Kendini azade kılmak yolun üzerindeki taşlardan dikenlerden çare değil. Ey gece hadi beni uyut. Beni dinlendir. Yıldızlarını, bilumum seyyarelerini üzerime yığ da bana bir iyilik uykusu bağışla. Zihnimi yıka da mehtabın cazibesiyle göreyim.
Beni aşır uçurumlardan. Beni indir dağlardan. Beni öp ne olur. Beni sev. Beni benden bil. Bana umut telkin et, bana ab-ı hayat sun. Hanemize ifrit uğramış da fitne fesat koymuş ortaya. Bir ateş yakmış ki ormanlarımın vay haline. Bir vuruş vurmuş ki hadi ayağa kalkabilirsen kalk bakalım. Elimi, ayağımı, gözlerimi, bedenimi ablukaya almış ki bana kıpırdayacak bir güç bırakmamış.
Etrafımı öyle sinsice öyle şeytani bir düzen ile çevirmiş ki farkına varıncaya kadar vay halime. Vay benim başıma gelene. Vay gelecek olana.
Ağıtların ulaşamadığı yer kaldı mı?
Kaldı mı kandan elbiseler giymiş anaların evlatları?
Ey acılarına kardeş olduğum, acılar büyütemez ki beni. Hep öyle naçar hep öyle yıkık duvarlar dibinde, harabeler içinde güneşi özleyen bir cılız beden olarak, hep orada yapayalnız ve hüznün dağladığı yüreğim çaresiz ve öyle bir derde düşmüş ki yoktur ilacı. Öyle işte! Başına sarılan belayı def etmenin erdemini duyumsadığında, oyuna dalmış çocukların acı çığlıklarını yüreğinde duyduğunda ve geçmiş bir yalnızlığı tekrar tekrar içine gömdüğünde anlamış mı olacaksın dünyanın ne kadar acımasız bir yer olduğunu. Ey acısını sevdiğim, acısını kendime bir acı olarak bildiğim yaslı yüreğim! Ağlamayı bir sanat haline mi dönüştürdün yoksa? Yoksa ağlamadan tükenmez mi bu hıçkırıklar?
Bu acılar bitmez mi güneşin tekrar tekrar doğduğu sabahlarda?
Öyleyse haydi bir defa daha itiraf edelim,
Güneşin yüzüne kara çalmak kimin haddine!
Devamı: https://www.insaniyet.net/sessiz-cigliklar-vadisi-sesimi-al-ve-bir-muska-gibi-kalbinin-ustunde-tasi/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.