19 Mayıs 2024
  • İstanbul15°C
  • Ankara15°C

WOOLF VE FEMİNİZM ÜZERİNE

Sümeyra Özat yazdı...Kendine Ait Bir Oda, Virginia Woolf'tan okuduğum ilk eser.

Woolf ve Feminizm Üzerine

27 Ekim 2022 Perşembe 13:36

 Bu kitapla başlamamın temel sebebi yazarı tanımaktı. Bir yazarı -diğer türlere kıyasla- düşünce türünde kaleme aldığı eserleriyle daha iyi tanıyabileceğimize inanırım. Feminist bir yazar olan Woolf, kitabında temel olarak "Kurmaca ve Kadın" konusunu ele almıştır. Bir yandan, "Edebiyat sahnesinde erkek yazarlara nazaran kadın yazarlar neden geri planda?" sorusunu yanıtlarken öte yandan; edebiyatta kadın konumunun tarihsel gelişimi, bu gelişimi ketleyen sebepler ve ileriye taşıyan sağlayıcılar, bu süreçte zaruret haddine varmış feragâtlar, ataerkil sistemin tahakkümündeki kadınlara biçilen roller ve bu rollerin olumsuz sonuçları gibi bazı alt konulara da mercek tutuyor. Aynı zamanda tüm bu konulardaki açıklamalarını, yazın dünyasından somut örneklerle temellendirmiştir.

Kitapta bana farklı bakış açıları kazandıran önemli bulduğum birkaç spesifik noktaya değinmek, sonrasında feminizm kavramı üzerinde biraz durmak istiyorum. Woolf kitapta, bedenen kadın/erkek şeklinde iki cinsiyete ayrıldığımız gibi zihnen de bunun mümkün olabileceği savını ileri sürüyor. Yani zihnimizin de kadın ve erkek olmak üzere iki cinsiyetli olabileceğini söylüyor ki bunda da haksız sayılmaz. Bize öğretilen cinsiyet rolleri, zamanla bilişsel yetilerimizin de bu düstur üzere şekillenmesini getiriyor beraberinde. Ve Woolf en nihayetinde, kolektif düşünsel çıktılar sağlayan evrensel bir düşünme yetisine, zihinsel platformdaki bu iki cinsiyeti harmanlayarak bir bütün haline getirdiğimiz takdirde ulaşabileceğimiz sonucuna varıyor. Yazarların, yazma eylemini gerçekleştirirken kendi cinsiyetlerinden sıyrılarak kolektif bir düşünce biçimine bürünmelerinin gerekliliğini savunuyor. Bu düşüncesini kitapta şu sözlerle açıklıyor,

"İnsanın zihninde kadınla erkek arasında bir işbirliği oluşmalıdır ki yaratıcılık tamamlanabilsin."

Bu düşüncelerini destekleyen bir diğer ifadesi de şu şekilde,

"Katıksız ve basit bir erkek ya da kadın olmak tehlikelidir; kadınsı-erkek ya da erkeksi-kadın olmalıyız."

Kimi okur, bu savın lezbiyenliğe veya biseksüelliğe bir vurgu taşıdığını ifade etse de ben -yazarın cinsel yönelimlerini bir yana bırakırsak- burada daha ziyade "androjen kimlik" vurgusu olduğuna inanıyorum. Peki, nedir androjen kimlik? Sosyal bilimler perspektifinden açıklayacak olursak androjen kimlik, bireylerin yerine göre uygun tutumlar geliştirebilmeleri adına biyolojik cinsiyetleri sebebiyle toplumca kendilerine biçilen kalıp cinsiyet rollerini aşarak daha kolektif roller barındırmalarını önceleyen sosyal bir kimliktir. Daha pratik bir ifadeyle gerektiği takdirde erkeklerin kadınsı, kadınların da erkeksi (toplum ölçütlerince belirlenmiş erkeksilik ve kadınsılık) tutumlar sergileyebilmesidir. Tanımın somutlaşabilmesi için, erkeklerin yeri geldiğinde ağlayabilmesi yahut da kadınların gerektiğinde ekonomik gereksinimlerini sağlayabilmesi gibi sembolik örnekler verilebilir. Kültürel etmenler sebebiyle bazı toplumsal normlar bunu ketliyor olsa da androjen kimlik, kendini gerçekleştirme yolunda ilerleyen her sağlıklı bireyin ulaşmayı hedeflediği bir noktadır aslında.

Devamı: https://www.kitaphaber.com.tr/woolf-ve-feminizm-uzerine-k5102.html

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.