- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
YASEMİN KULOĞLU: NAR AĞACI (NAZAN BEKİROĞLU) ÜSTÜNE

27 Haziran 2024 Perşembe 14:23
“Sen bir şehir olmalısın ya da nar
Belki granada, belki eylül, belki kırmızı”
Farsça “enar” sözcüğünden gelmiş dilimize nar sözcüğü. Yunancada sulak yer demekmiş nar. Arapça’ da ateş, cehennem. Nar etimolojisi değil sizlere anlatmak istediğim. Kendisini şiirle sevmiştim narın, nar, şiirdi, şarkıydı, masaldı ve romandı minyatürlerle beraber. Endülüs ve nar şehirleri aklıma düşmüştü. Granada, nar şehriydi. Anadolu’da Nevşehir yakınlarında görmem gereken bir nar kasabası vardı, sanal dünyada görebildiğim çıplak gözlerle de görmeyi dilediğim.
Çok sevdiğim bir şarkının hazin hikâyesi vardı zihnimde uzun zamandır. Sözleri Fevzi Halıcı’dan, bestesi ise kıymetli bestekârımız Cinuçen Tanrıkorur’dan; “Günaydınım, narçiçeğim, sevdiğim.” Şarkı sözleri bir efsaneye dayanıyordu. Efsanemizde, Cihangir Hanlığı’nın genç prensi Salim Şah, Ankarali adında güzel bir rakkaseye âşık oluyordu. Prens, halktan biriyle evlenemezdi, yasaktı evlenmesi. İki âşığın görüşmeleri yasaklanıyordu. Rakkase, şehrin ortasında dört duvara hapsediliyordu. Halk her gün gelip ağlıyordu duvarın önünde, affedilmesini istiyorlardı ancak bir zaman sonra ümitleri kalmıyordu. Prens ayrılmıyordu o duvarın önünden. Prensin gözlerini hiç ayırmadığı duvarda bir gün bir ağaç beliriyordu. Aşk, çiçek açıyordu. Duvar, baştanbaşa narçiçekleriyle doluyordu. Ve Prens mutlu bir yüz ifadesiyle narçiçekleri arasında ruhunu teslim ediyor, iki âşık, nar ağacında, narçiçeği açarak buluşuyordu. Taşları, duvarları delerek sevdiğine kavuşmanın adı oluyordu narçiçeği.
“Bu yıldızlar doğan günü çağrışır/ Bu gündüzler gözlerini çağrışır/ Ya kimlere verdin avuçlarını…” Ah… Günaydın.
Bu sözleri yazdıran nar ağacı, narçiçeği, aşk… Kaşan’da, Kaşan bahçelerinde dolanıyordum. Nar Ağacı ve Setterhan yanımdaydı. Bu romanı kırk yaşımda okumuş ve insan bir romana da mı geç kalır, demiştim. Her şey yerli yerinde iken. Yahya Kemal ötelerde. Ben ise ondandır: “Dönülmez akşamın ufkundaydım. Vakit çok geçti.” Hayli geç… Geç.
Devamı: https://www.insaniyet.net/nar-agaci-nazan-bekiroglu-ustune/
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.