26 Eylül 2025
  • İstanbul20°C
  • Ankara12°C
  • İzmir20°C
  • Konya12°C
  • Sakarya16°C
  • Şanlıurfa24°C
  • Trabzon19°C
  • Gaziantep18°C

YAZAR FAHRİ TUNA: PORTRE EDEBİYATININ GELECEĞİNİ ÇOK AYDINLIK GÖRÜYORUM

Söyleşi: Mehmet Dumlupınar

Yazar Fahri Tuna: Portre Edebiyatının Geleceğini Çok Aydınlık Görüyorum

27 Aralık 2024 Cuma 12:40

Türk edebiyatında tür olarak portrenin dünü ve bugünü?

Portre, ülkemizdeki diğer edebiyat türlerine oranla, en çok bilinen şiir, öykü, roman, deneme türlerine göre, çok daha az gelişmiş, az yazarı olan, az eser verilen bir tür. Maalesef böyle.

Bugün itibarıyla Türk portre edebiyatında kaç yazar ve kaç kitap var acaba Fahri Bey?

Yaklaşık otuz beş senedir bu alanın içinde biri olarak, benim tespitlerime göre 2025 yılı başı itibarıyla, Türk edebiyatında, on ikisi vefat etmiş, on dördü yaşamakta olan, toplam yirmi altı portre yazarı bulunmaktadır. Ulaşabildiğim eser / kitap sayısı ise 44 (yazıyla) kırk dört kitap. Gönül isterdi ki yüzlerce portre yazarımız, yüzlerce de portre kitabı olsun. Bir gün olur inşallah.

Size göre bugün itibarıyla en değerli beş portre yazarı ve en değerli beş portre kitabı?

Hiç tartışmasız, Türk edebiyatının en başarılı, en iyi portre yazarı - bana göre tabii ki - Cemal Süreya ve eseri 99 Yüz’dür. İkinci sırada ise Mehmet Aycı ve eseri İki Yüz gelir. Sonra Yusuf Ziya Ortaç ve Bir Varmış Bir Yokmuş - Portreler, kitabı yer alır. Dördüncü sıraya Alper Görmüş’ün 40 Benzemez Yüz’ünü koyabilirim. Beşinci ve sonuncu sıraya da - izin verirseniz - Fahri Tuna’yı ve ödüllü Kırklanmış Portreler kitabını koyacağım. Bu arada edebiyatımızda bu beş isim dışında, daha 21 (yirmi bir) yazar olduğunu da hatırlatmak isterim.  

Ülkemizde neden az sayıda portre yazarı var?

Bunun çeşitli nedenleri var elbette. Başlıca üç sebebi ifade edeyim hemen: Bir, yeterince popüler bir tür olmaması. Örneğin elli yazarlık bir kitap fuarı düzenlenecek olsa, yirmi şair, yirmi öykücü -romancı, on da deneme yazarı çağrılır. Ama kimsenin aklına bir portre yazarı davet etmek gelmez. Gelmiyor. Genç yetenekler daha çok popüler olana yöneliyor, doğal olarak. Kızamayız. İki; şair -deneme yazarı Mustafa Uçurum’un diliyle söyleyecek olursak, Portre yazarları mütevazı insanlardır. Hep başkasını değerli bulup kaleme alırlar. Halbuki biz şair ve yazarlar şöyle düşünürüz: Ben yazılmalıyım. Beni yazmalılar. Ben niye başkasını yazayım ki? Üç; birinin portresini yazmak, başka sorunlar da getiriyor beraberinde. Örneğin, 2009’da vefatı üzerine, çok sevdiğim, dostum, ağabeyim yönetmen Yücel Çakmaklı’nın portresini yazmıştım. 2010’da yayımlanan ilk portre kitabım Akşamın Aydınlığında Portreler‘e de koymuştum. Bir telefon, doktor kızından: Siz benim bülbül gibi konuşan babacığıma nasıl kekeme dersiniz, sizi mahkemeye vereceğim, diye. Herkes biliyor ki, rahmetli, hafif kekemeydi. Ama kızına başka görünüyordu, demek. Çok üstüme gelince de, hanımefendi, madem çok istiyorsunuz, verin beni mahkemeye, babanızın hafif kekemeliğini mahkeme kararıyla belgelemiş olursunuz, dedim. Veremedi, tabii ki. O ayrı mesele. Böyle çok örnek yaşadım ben. Kırılmalar, darılmalar… Portresini yazdığınız kişi veya yakınlarından sorunlar yaşamak da, yazar sayısını azaltan faktörlerden birisi, sanıyorum.

