08 Kasım 2025
  • İstanbul19°C
  • Ankara19°C
  • İzmir22°C
  • Konya18°C
  • Sakarya18°C
  • Şanlıurfa25°C
  • Trabzon17°C
  • Gaziantep21°C

YASİN AKTAY'DAN: SURİYE'NİN GELECEĞİ MISIR'DAN GÖRÜNÜYOR

Suriye'de halkına karşı en acımasız ve pervasız katliamlara girişerek ayakta kalmaya çalışan Esad'ın bir geleceği yok. Paris'te 3. toplantısı düzenlenen Suriye Halkının Dostlarına bu sefer 100 ülkeden katılım olmuş.

Yasin Aktay'dan: Suriye'nin geleceği Mısır'dan görünüyor

Oysa Esad bundan sonra değil bir kaç ay, on yıl daha ayakta kalacak olsa, bu Türkiye'nin onun karşısında takındığı tavırda ve siyasette bir yanlışlık olduğunun kanıtı değil. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Mısır dönüşü yaptığı açıklamada ifade ettiği gibi, Türkiye'nin Suriye'de izlediği siyaset bölgenin geri kalan kısmının hepsinde kendisinden beklenen siyasetin ta kendisi. Türkiye başka türlü davranmış olsaydı, diyelim ki Esad'ın yaptıklarına kulaklarını tıkayıp gözlerini kapasaydı bölgede en ufak bir saygınlığı ve geleceği kalmazdı.

Oysa Türkiye bugün başta Mısır olmak üzere, Tunus, Libya gibi baharı yaşamış Arap ülkelerinde de, buralardaki hüsnü kabul sayesinde diğer bütün Arap ülkelerinde de, çok güçlü bir konumda bulunuyor. Kahire'de, Han Halil Çarşısı'nda gezinirken Davutoğlu'nun halk tarafından gördüğü ilginin canlı tanığıyım. Davutoğlu'nu görüp hemen tanıyanların onunla selamlaşıp kucaklaşmak için sıraya girmesi, uzakta kalanların slogan atarak muhabbetlerini iletmeleri görülmeye değer.

Seçimlerde kazandığı Cumhurbaşkanlığı, Yüksek Seçim Kurulu tarafından da onaylanan Muhammed Mursi'nin ilk kabul ettiği Dışişleri Bakanı Davutoğlu oldu. Bu kabulde Mursi ile Davutaoğlu arasındaki diyaloğun formalite bir görüşme düzeyinde kalmamış olduğuna emin olabilirsiniz. Cumhurbaşkanı olarak seçilmeden önce kendisiye görüşüp sohbet etme fırsatı bulduğumuz Muhammed Mursi'nin Türkiye'ye, bilhassa Erdoğan yönetimindeki AK Parti hükümetine çok özel bir ilgisi ve muhabbeti var ve bunu da gizlemiyor.

Mursi'nin cumhurbaşkanı seçilme sürecinin başarılı bir biçimde tamamlanmasıyla birlikte hiç kuşkunuz olmasın, Arap Baharı sürecinde Türkiye'nin izlediği siyaset en büyük sağlamasını da yapmış oldu. Stratejik derinliğin en önemli tezahür alanının Mısır olduğu çok net bir biçimde görülmüş oldu. Mısır'ı Tunus ve Libya ile bir arada düşündüğümüzde Türkiye'nin mevcut konumunu bozabilecek tek şey Suriye'de bugünkünden farklı bir tutum izlemesi olurdu. O takdirde Türkiye'nin ne dışişleri bakanı ne başbakan veya cumhurbaşkanının bu bölgelerde bu hüsnü kabulü göremeyeceğini kesinlikle görebiliriz. Dahası, bugün bu ülkeleri ziyaret eden herhangi bir Türkiye vatandaşı bu siyaset çizgisi sayesinde son zamanlarda daha öncekiyle hiçbir şekilde karşılaştırılamayacak bir sempatiyle karşılanıyor.

Davutoğlu'nun Mısır'da bulunma gerekçesi çiçeği burnundaki cumhurbaşkanı Mursi'yi ziyaretten ziyade Suriye muhalefetinin bir toplantısıydı. Türkiye'nin eleştirilen Suriye politikasında Mısır'ın da aynı safta yerini aktif bir katılımla almış olduğunun resmidir bu. Kuşkusuz hem Arap hem Afrika dünyasında Mısır'ın çok özel bir yeri var ve kendi iç sorunlarını aştıkça bölgenin denge oyununa yeni kartlar talep ederek gireceği görünen Mısır'ın bundan sonra izleyeceği siyaset Türkiye açısından da çok önemli olacak. Mısır'da Türkiye'nin Arap Baharı süreci başladığı andan itibaren izlediği siyaset bugün kendisine alabildiğine geniş ve derin bir hareket alanı açmış bulunuyor.

Mısır ve Suriye'nin kaderi tarih boyunca da hep birbiriyle irtibatlı olmuştur. Kahire'deki bir değişimin Şam'da da karşılığını bulması bu tarihin içinde mukadder olmuştur, bu olayda da öyle görünüyor. Arzu eden Emevilerden Abbasilere, Eyyübilerden Memlûklulara, Osmanlı'dan sömürge ve soğuk savaş yıllarına bir tur atıp baksın, bu iki ülke arasındaki tarihsel kader birliğinden göreceği şey bugünkü değişimin yakın geleceğinden başkası olmayacaktır.

Giderek sıkışan Esad'ın çekilmesiyle Suriye'de yeni bir durumun oluşacağı daha şimdiden görünüyor. Bu yeni durumda bugün uluslararası dış siyaset literatürüne bir Türkiye katkısı olarak stratejik derinliğin de, sıfır sorun politikasının da, yumuşak güç kavramlarının da yeni bir değerlendirmenin konusu olacağını öngörebiliyoruz. 'Sıfır sorun siyaseti' nin ilkesiz bir 'iyi ilişkiler siyasetinden' ibaret olmadığını, dahası, hiç bir zaman hiç bir somut gelişmeyle yanlışlanamayacak bir iyi niyet ve istikamet olduğunu bugün de söylüyoruz, ama galiba birilerinin bunu anlaması için Esad'ın mukadder sonunu görmeleri gerekecek.

Çok beklemeyeceklerini tahmin ediyorum.

09.07.2012 Yeni Şafak

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.