İsrail'in yaptığı katliamlar ve en son Hamas lideri İsmail Haniye'yi İran'ın kalbinde, Devrim Muhafızlarının güvenliği altında öldürecek kadar tüm sınırları aşan bir terör devleti gibi hareket etmesi normal şartlarda pek çok taşı yerinden oynatacak önemde bir gelişme.
Arap rejimlerinin birçoğu maalesef İsrail'in Siyonist saldırganlığına ses çıkaracak bir iradeye sahip olmadığı için ve bu saldırı aynı zamanda da doğrudan İran'a karşı yapılmış bir saldırı olduğu için burada esas konuşulması gereken aktörlerin başında İran geliyor.
2000'li yıllardan itibaren önce Irak'ta Şii partilerinin ABD işgali sonrası iktidara gelişi, sonra Lübnan'da Hizbullah'ın İsrail'i mağlup etmesi daha sonra Suriye İç Savaşı ile Suriye'de, Yemen İç Savaşı ile Yemen'de gücünü ve nüfuzunu artırması İran'a Ortadoğu'nun tümünde büyük bir güç atfedilmesine sebep olmuştu.
İran da kendisine bir bölgesel liderlik iddiası ve stratejisi inşa etmek istiyordu. "Şii Hilali" tartışmaları da bu nedenle uzun yıllar devam etmişti.
Ancak son yıllarda önce Kasım Süleymani'nin öldürülmesi sonra Ermenistan'a verdiği desteğe rağmen 2. Karabağ Savaşı'nı Türkiye'nin desteğiyle Azerbaycan'ın kazanması, İran'daki rejim karşıtı genel kamuoyunun kendisini büyük eylemlerle göstermesi, Irak ve Suriye gibi yerlerde vekil unsurlarının İsrail ve ABD tarafından defalarca vurulması genel olarak İran'ın gücünün sorgulanmasına sebep oldu.
Son olarak İsrail'in önce İran'ın vekil unsurlarını ve Şam'daki Büyükelçilik binasını doğrudan hedef almasına karşılık İran'ın tatmin edici bir cevap veremeyişi İran'ın caydırıcılığıyla ilgili büyük soru işaretleri oluşturdu.
Yine İsmail Haniye suikastı (zaten daha önce de bilindiği üzere) İran'ın içerisindeki Mossad/CIA gücünün nereye ulaştığını ve İran'ı bırakın Ortadoğu'yu kendi başkentinin en güvenli noktasında bile güvenliği sağlayamayan yani asgari düzeyde bir devlet olma özelliğini bile tartıştıracak noktaya getirmiş durumda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.