Portre edebiyatı pek de popüler bir tür olmadığına göre siz bu türü nasıl ve neden seçtiniz?

Yaşım yirmi beşleri geçmişti. 1986-87’lerden söz ediyorum. Yerel gazetelerde söyleşilerim, Yedi İklim, Türk Edebiyatı, İzlenim gibi ulusal dergilerde de denemelerim yayımlanıyordu. Beni yetiştiren ağabeyim özdeyiş yazarı Selahaddin Şimşek, Fahri, sende biyografi ve portre yazarlığı yeteneği görüyorum. Bence sen bu iki alana yönel, ağırlık ver. O alanda iyi yazarlara ihtiyacımız var, dedi. Ve bana, kütüphanesinden getirdiği Mithat Cemal Kuntay’ın Mehmet Akif’ini ve Yusuf Ziya Ortaç’ın Portreler‘ini verdi. Okurum, çarpıldım. İkisi de hâlâ alanının en iyilerinden. O sırada Doğu Perinçek Grubunun çıkarttığı 2000’e Doğru adlı, haftalık siyasi bir dergi vardı. Orada her hafta şair Cemal Süreya, İzdüşümler adlı köşesinde bir portre yayımlıyordu. Çoğu o günlerin siyasi kişileri hakkında. Gazete bayii Oktay Sarı’dan izin alıp her hafta o sayfayı fotokopi çektiriyordum. Onları okuya okuya geliştiğimi söyleyebilirim. Bir ayrıntı daha, Cemal Süreya’nın 1990’daki vefatı üzerine, 2000’e Doğru’da üç dört yıl boyunca yayımlanan o portreleri, 99 Yüz adıyla kitaplaştı. İyi ki de kitaplaştı. Şu anda - bana göre - Türk portre edebiyatının en iyi kitabı odur.      

Duyduğumuz kadarıyla günümüz Türk edebiyatında en çok eser veren yazar, sizmişsiniz. Kaç portre kitabınız var ve isimleri neler sayın Tuna?

Olabilir. Yayımlanmış beş portre kitabım var. Sanıyorum bu alanda başka beş kitabı olan yok. Muaz Ergü’nün üç, Mehmet Aycı’nın iki portre kitabı var. Diğerlerinin birer kitap, diye biliyorum. Benim eserlerime gelince: - Sırasıyla - Akşamın Aydınlığında Portreler (2010, Değişim Yayınları), Yaşa’yan Portreler (2016, Meserret), Kırk Güzel İnsan (2017, Meserret), Osmanlı Medeniyetinin İzinde 40 Şehir Portresi (2019, Hayy Kitap), Kırklanmış Portreler (2022, Hece Yayınları).

Bugüne kadar kaç kişinin ve kaç şehrin portresini yazdınız? Hâlen portre yazıyor, yayınlıyor musunuz?

1990 senesinden bu yana, otuz beş yılda, üç yüzün üzerinde insan, yüzün üzerinde şehir portresi yazmışım. Bunların hepsi, Irmak, Dergâh, Hece, Ay Vakti, Ihlamur, Edebiyat Ortamı, Kültür Ajanda, Şehir ve Kültür dergilerinde yayımlandı. 300 kadar insan portrelerimin 149’u dört kitabımda, 100 şehir portremin 40’ı da, 40 Şehir Portresi eserimde kitaplaşmış oldu. Kitaplaşanlar demek ki yazdıklarımın yarıya yakını. Kırklanmış Portreler’in 2022 Kasımında yayınından sonra yazmaya ara verdim. Kalemimi dinlendirmek, okumak, düşünmek, geliştirmek istedim. İki yıllık bir aradan sonra geçen ay yazıya döndüm. 2025 itibarıyla ayda üç dergide portreler yazıyorum: Kültür Ajanda’da iyilik portreleri, Şehir ve Kültür’de yol portreleri, Edebiyat Ortamı’nda Bizi Biz Yapan Portreler. Ayrıca yirmi bir aydır sanatalemi.com sitesinde, altmış beş yıllık ömrümde şahit olduğum edebiyat hâtıralarım yayımlanıyor.

Şehir portreleri ile gezi/seyahat yazılarının farkı neler?

