• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C

Mustafa Özcan: Zihinlerin kilidini açmak

Mustafa Özcan: Zihinlerin kilidini açmak
Şark despotizmi diye bir tabir vardır. Bütün kötülüklerin anasıdır. Bu söz, Şarkın en büyük sorunu despotizm olduğu için söylenmiştir. Despotizm zihinleri atıl, gönülleri de mahcup (perdeli) hale getiriyor.

Milletlerin gerisine düşmemizin temel nedeni budur. İslam dünyasının tamamının üretimi bir Almanya kadar etmiyor! Neden?  Halkın tembelliği ve yöneticilerin kurnazlığı yüzünden. Zihinlerin kilidinin kırılması ve özgür olması için, tam işlevini yapabilmesi için zihni kayıtlardan azade olması gerekir. Bunun önündeki en büyük engellerden birisi siyasi ve sosyal pederşahilik yönetim anlayışıdır.  Bu anlayış nedeniyle zihinlerimiz bir türlü reşit olamıyor.  Pederşahiliğin bir ötesi ise despotizmdir ve akıl tutulmasına neden olur. Bunu en iyi somutlaştıran ifadelerden birisi Kur’an nakline göre şark despotizminin mücessem timsali Firavun’un bir sözüdür:  Firavun halkına şöyle sesleniyor “ Size ancak gördüğümü gösteriyorum.  (Fikrimi dayatıyorum).  Ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum.”  Tek fikir ve tek bakış açısı. Burada çoğulculuğa ve başka görüşlere geçit ve yer yoktur. Bu alışkanlıkla yetişen nesiller fikren tutuk hale gelirler.  Başkalarının izni olmadan hareket edemezler. Kendilerini ve toplumlarını geliştiremezler. Ne fikirlerinde ne de davranışlarında reşit olabilirler.  Daima başkalarının yönlendirmesine muhtaç olurlar. Bu sayede toplum hiç reşit olamaz.  Lut Aleyhisselam böyle bir azgın topluluk karşısında ‘ eleyse fikum recelün reşid’ diye sorar.   Aranızda tek bir akıllı adam yok mu?  Sürü psikolojisiyle herkes robotlaşmıştır. Toplumu sürü haline getiren hususlardan birisi de pederşahi yani ataerkil yapılardır.  

 2010 yılında ya da Mübarek döneminin son günlerinde Müslüman Kardeşlerden İsam el Aryan bu başlıkla makale ve makaleler yazmıştır.  Kitle psikolojisi zihinleri iğdiş etmenin ve kilitlemenin yollarından birisidir.  Firavun döneminde böyle olduğu gibi aynı zamanda Hitler döneminde de böyle olmuştur. Propaganda gücüyle gerçekler çarpıtılmış, tek yanlı ve yarım anlatılmıştır. Kur’an  kimi Yahudiler için ‘sözlerin arkasını önünü  yani yerlerini ve bağlamını değiştirirler’ demektedir. Bunları sorgulayan da olmamıştır.  Eric Hoffer Kesin İnançlılar kitabında siyasi tezlere nasıl iman edildiğini anlatmaktadır.  Burada Firavun’un sözleriyle Allah’ın sözlerine iman etmek zıt istikamette seyretmektedir.İkisi bir değildir.   

 Şah İsmail’in İslam dünyasının başına musallat ve bela olmasının nedenleri arasında bu anlayış yatmaktadır.  Sorgusuz sualsiz mutlak itaat. Hitler’in Gamali Haçı ile Kızılbaş birliklerinin başlarına geçirdikleri on iki bölmeli külah benzer değil midir?  İkisi de bidat çığırırdır. Bu gibilerine Kur’an şöyle hitap ediyor:  İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenler ise Allah’ı daha güçlü ve muhkem şekilde severler.

 Burada putlaştırma eğilimi öne çıkıyor. Seyyid Kutup’un dediği gibi Hitler Yahudiler üzerinde Allah’ın bir kırbacı olsa bile ikinci yüzünde ise zorbalık ve despotizm vardır.  

 

Yavuz Sultan Selim bu ayeti düstur alarak Şah İsmail’in üzerine yürümüştür.  Onu perestiş edilen bir tağut olarak görmüştür.   Allah’ın yerine Firavun gibi şahsiyetler ikame edildiği gibi din ve fikir planında da ideolojiler ikame edilmiştir. Tağutun yatay anlamı budur. Yani dinin yerine ikame edilen düşünce sistemleri. Mesela Theodor Herzl Siyonizm ideolojisinin kurucusu, teorisyenidir ve bu ideolojiye gönül verenler adeta onu bir peygamber olarak, yeni bir Musa olarak görmüşlerdir.  Bir yönüyle ve bir nevi de göğün değil yerin peygamberidir.  Kitleler ilahlaştırılan liderler veya dinlerin yerine konulan ideolojilerle teshir edilmekte ve zihinleri çelinmekte ve iğdiş edilmektedir.

  İslami rejim veya yönetim anlayışı ise peygamberlik yöntemine bağlıdır ve ondan mülhem ve ona mülhaktır. Bu nedenle usulcü Abdulvehhab Hallaf’ın  ifadesiyle İslami yönetim keyfi değil anayasaldır.  Yani sınırlı ve sorumludur. Mutlakiyetçi bir idare biçimi değildir.  Şeffaftır ve sorgulanabilir. İbtidayı değil ittibayı esas alır.  Onun yerine geçen mer’i anlayış ise ümmeti ortak etmeyi veya paylaşmayı değil kendisine yontmayı ve servete çökmeyi esas alır. Hem siyasi alana hem de mali alana çöker ve ümmetin malını özelleştirir.  Kamu malı böylece han-ı yağma olar ve talan edilir Sömürgecilerden önce iç talan devreye girer.   Gaspla yolsuzlukla tekeline alır. Ömer Bin Abdulaziz bu durumu ümmetin mali tek nehrini paralel nehirlerle zimmete geçirmek olarak görür, değerlendirir. Bu Emevilerle başlamıştır. Bu alanda ilk emareler ve zaaf noktası Hazreti Osman’ın (R. Anhu) yaşlılık döneminde belirmiştir. Mervaniler kamu malına tasallut etmiştir.   Sağlığını kaybeden liderler yönetime odaklanamazlar ve onların yerine çevre ve eş dost devreye girer.  Acı neredeyse can oradadır.  Böylece manen o yönetimin meşruiyeti fevt olur. 

Devamı: https://www.maarifinsesi.com/zihinlerin-kilidini-acmak/

Bu haber toplam 115 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim