Geceyi tuttum da başımdan aşağı bir güzel boşalttım gitti,
sessizliğin muhteşem tadında oldu her şey, biraz daha
dikkatli baksaydım yıldızları da görecektim,
hilalin ipince halini de, ama bakmadım,
karşıda öyle koyu gölgeleriyle ağaçlar vardı ve
inadına gölgeleri vuruyordu içerime, içime vuruyordu,
şiddetle vuruyordu, geceyi alıyordu da koynuna
hilalin şavkıyla sarmalıyordu ve öylece bırakıyordu ki
ağarsın zaman, çıkıp iyice bir yorulsun artık,
dizlerinin bağı çözülsün, sabahı öyle kucaklasın,
zamanın kederini yaksın ki bir şey çıksın ortaya;
etrafına baksın, nesi var nesi yoksa saçılsın ki
mahareti neyse bilinsin artık; neden dervişlerin
dolaşıp durdukları kapılar sessiz, sessiz ağlarmış,
bilinsin; bilinsin ki ben de bütün bunlardan sonra
bir tepeye çıkayım da oradan bağırayım dedim:
Yu’şaaaa! Yu’şaaaa!
nedir bu inadın aktığı ırmaklar,
bu kızıl kıyamet rengindeki hayat,
peki ne olacak hayretle açılmış gözlerdeki
ışıltkan kıvılcımların sonu; haydi söyle?
Devamı: https://www.insaniyet.net/daha-zamanim-var-diyemedim-nasil-olsa-yokuslarin-dili-yok/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.