Gezi yazıları daha çok ansiklopedik, bilgiye dayalı yazılar. Şehir portreleri ise kalbî yazılar. Daha lirik bir dille, o şehirde kalbe dokunan yerlerin kaleme alınmış hâli. Benzerlikleri olduğu gibi farklılıkları daha çok. Şehir yazıları daha çok, o şehrin yazarın kalbine düşen izdüşümleridir, gezi yazıları ise daha didaktik, bilgisel yazılar, diyebilirim

Hece Yayınlarından çıkan 'Kırklanmış Portreler' kitabınızla, ESKADER 2022 Yılın Portre Kitabı ödülünü aldığınızı biliyoruz. Ödüllü portre yazarı olmak nasıl bir duygu acaba Fahri Bey?

Hoş bir duygu. Beni ve eserimi ödüle layık gören Eskader jürisine çok teşekkür ediyorum. Fark edilmek güzel. Çünkü bazen insan, bu kadar yıldır yazıyoruz, bir işe yarıyor mu acaba? Okuyan fark eden var mı? karamsarlığına kapılıyor. 2023’te de yakın dostum ağabeyim Bekir Sosyal’a verildi o ödül. Elbette çok doğru bir karardı. Bakalım 2024 ödülü kime verilecek. Senelerdir şiir, roman, öykü, deneme ödülleri verilir de ülkemde, portre ödülleri verilmeye yeni başladı. İyi de oldu. Türün gelişimine katkısı olacaktır, düşüncesindeyim.

Eleştirmenlere göre Fahri Tuna portrelerini diğer portrelerden ayıran belli başlı özellikler neler acaba?

Bir insanın kendi yazıları üzerine konuşması münasip değildir. Doğru da değildir. Ama eleştirmenlerin, dikkatli okurların Fahri Tuna portreleri üzerinde yaptıkları değerlendirmeleri, birkaç başlıkta ifade etmek gerekirse; bir lirik, iki şiirsel, üç özgün, dört samimi yazıldıkları için akıcı, rahat okunan, beş yer yer ironik yani mizahi, altı, kısa ve vurucu cümleler, yedi üçlemeler, sekiz aliterasyonlarla, sesteş tekrarlarla kulağa hoş bir musiki bırakması, dokuz kısa özgün başlıklar, on yaşayan Türkçe kullanımı. Bunları söylüyorlar. Ben bir şey demiyorum.   

Yakında yeni portre kitabı görünüyor mu sizin cephede? Altıncı kitabınızı ne zaman okuyabilecek okurlarınız?

Bu bir üçlemeydi aslında. Üçlemenin ilk ikisi, Yaşa’yan Portreler ve Kırklamış Portreler yayımlandı. Şimdi nasipse Hoca Ahmed Yesevi’den Sarı Saltuk’a, Yunus’tan Nasreddin Hoca’ya, Hacı Bayramı Veli’den Hacı Bektaşı Veli’ye, Karacaoğlan’dan Dadaloğlu’na… Anadolu ve Rumeli Coğrafyasını Türkçe ile mayalayan büyükleri yazmaya başlayacağım. Hayalim ve hedefim, iki üç sene sonra bu portreleri, Bizi Biz Yapan Portreler adıyla kitaplaştırmak. Ya nasip! Rabbim ömür verirse…

Portre edebiyatının geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Mehmet Aycı kardeşimin portrelerini çok beğeniyorum. Çok şiirsel. Yaşayanlardan en iyimiz, tartışmasız o. Yine gençlerden Muaz Ergü’nün portrelerini de başarılı buluyorum. Diğer yandan on beş senedir, farklı illerde, yazarlık atölyelerinde portre dersleri veriyorum. Çok yetenekli gençler geliyor arkamızdan. Edirne’den, Bolu’dan, Van’dan, Kocaeli’nden, Akhisar’dan… Edebiyata küsmez, hayatın hay huyu içerisinde kaybolup gitmezlerse, 2030’larda çok iyi yazarlar kazanacak, Türk portre edebiyatı. Portre yazarlığının geleceğini çok aydınlık görüyorum ben. Biz görmesek bile, gelecekte portrenin kıymeti anlaşılacak ve bu alanda kalem oynatanlar, çok güzellikler yaşayacaklar. Portrenin üvey evlatlığı sona erecek. Zira hep söylediğim gibi, yazıyorsanız varsınız, yoksa yoksunuz, diyorum.

1-135.jpg

Fahri Tuna’nın 44 portre kitabı arasında en beğendiğini söylediği beş kitap.

2-177.jpg

Fahri Tuna’nın yayımlanmış beş portre kitabı.

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.