Irak eski baş müftülerinden ve Müslüman Kardeşler Irak Şubesi’nin kurucularından Emced Zehavi hayatını birliğe adamış; komünist ve Siyonist tehlikeyi yakinen görmüş ve bunlara karşı yegâne çözümü, ümmetin birliği ve dirliğinde görmüştür. Gevşeyen yapıyı tahkim tedbirlerin en büyüğüdür. Bu yöndeki çabalarını iki koldan sürdürmüştür. Irak’ta Şii mercilerle temasa geçmiş ve onlarla iyi bağlar ve ilişkiler kurmaya çalışmıştır. İkincisi de, Hicaz Selefileriyle bağlar tesis etmeye ve Vehhabi/Selefi akımla da temas ve bağ kurmaya, geliştirmeye, böylelikle Müslümanların iki yakasını bir araya getirmeye gayret etmiştir. Denilebilir ki, hem Mezhepler Arası Yakınlaşma Kurumu ve hem de Rabıtatu’l Alemü’l İslami’nin öncülerinden birisidir. En azından kurulmasına fikren öncülük etmiş bir isimdir. Önceleri Osmanlı muhalefetinden dolayı Reşid Rıza da Şiilerle temasa geçmiş lakin sonrasında yolları ayrılmış ve Muhibbiddin Hatip çizgisine avdet etmiştir. Lakin Şerif Hüseyin’den sonra Vehhabilerle ilişkilerini geliştirmiş ve bir nevi Suud kraliyetinin himayesine girmiş ve kayrılan adamı (protege) olmuştur. Bediüzzamman’ın da dostları arasında olan Emced Zehavi (ölümü: 1967) birlik beraberliği temin maksadıyla çok gayret etmiş ve yollara düşmüştür. Bu maksatla bir iki defa Suudi Arabistan din adamlarının ayağına gitmiş ve Bin Baz gibi isimlerle görüşmüştür. Mezhep ihtilaflarını kaşımaktan veya açmaktan kaçınmaya matuf bir çizgiyi ve yaklaşımı benimsiyordu. Emced Zehavi, 1957 yılında Kral Suud ile dini konuları halledecek ve sonuca bağlayacak İslam âlemi çapında bir üst kurul ve yapı teşkil edilmesini teklif eder. Bu ümmete hitap edecek üst kurumun merkezinin de Kudüs veya Medine-i Münevvere olması teklifleri arasındadır.
*
Kral Suud derhal bu teklifi Suud Başmüftüsü Muhammed Bin İbrahim’e açar. Muhammed Bin İbrahim bu teklifi bazı şatlarla birlikte kabul eder. Bu şartlardan ilki, beyni ve iç çekişmelerden azade olabilmek için bu ümmete yönelik kurumunun Suud resmi dini kurumuna bağlı olmasını şart koşar. Ayrıca ortak kabule mazhar olan noktalar üzerinde çalışma yapılmasını ister. Merkezi ise Medine-i Münevvere yerine Mekke-i Mükerreme olacaktır. 1962 yılında Emced Zehavi’nin bu fikri hayata geçer.
Petrol gelirlerinin de artmasıyla birlikte kurum büyük bir propaganda merkezi haline gelir. İslam ülkelerinden temsilciler ve kurucular olmasına rağmen sonuçta burada Suudi Arabistan’ın sözü geçmekte ve borusu ötmektedir. Parayı veren düdüğü çalar. Burası onun çizgisini terviç eden bir kuruma dönüşür. Resmi Suud Selefiliğinin ayartma merkezi veya uluslararası çatısı haline gelir. Keza Medine ve Mekke’de İslam üniversiteleri de kurularak paralel kurumlarla birlikte Suudi Arabistan’ın dünyadaki tesiri artar. Lakin Kral Faysal dönemi istisna edilirse bunun İslam dünyasının tesirlerini arttığını söyleyemeyiz. Sadece resmi Selefilik çizgisinin ve Suudi Arabistan’ın siyasi ağırlığı artar. Bununla birlikte, 1400 hicri yılından itibaren bir kırılma olur ve Suudi Arabistan’ın imajı düşüşe geçer. Ülkede liberal rüzgârların esmesiyle birlikte, 1962 yılından itibaren harekete geçen damar söner.
*
Emced Zehavi’nin en azından fikri harcı bulunan diğer kurum veya fikir ise Mezhepler Arası Yakınlaşma Kurumu’dur. Yakınlaşma adı, projeyi akla getiriyor. Proje ise tasannu ve zorlamadan başka bir şey değildir. Fıtri bir tarafı yoktur. Yakınlaşma değil, tanışma zemini olsaydı belki daha fazla amaca hizmet edebilirdi. En azından kandırma amacından uzak olur, samimiyete daha yakın dururdu. Muhibbiddin Hatip de bu nedenle böyle bir projeye baştan karşı çıkmıştır. Bu, başka maksatlara alet edilecek çatı ve şemsiye bir örgütlenme haline gelecektir. Esasında Mutahhari’nin de ifade ettiği gibi, yakınlaşmadan amaç Sünnileri tavlamak ve bir tarafın çıkarına hizmet eden ısmarlama fetvalar temin etmektir. Kısaca devşirme mekanizmasıdır. Ayetullah Burucerdi seleflerinden Cemaleddin Afgani’nin tebdil-i mezhep ile Mısır’da tezgâhını açarak kendisine rayiç bir pazar bulduğunu keşfettikten sonra adamlarından Taki Kummi’yi ‘bereketli Kahire’ye bu maksada mebni olarak göndermiş ve Kummi de burada kurumun zeminini hazırlamıştır. Kahire’nin seçilmesinde önemli nedenler vardır. Birincisi, Ezher Fatimilerin eski propaganda merkezidir. İkincisi, Mısır İslam dünyasının fikir merkezidir. Bu proje orada tutarsa diğer yerlere de kolaylıkla intikal edecektir. Bundan dolayı Muhibbiddin Hatip ve Reşid Rıza gibi Şia temas hattından geçenler bu hususta agâhtırlar. Külyutmazlar. Mahzurlarına gözünü kapayan sadece iyi niyetle meseleye yaklaşanlar ise projeye omuz verirler. Bunun sonucunda birçok Sünni âlim garip fetvalar verir. 1979 yılından itibaren ise kurum Kahire’den Tahran’a taşınır ve devrimin terviç araçlarından birisi haline gelir. Dolayısıyla bu tarz projeler vasıtasıyla ümmet uçların kıskacına geçmiştir. Bugün Suriye ve Irak’ta yaşananlar bunun dolaylı sonuçlarından sadece birisidir.
Yazının devamı için: http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Uclarin_kiskacindaki_ummet/20511#.U65pIPl_tyQ






























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.