Arapça “klm” kökünden gelen kelime ile “mlk” kökünden gelen melek kelimesi arasında anlam benzerliği kuranlar, “söylenen şey” demek olan kelimenin Rabbimizden vârid, fütûhat, şevâhid, levâih, ilhâmat… esasında bir lütuf oluşuyla, “haberci” anlamındaki meleğin latif oluşundan hareket ederler.
Buna göre kelime ile melek birbirinin lazımı olmakla kalmaz, bunlara muhatap olanların ferdiyetlerini aşarak, ümmet için elzem olanın beyan edilmesi tahtında bir mecburiyetin adı olur ve böylece gerek kelime gerek melek-e gerekse her ikisiyle birden lütfa mazhar olanın onların haklarını vermesi, yani kelimeyi susma, meleke-yi tatil etme yoluyla zulme uğratmaması gerekir.
İnsanın kelime ve meleke ile ilişkisinde eşitlik yoktur. Çokları kelime ve melekeyle gündelik işlerle sınırlı şekilde; teknik ilim ehli zahiri yönünden bağ kurarlarken, ulemamız Allah’ın ve Resûlü’nün hükümlerini yaymak, şer’î hadleri belirtmek ve dolayısıyla dünya ve ahiret hayatında mutluluğu temin etme cihetinden bir bağ kurarlar.
Onların bu bağı aynı zamanda kelimeye ve melekeye talip olanlar için de bir “kanal” oluşturur; diğer bir söyleyişle biz acizler için ulema, söz konusu lütfun bir merci’ olur ve bu sayede kelimenin kendisini ve melekenin keşfini, ifasını… biz onlar vasıtasıyla öğreniriz. Bu yanıyla ulemamıza borçlanmakla kalmaz, mezkûr silsileyle bizi asıl borçlandıran Rabbimiz’e borçlanırız.
Kendi ferdiyetimizle kayıtlı olarak söyleyecek olursak, Rabbimiz’in zamanlarında yaşamayı ve zikrettiğim bağlamda kendilerinden beslenmeyi nasip ettiği ulemaya, en azından başkalarının da onlardan istifade etmelerine vesile olmak ve borcumuzu da kısmen ifa etmek bakımından- işaret etmeyi, zatlarına ve eserlerine dikkat çekmeyi bir görev biliriz.
Fakir, kendi cirmince bu görevin taliplerindendir ve ulemamız hakkında bu sütunda zaman zaman yazmaya çalışmaktadır. Bundan hareketle Hayrettin Karaman Hocamız hakkında yazmak da son günlerde niyetimizde sabitleşmiş bir husustur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.