• İstanbul 18 °C
  • Ankara 21 °C

Mustafa Kara: Felsefe Kitabına Esmâ-i hüsnâ ve Yakarışlar İle Başlayan Müfessir: Elmalı’lı Hamdi Yazır

Mustafa Kara: Felsefe Kitabına  Esmâ-i hüsnâ ve Yakarışlar İle Başlayan Müfessir: Elmalı’lı Hamdi Yazır

“Ey Rabb-i Müteâl! Sen şu zahirdeki infisali batındaki ittisal ile vasf etmese idin, ben beni görmez, Seni sezemezdim. Anlayanlara hemhâl, anlamayanlara dellâl olmak istemezdim. Sen bana vicdan dedikleri bir buluş, vücud dedikleri bir bulunuş ihsan ettin. Ben bu buluş ile kendimi kendimde buluyor, bulunuşuma eriyorum. Bu sayede başka varlıklara varıyor, vicdanlarını kendime zammediyorum.

Yâ Rab! Sen bizi böyle bir cihetten vicdan, bir cihetten vücud namiyle iki silsile-i şuûn içinde yüzdürüyorsun.

Ey Hâkim-i Ezelî! Şu şuûnât-ı cismâniyede câzibe, şuûnât-ı maneviyede ruh itlak olunan iki mebde-i ittisal olmasa idi bu ecram, bu mâhasal-ı intizam nasıl bulunacaktı? Efkâr ve ukûl nasıl tutunacaktı?

Ey Mübdi-i Mutlak!  Sen bize bu severân-ı şuûndan o iki mebde-i ittisal altında iki âlem verdin ve veriyorsun. Câzibenin meâlinde maddiyât, ruhun meâlinde mâneviyât uçuruyorsun.

Yâ Rab! Bu gördüğüm sen misin? Yoksa nefs-i kül, nefs-i âlem, insan-ı ekber,  insan-ı kâmil denilen nâib ve halifen midir? Ben buraya şuûn içinde geldim. Hem nefsimle değil ruhumla geldim… Mansûr Sana geldiyse ‘Ene’l-Hak’ dediği zaman değil, berdâr olup ‘ene’den insilâh-ı tâm bulduğu zaman gelebilmiştir. Tevhid-i mukallit ‘Lâ ilâhe illâ hu’, tevhid-i ârif,  ‘Lâ ilâhe illâ ente’dir. ‘Lâilâhe illâ ene’ ancak senin tevhidindir.

Yâ Rabbe’l-erbâb ve yâ Merciâl-hakkı ve’s-savâb!  Seni arayanların çoğu yu a’ma bir tabiat veya ahres bir kuvvet zannettiler. Yapar, yıkar, anlayıp anlatamaz dediler. Bunlar mazhar-ı kelâmın olan enbiyadaki sırrını idrakten âciz kaldılar. Sana münacat edenleri gâfil, kelâmın ile iştigal eyleyenleri cahil farzettiler. Bilmediler kikelâmın olmasa idi kelâm-ı beşer olamaz idi. Sen anlatmasa idin Âdem esmayı bilemezdi. Anlattın, buyurdun, buyruklarını duyurdun. Onlar da bize duyurmak, aç gönüllerimizi doyurmak için mütemerridin ile uğraştılar. Nemrudlarla Firavunlarla boğuştular, Ebû Cehillerle dövüştüler. İnsanlara salim bir vicdan, vicdanlara kâmil bir hürriyet nuru doğdu ise  bunlurlu, bunların vârisleriyle doğdu.

Ey Cemâl- Kibriyâ! Seni sevenler sevişir, sevmeyenler döğüşür. Enbiya Seni sevdi düşmanları kardeş yaptı. Hakkı hukuku tanıttı. Milletler meydana getirdiler. İlim ve velâyeti miras bıraktılar.

Yâ Münzile’l-Kitab ve yâ mücriye’s-sehâb!  Salavat-i zâkiye ve teslimât-ı vâfiyeni o enbiyâ-yı izâma ve ale’lhusûs Hâtemü’l-enbiya Seyyidü’l-asfiya Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve selem efendimiz hazretlerine ithaf eyle ki  şehâdet-i vahdaniyetini  ‘ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resuluhu’ hüccet-i imaniyesiyle te’kid ederekbeşeriyyeti canlı cansız putların ribka-i esaretinden kurtarmış, firavunların, kayserlerin, kisraların  mebâni-i ceberûtiyelerini yıkarak vicdanlara zevk-i hürriyeti tattırmış ve bu zevkin terâzi-i tâmdan çıkan bir ictimâiyyet-i fâzılaya  bunun da hâkimiyet-i vâhide-i Hakk’ı temsil eden bir ubûdiyyet-i fâikaya ibtina edebileceğini anlatmıştır.”

 

Bir Kitabın Tercüme Ediliş Macerası

Damat Ferid Paşa hükümetinde Evkaf-ı Hümâyun (Vakıflar) Bakanı olan ve  1922 de Saltanat’ın ilga edilişinden sonra  açıkta kalan Elmalı’lı Hamdi Yazır[1] şöyle diyor:

“Bir fıkıh müderris-i sâbıkının böyle Garb’dan menkul bir eser-i felsefî neşrinde rızâ-yı Hak gözetmek iddiası biraz garip görünür. Fakat hayat-ı hâzıra şerâiti altındaki ihtiyacât-ı cedideye  göre hizmet-i  İslâm ile kendisini mükellef bilen ve lisan-âşina olmayan ulemay-ı İslâm’ın istıtla’at-ı hariciyelerini istikmal ettirecek,  faâliyet-i fikriyelerinin küşâyişiyle  tayin-i hedeflerine vesile olacak olan böyle bir eserin  mütalaasını teshil etmekteki niyet-i hayırhahâne  nazar-ı dikkate alınırsa bu garâbet zâil olmak lazım gelir” (s.27)

Bu cümleler hangi kitabın tercümesi ile ilgili ?.

Felsefe tarihçisi iki Fransız; Paul Janet (ö.1899) ve Gabriel Seailles (ö.1922) tarafından kaleme alınan Histoire de la Philosophie  Les Problemes et les ecoles isimli eserin tercümesiyle ilgili.[2] 

Hamdi Efendi’nin  ,tercüme ettiği eserin değeri ile ilgili düşüncesi şöyle:

 “ Bu babda müracaat ettiğim asâr içinde Fransız feylesoflarından müteveffa Paul Janet’nin Metâlib ve Mezâhib ünvanlı  tarih-i felsefesini tam manasıyla  ilmî ve felsefî ve bî-nazir bir eser-i camî buldum. Zamanımıza kadar gelen Garb cereyân-ı felsefisine  vukûf-i küllimizi bu eserin  tekeffül edeceğini  ve bunu okuyacak ulemâ-yı İslâm’ın  efkâr-ı garbiyyeyi  müteferrik  vesâit içinde taharrî etmekten müstağni kalacaklarını anladım. Tarih-i felsefe müderrislerinden bir hayli zevata bunun tercümesini  tavsiye ve rica ettiğim ve vaadler aldığım halde kimse bu va’dini incâz etmedi. Vakta ki şu bir iki sene zarfında  bilcümle iştigâlât-i resmiyemden vâreste ve bütün derslerimden fâriğ ve mahrum bir surette uzletnişin kaldım,bu bırada bu kitan felsefe-i ilâhiye kısmından  bed ile aşağıdan yukarı tercümesine mübaşeret ettim” s. 26.

Eserin tercümesini, Yazır’ın teklifi üzerine vaat eden dostlarından ses çıkmayınca iş başa düştü . Kendi ifadesine göre 40 günde Fransızcasını bu eseri tercüme edecek dereceye getirdi ve sözkonusu hayırlı iç için kolları sıvadı[3].

Muzdarip ve hasta  mütercimin çok önem verdiği ve  “ümmehât-ı kütübden ma’dûd yegâne bir eser” diye takdim ettiği  bu çalışma ile ilgili  beklentisini  de beyan ediyor: “Bana yeni bir kitap yazmaktan daha zor gelen şu tercümeye  sarfettiğim emek  erbab-ı mütalaânın rağbetiyle  karşılanırsa belki şetâretime vesile olur. Mariz bir vücudun ve muzdarip bir hayatın  pek tabii olan kusurlarından  iğmâz-ı ayn ederek  şu hizmetini istikmâl edecek  lütüfkârlık ibraz etmelerini erbâb-ı himmetten reca ve her hususta tevfikât-ı Sübhaniyyesine  mazhar buyurmasını  Cenab-ı Hak’dan niyaz ederim..”  (s.52)

Tercümenin ilk baskısı yüz yıl önce  1923 te yapıldı. Darulfünûn Edebiyat Fakültesi felsefe müderrisi Mehmet Emin Erişirgil aynı yıl Fakülte dergisi’nde neşredilen yazısında Hamdi Efendi’nin yazdığı Giriş ile ilgili  şöyle demektedir:  “Kitaptan çok Dibace kıymetlidir. Bu dibace ayrı intişar etse yine kıymetinden kaybetmezdi. Çünkü baştan başa okuyunca felsefî mesâili kavrayan bir zekânın tesiri altında bulunduğunuzu hemen fark ediyorsunuz. Vakıa içindeki bazı fikirlere iltihak edemiyorum. Ancak mesâil-i felsefiye üzerine yazılmış bir eserin kıymeti parça parça fikirlerin sihhatinde değil, kavrayış ve görüşündeki vüs’at ve ihatadadır. Bu mukaddime ise her cihetten bize muharririn felsefî mesâili anlayıştaki ihâtasını gösteriyor…Bu mukaddime felsefî bir kudreti haiz bir kalemin eseridir.”

İsmail Kara , Elmalılı’nın kaleme aldığı bu mukaddimedeki düşünce, iddia ve beklentilerini  Ahmet Naim Efendi’ye tahsis ettiği Bir Felsefe Dili Kurmak[4] adlı eserinde şöyle maddeleştiriyor:

1.Avrupa’daki hukuk, felsefe, mantık sahasındaki gelişmeleri tanımak.

2.Bunları İslâm hukuku, felsefesi, mantığı ile mukayese etmek

3.Kısmen örtük olarak islâmî  ilimlerin,insanî ve sosyal değerlerin üstünlüğünü, en azından Batı’daki birikimlerden aşağı kalır yanının olmadığını göstermek/isbat etmek ve bu yolla Müslümanları Batı karşısındaki ezik hâlet-i rûhiyenin baskısından kurtarmak.

4.Doğrudan Batı’lı kaynaklara gidemeyecekler için temsil gücü yüksek felsefe gurubu metinlerini Türkçe’ye kazandırmak.

 

 Muhtar Yazır[5] ve Ayhan Yalçın ‘ın hazırladığı sadeleştirilmiş metin 1978 yılında basıldı: Metâlib ve Mezâhib  Metafizik ve İlâhiyat.

Asım Cüneyt Köksal ise bu mühim eseri sadeleştirmeden  şanına layık bir şekilde bazı dibnotlarla  2019 da neşretti: Talilî Tarih-i Felsefe Metâlib ve Mezâhib Mâba’de’t-tabia ve felsefe-i ilâhiye.

Köksal’ın esere yazdığı Takdim yazısı okuyucunun işini kolaylaştırmaktadır:

“Mütercimin esere düştüğü çok sayıda dibnot da kıymetli ve önemlidir. Bilhassa Batı’lı filozofların düşüncelerinin Müslüman filozof ve kelamcıların görüşleriyle mukayese edildiği dipnotlarla birlikte eser, yer yer mukayeseli bir felsefe tarihi hüviyetine bürünür. Mesela zaman, yaratılış ve ezeliyet meselesiyle ilgili ‘Burada ber vech-i âti bazı mütalaat serdine luzum gördüm..’ diye başlayan 179. dipnot müstakil bir yazı sayılabilir. Elmalı’lının bu dipnotların sayı ve hacmini artırmayı düşündüğü, hatta bazı metinler kaleme aldığı  fakat kitabın neşrini geciktirmemek veya hacmini şişirmemek için neşretmekten vazgeçtiği  anlaşılıyor. Kitabın sonuncu dipnotunda kelâmcılarda bilgi madde ve ruh nazariyelerine dair uzunca bir şeyler yazdığını fakat hacmi sebebiyle yazdıklarını bu kitaba alamadığını söyledikten sonra , bu tercümenin rağbete mazhar olduğunu görürse , kısa geçilen meseleleri daha çok izah edeceğini  ve bu yazdıklarını orijinal kitabın psikoloji , ahlâk ve mantık kısımlarının tercümeleriyle birlikte neşretmeyi ümit ettiğini belirtir. Dibace’de de Batı felsefe tarihine dair bu kitabı kendi telif edeceği bir islâm felsefesi tarihiyle birlikte  neşretmeyi gönlünden geçirmiş olmakla beraber bunu yapamadığını söyler” (s.15-16)

 

*

VEFAT

Çok yaşlı olmamakla birlikte hasta bir bünyeye sahip olan müfessirimizin yaşadığı bazı olaylar da onu yormuştu. Tefsirde bazı ayetlerin tefsir edilmeden geçilmesinin altındaki esas sebebin “ Azrail kapıyı çalmadan tefsiri bir an önce bitirmek” duygusunun olduğu söylenir. Tefsirden sonra ele aldığı çalışmalara son şeklini veremeden   27 Mayıs 1942 de İstanbul Erenköy’de damadının evinde  âlem-i cemâle intikal etmiştir.[6]

1925 tarihinden sonra  Yazır gibi farklı tecellilerle karşılaşan Üsküdar Mevlevihânesi postnişini    Ahmed Remzi Dede (Akyürek) vefatı üzerine  30 Mayıs 1942’ de şu tarihi düşmüştür[7]:

 

Allâme-i müdekkik Elmalı’lı mühakkik

Esmâr-ı ilmi aldı eksiltti gitti Hamdî

 

Nefsinde yoktu noksân tefsîri elde burhân

Ahdü’s-Semiyyi el-Hakk berkitti gitti Hamdî

 

Hulk-ı Muhammedî’de bir merd idi güzîde

Mûr-ı zayifi sanma incitti gitti Hamdî

 

Enmûzec-i seleftin sen mefhar-ı haleftin

Sermaye-i fazâil hep bitti gitti Hamdî

 

Ser-satr-ı Sûre-i Hamd ile yazdık târîhin

Zîr-i livâ-i Hamd’e azm etti gitti Hamdî    (1361)

 

 

[1] Kendisiyle ilgili yapılan sempozyumların bildirileri basılmıştır.

[2] Buradaki ‘problemler’in karşılığı metâlib, ekollerin karşılığı ise mezâhip olarak çevrilmiştir. Birinci kelime matlabın ikinci kelime mezhebin çoğuludur. İlk baskının kapağında şu bilgiler var: Tahlilî Târih-i Felsefe  Metâlib ve Mezâhib  Maba’det’tabia ve Felsefe-i İlâhiyye. Nâkıli: Evkaf Nâzır-ı Esbakı ve Medrese-i Süleymaniye Mantık Müderris-i Sabıkı Elmalılı Hamdi.

[3] Bk. Ahmet Nedim Serinsu, Elmalı’lı M. Hamdi Yazır’ın Fransızcayı Öğrenişi Hakkında Bir Hatıra, Diyanet İlmî Dergi, (1995) c. 31, sy.2, s. 105.

[4] İstanbul 2001, s, 27.

[5] Büyük oğlu. Galatasaray mezunu , Mülkiye’li. Adalet Partisi’nin kurucularından. (1910-1987) Tefsir’in ,1960 yılında gerçekleşen ikinci baskısı onun kontrolünde gerçekleşmiştir.

[6] Onun hayat çizgisinin bazı detayları mektuplarında saklıdır. Bk. Son Müfessir Elmalılı’nın Mektuplaşmaları, İstanbul, 2021.

[7] Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, Hzn. Hasibe Mazıoğlu, Ankara, 1987,s.273-274.

Bu haber toplam 176 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim