Yurtta kalmanın da evde kalmanın da maliyeti hemen hemen eşit sayılırdı.
E ne diye yurt yönetiminin tasallutuna girelim ki, keyfimize göre evimize girer çıkardık istediğimiz saatte.
Öyle de yaptım.
Güya vakıf eviydi. Kirasını biz ödüyorduk, iaşemizi biz karşılıyorduk ama radyodan Ferdi dinleyemiyordum. Yasaktı!
Sabah dersin olsa da olmasa da kalkıp vaktinde kahvaltıyı hazırlayacaktın, nöbet usulü idi. Geç yatamazdın, tek odada soba yanıyordu herkes tek odaya sıkışmıştı. Herkes yatınca sen de yatacaktın.
Bir yıl tahammül ettim.
Ertesi yıl ev demeye birkaç adam akıllı şahit istenilen bir baraka türü yere mitili attım.
Yanıma da benim kafadan iki kişi…
Evin içinde tuvalet falan yok, dışarıda.
Sıvalar akıyor…
Özgürlük önemli ama.
Konfor desen sıfır evde, ısınma nasıl olacak belli değil, kış gelse fakirin iti gibi titreriz.
O evi ısıtmak mümkün değil.
Zaten neyle ısıtacaksın ki. Kömür alacak paran mı var?
Henüz sonbahardayız.
Günlerden bir gün yurtta kalan arkadaşlarım davet etti.
Hep sen bizi davet ediyorsun bir de sen gel yemek yiyelim falan dediler yurtta.
Gidelim parası batsın dedim.
Gittim kredi yurtlar kurumuna.
Yemeğe çıktık, yemek demeye seksen dört şahit ister.
Çay içelim dedik çay içecek ortam yok.
Beni oylayacaklar, oyalanacağım ortam yok.
Devamı: https://www.maarifinsesi.com/universiteye-cocuk-gondermenin-rahatligi/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.