• İstanbul 13 °C
  • Ankara 12 °C

Prof. Dr. Ahmet Kağan Karabulut: ‘Eğitim’e elveda, ‘Öğretim’e devam…

Prof. Dr. Ahmet Kağan Karabulut: ‘Eğitim’e elveda, ‘Öğretim’e devam…
“Eğitim evde, ailede başlar” denilirdi bir zamanlar hatırlar mısınız? Anne-baba idi ilk öğretmenlerimiz, geniş ailelerde dede, babaanne veya anneanneler de katılırdı sürece, ne de güzel olurdu.

Herkesin asli rolünü üstlendiği yaşanası zamanlardı o güzel günler. Dedelerimizden, babalarımızdan kahramanlık, tarih, edep öğrenir, kültürümüzü geliştirir, annelerimizden sevdaya, aşka dair hikâyeler dinlerdik, babaannelerimiz bize Kuran okumayı, duaları, sureleri öğretirdi. “Dur” vardı duracağımız yerleri, “sus” vardı susulacak halleri hatırlatan. “Ayıp” diye bir kavram vardı, “şükür” vardı, “sabır” vardı, yani kısaca “ahlâk” vardı hayatımızı şekillendiren, hamurumuzu yoğuran, bizi insan eden, kul eden, dost eden, arkadaş eden.

Okul ise sadece bilgilerin zerk edildiği mekânlar değil, evde başlayan hayat eğitiminin devam ettiği yerlerdi. Kalan eksikler orada giderilir, öğretmenler adeta ikinci bir anne-baba gibi algılanır, onların bir bakışından, yüzlerindeki bir ifadeden bile dersler alınırdı. Nezaket kuralları hatırlatılırdı her daim, her fırsatta. Böyle bir ortamda “terbiyesizlik”, “küstahlık”, “kendini bilmezlik”, “kötü konuşmak”, “yalan söylemek”, “birini arkadan çekiştirmek”, “ahlaksızlık yapmak”, ”birine yan gözle bakmak”, “emanete sahip çıkmamak”, “sözünde durmamak” en ağır fiillerdi ve mutlaka ağır bir karşılığı vardı.

Ve bir gün tüm bu erdemlerimizi fütursuzca harcayan bir “kara kutu”ya teslim ediverdik geleceğimizi. Bizim olan, bize ait olan, geçmişimizi hatırlatan, bugünümüzü anlamlı ve yaşanabilir kılan, geleceğimize yön verecek neyimiz varsa o kutuya emanet ettik. O kara kutu, kapkara ruhuyla tüm varlığımızı sinsice ele geçirdi. O güne kadar bizim olanla yetinen, “olana sabır, kalana şükür” diyen herkes, “meğer ne kadar da çok ihtiyacımız varmış, meğer ne kadar yozmuşuz, meğer ne kadar da geri kalmışız” yaveleri ile aldanıp, kendinin olmayana, hatta kendine dayatılana doğru müthiş bir yarışa dâhil oldu…

Yetmemiş gibi başka kutular da girdi masum ve örselenmemiş hayatlarımıza; bilgisayarlar, internet, cep telefonları, dizüstü bilgisayarları, tabletler, akıllı telefonlar vs vs. Her bir kutu ruhumuzu kutulara hapsetti iç içe. Artık dış dünyadan bağımsız, güya dünyaya açılırken içine kapanan, iki çift kelâm edemeyen, bir dilekçe yazamayan, selamsız, sabahsız, kültürsüz bir nesil yetişiverdi ve kayıverdi ellerimizin arasından körpecik yavrularımız. Akıllı telefonların akılsız köleleri haline getirildiler, ruhları karartıldı, gönül iklimleri çölleştirildi, hissiyatları örselendi arsızca, acımasızca ve mütemadiyen.

Bu haber toplam 179 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim