Önce biraz gizli veya şifahi bilgi üzerinde duralım. Tezkiye anlamında tasavvufun yatay boyutu ya da değerler üzerine kurulu boyutu Kur'an ve sünnetle sabittir. Hiçkimse bunu reddedemez. Lakin meşihat boyutu yani dikey boyutu sadece şifahi olarak sabittir. Zannidir. Bu kitabi değil şifahi bilgidir. Meşihat ve silsileden oluşan bu boyut başkaları için huccet veya ilzam edici değildir. Meşihat ve silsile zahiren sabit değildir. Bununla birlikte şifahi yolla veya rüyalarla sabit olabilir, bu da zahiren bağlayıcı değildir. Kelamcıların 'nazar' kavramı ile izah ettikleri gibi tahkiki iman meselesi gibi tasavvufun da tahkiki olmasında fayda var. Böylece içi haşviyattan arındırılır ve tortular açığa çıkar. Özü kalır. Amaç, nefsi tezkiye etmek ve kirlerinden paslarından arındırmaktır. Tasavvufi hayat, iyi bir kul olmayı amaçlar. Ötesi yoktur. Yatay boyut, sabır şükür menzillerine açılır. Hasan el Basri, Rabiatü'l Adeviyye ve Yunus gibiler bu yolla aşk menzillerine erişmiş kimselerdir. Genellikle tasavvufun dikey yani meşihat veya şeyhlik boyutuyla alakalı olarak Hazreti Ebubekir ile Hazreti Ali referans gösterilir. Nakşibendiliğin Hazreti Ebubekir kanalıyla geldiği ifade edilir. Veya ona dayandığını erbab-ı tarikat arasında genel kabul görmüştür. Kadirilik gibi tarikatların ise Hazreti Ali kanalıyla teşekkül ettiklerine ve ona dayandıklarına inanılır. Elbette tarikat kanallarıyla alakalı olarak başka sahabeler de referans gösterilmiştir. Emevi Valisi Haccac'ın peşinde olmasından dolayı gizlenen Hasan el-Basri temkinli ve tedbirlidir.
Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/mustafa-ozcan/2022/11/21/hazreti-ali-ve-tasavvuf
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.