İngilizlerin, Türkiye’ye Osmanlı coğrafyasından -diğer bir söyleyişle İslam dünyasından- nazarî ve pratik olarak kopmayı kuruluş şartı olarak dayatmalarından, son yirmi yılda moral düzeyde kısmen kurtulmuş olsak da, zihniyet düzeyinde henüz kurtulabilmiş değiliz.
Nitekim son günlerde Suriyeli ve Afgan göçmenler üzerinden yapılan tartışmaların asıl sebebi de bu dayatmadır ve mevcut göçmen düşmanlığında üniter ulus-devlet rejimini sistemleştiren partinin, yani CHP’nin başı çekiyor olması bir tesadüf değildir.
Özellikle İran’ın yeni Fars faşizmiyle Büyük Selçuklu’nun eserlerini ve Mevlânâ örneğindeki gibi Osmanlı’nın kurucu babalarını kendi ulusuna mal etmesiyle, söz konusu dayatma coğrafya içi bir kopuşun da nesnesi haline gelmiştir.
Öyle ki bugün, aynı coğrafya içinde olmaları nedeniyle Merv ile Herat’ı da dahil ederek söyleyecek olursak Tebriz’i, İsfahan’ı, Şiraz’ı, Hemedan’ı ziyaret ederken bir Fars şehrini ziyaret ettiğimizi düşünüyor, bu beldeleri Büyük Selçuklu’nun medine haline getirerek Türk-İslam medeniyetine dahil ettiğini hatırlamıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.