Gönüller Sultanı, dört halifesini göndermiş; “Selim Han’a selam söyleyin. Gelsin, Haremeyn hizmeti ona verildi…” buyurmuştu.(1)
Artık “Geçilmez” denen çöl onu hiç ilgilendirmiyordu. O kadar kararlıydı ki, “Geçemeyiz” diyen veziri Hüsam Paşa’ya; “Bre paşa… Biz Allah için yola çıkmadık mı? Allah bize yardım etmez mi sanıyorsun” demiş ve azletmişti.
Çünkü onun niyeti, çölün arkasına gizlenerek Osmanlı’ya çelme takmaya çalışan Tomanbay’a haddini bildirmek ve mukaddes beldelere hizmetle şereflenmekti. Ordusuna, “Ey can kardeşlerim!.. Allahü Teala’nın emrinden çıkmazsak bu çölden kolayca çıkarız” demiş ve atını kızgın kumlara sürmüştü. Tabii ki, bütün ordu da peşinden yürümüştü.
Sanki yerküre delinmiş, lavlar kum olup Sina’ya serilmişti. Bırakın yürümeyi; kuşlar bile uçamıyordu. Ama Yavuz, 20 bin kişilik ordusu ile bu uçsuz bucaksız ateş deryasını geçmekte kararlıydı.
Çölü yarılamışlardı ki, Selim Han atından inmiş, kaynar kumlar üzerinde yürüyordu. Bunu gören veziri, kumandanlar, sipahiler, süvariler… Bütün ordu yere inmişti.
Devamı: https://www.star.com.tr/yazar/o-kaftanin-hikayesi-sina-colunde-basladi-yazi-1574194/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.