- Hakkımızda
- TYB Ödülleri
- Genç Yazarlar Kurultayı
- Kitaplık
- Ahlâk Şûrası
- Yazar Okulu
- Mehmet Âkif Ersoy
- Türkçe Şûrası
- Milletlerarası Şehir Tarihi Yazarları Kongresi
- Yayınlar
- Söyleşi
- Şube Haberleri
- Salgın Edebiyatı
- Haberler
- Şiir Şölenleri
- Mesnevi Okumaları
- Kültür & Sanat Haberleri
- Kültür Kervanı
- Kırklar Meclisi
- Duyurular
- Biyografiler
YILDIZ RAMAZANOĞLU: EDEBİYATIN İŞLEVİ
Bu dünyayı yazarak algılamak ne tuhaf bir tecrübe. İnsan yazmadığı zaman varlığını duyumsayamaz oluyor.
19 Aralık 2018 Çarşamba 13:41
Sanki çeperleri kırmanın başka yolu yokmuş, kelimeleri yan yana dizmeyince kanatlar yaralı gövdeye yapışıp kalırmış gibi. Her yazar en iyi bildiği şeyden yola çıkar, kendi macerasını başka tecrübelerin içinden geçirip bazen açıktan bazen de kırk kat örtüye sararak anlatır. Yazmanın merkezine gidince tek bir büyük hikaye vardır fakat buradan koparılan parçalara bakarsak kimsenin hikayesi ötekine benzemez.
Öte yandan benzemezlerin nasıl da birbirine benzediği muammasını sekiz yaşında fark etmiştim. Angelika isimli akranım küçük bir Alman kızının evimizde bir sene boyunca kalması, aynı odayı paylaşmamız, birbirimizin dilinden ilk kelimeleri öğreninceye kadar konuşamadan geçen günler. Çocuk tahayyülümün çok ötesindeki uzak ülkeden gelmişti, saçları mısır püskülü gibi, benimki tersi, bizde televizyon henüz yok ama o ülkesindeyken uyumadan seyrettiği bir çizgi film için ağlıyor. Birlikte oyun oynayarak, okula giderek, dokunarak, elbiselerimizi değiş tokuş edip, bebeklerimizi uyutarak tanışıyoruz. Başka ülkelere başka insanlara ve kültürlere dair iyi duygularımın sonsuz merakımın uyanma saati. Zamanla birbirimizin dilini öğrendik elbette fakat asıl önemli olan ortak insani dilin, gönül bağının kurulması. Sonra okulda akran şiddetiyle tanıştık birlikte, insan küçük ya da büyük olsun illa fiskelerle ilerliyor, can yanmadan büyüme yok. Angelika bir sene sonra ailesinin yanına Hamburg’a dönünce okumak yazmak bu büyük boşluğu doldurmak için elimdeki tek çare haline geldi belki de. Bizim bilmediğimiz ülkelerde aşina olmadığımız tecrübeler yaşanıyor, fakat oralara gidemezsek onlar bize gelir kitapların içinde. Okuma evreni rüya gibi, dile benden ne dilersin mucizesi yaşanıyor; ister çarlık Rusyası’sının Petersburg’unda bulursunuz kendinizi, isterseniz de 2. Dünya Savaşı sonrasının Avrupa’sında. İşgal günlerinin İstanbul’unu da yaşamış gibi olursunuz mesela Mithat Cemal Kuntay okuyarak, ya da modern zamanların Amerika’sında olanlara tanık olursunuz Adam Johnson’un, Paul Auster’in kaleminden.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.