eski tüfekler, meseleye dört elle sarılarak hem Türkiye'nin resmi tarihini hem de Sovyetler'in resmi tarihi içerisinden sosyalizmi okumayı ve anlamayı marifet saymışlardır.
Bu sebepledir ki, ne solun problemlerini anlamaya ne de Türkiye'nin toplumsal ve siyasal problemlerini kavramaya dönük bir zihinsel yapıya sahip olamamışlardır.
Mehmet Ali Aybar'ın Stalinizm ve Türkiye solunun problemlerini eleştirirken bir anlamda, bağımsız bir sol anlayışın yolunu açmak için giriştiği mücadelede karşısına çıkan anlayış da budur. Aybar'ın Stalinizmi eleştirirken haklı olarak Lenin eleştirisine gitmek zorunda kalması, bu tür örgütlenmenin özgürlüğü tasfiye edeceği konusundaki tezleri, dönemin sol engizisyonu tarafından mahkûm edilmiştir.
Kendi tarihinden rahatsız olan bir solun, alternatif bir siyaset üretmesinin zorluğunu görmek gerekir. Solun ancak resmi tarihini eleştirerek yoluna devam etmesi mümkündür.
Yorumlar
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.