• İstanbul 18 °C
  • Ankara 20 °C

Saray Muhafızı İskilipli Gökmen Çavuş

Saray Muhafızı İskilipli Gökmen Çavuş
Sene 1955. Galiba bir sonbahar gününün ikindi vakti. Çünkü okullar açık, ancak evde hem soba kurulmamış, hem de henüz gaz lambası yanmamış. Kardeşimle odanın penceresinin önünde ders çalışıyoruz.

Annem ocaklığın önünde akşam yemeği hazırlığında. Ocak evin içinde olunca şimdi şömine deniyor. O zamanki adı ocaklık idi. İçinde, yemek pişirilecek tencere, tavayı; su ışıtılacak güğümü ve çaydanlığı ateşin üstünde tutan saç ayağı( üçayaklı, üçgen demir bir alet) bulunuyordu. Ateş ve külün odanın içine dağılmaması ocağın ön tarafı küçük bir eşik ile kapatılırdı.

O gün dersimiz tarih idi. Kardeşimle aramızda bir yaştan birkaç ay fazla bir yaş farkı vardı. Ama ben yaşıma göre daha çelimsiz olduğumdan akranmış gibi gösteriyorduk. Bu yüzden okula birlikte başladık. Bu durumun bize büyük de faydası dokundu. Derslerimiz aynı, ödevlerimiz aynı idi. Türkçe, tarih coğrafya gibi edebiyat bölümüne ait dersleri umumiyetle birlikte çalışıyoruz, birimiz okuyor, diğeri dinliyordu.

Dersimiz tarih, konumuz Osmanlı padişahlarından Sultan Mehmed Vahdeddin’in ülkeyi düşmana sattığı, İstanbul’un İngilizler, diğer bölgelerin Fransız, İtalyan ve Yunan askerleri tarafından işgal edildiği, Memleketi bu işgal ve istilalardan kurtarmak için Mustafa Kemal’in bir gece gizlice bir gemiye binerek İstanbul’dan kaçtığı ve 19 Mayıs 1919’da Samsuna ayak bastığı ve de Milli Mücadeleyi buradan başlattığına dair bilgiler anlatılıyordu.

Fakat biz bunları okurken annem aniden ve yüksek bir sesle hıçkırarak ağlamaya başladı. Biz ne olduğunu bilmediğimiz için annee! diye ağlamaya başladık. Annemin yanına geldiğimde baktım bir şey yok. Yemek doğradığı bıçak elinde duruyor. Görünürde bir kan da yoktu.

Beni çok korkutup heyecanlandıran şey, aynı yerde bir yıl kadar önce soğan doğrarken sol elinin başparmağını yarım santimetre kadar kesmesi ile bağırması ve etrafa sıçrayan kanın gözümün önüne gelmesi idi.

Allah’a şükür ki görünürde kan - man yoktu.

Bir müddet sonra ağlaşmalar dindi, gözlerdeki yaşlar silindi. Hep birlikte sakinleştikten sonra annem anlatmaya başladı:

Çocuklar şu okuduklarınızın hepsi yalan, hepsi iftira. Bu millete bunlarla, bunca yalan yanlışla ne yapmak istiyor bunlar, insanları kandırarak ne yapmak istiyorlar?

Meselenin canlı şahidi olan dedenizin anlattıklarını ben de size anlatayım. Dedenizin ası Gökmen idi. Sarayın muhafız alayına çavuş olduğu için Gökmen Çavuş namı ile anılırdı. Bizim sülalemize de Gökmen Çavuşlar derler.

Dedeniz, Padişahın Mustafa Kemal’i Samsun’a giderken görüşüp uğurladığı sırada Gökmen Çavuş bizzat yanlarındaymış. Padişahımız onu hayır dualarıyla göndermiş.

Annem okula gitmemiş. Yazı yazdığını pek hatırlamıyorum ama biraz okurluğu vardı. Ancak o zamanın şartlarında iyi sayılacak seviyede kültürlü genç bir kadın idi. Türkü de söylerdi. Ama pek çok şarkı bilirdi. Hem de bırakalım günün gençlerini, orta yaş gurubunun bile dinlemekte zorlandığı, müziğimizin şaheserleri klasik şarkılardan pek çoğunu çok güzel sesle, hiç bozmadan söylerdi. Evimizde radyo yoktu. Muhtemelen daha önce de radyoları olmamıştı. Hala düşünürüm bu şarkıları kimden nasıl öğrendi. Benim de Türk sanat müziğine bu kadar düşkünlüğümün sebebi rahmetli annem olsa gerek.

Annemin anlattıkları o zaman için pek bir şey ifade etmediyse de, hafızamın bir kenarında iz yapmış olmalı.

Aradan yıllar geçti. Evlenip çoluk çocuk sahibi oldum.

1970’li yılların ortalarında, iki bacanağım, eşimin dayısı ve onun eniştesi ile Ankara’nın Kalecik İlçesi'nin Değirmenkaya köyüne gittik. Burası bacanağımın köyü idi. Köye varınca bacanağım, “Onlar ormana gidedursunlar. Biz de eve gidip biraz tereyağı, yoğurt ve peynir alalım” dedi. Ancak evde bir şey yokmuş. “Sen babamla otur, ben bir dolaşıp geleyim” dedi. Biz evde oturduk. Bacanağımın babasının ismi Ali Böcek idi. Bana nereli olduğumu sordu. Ben de “İskilipliyim” dedim. Kimlerden olduğumu sorunca, “Hayırdır Ali amca İskilip’i biliyor musun?” diye sorunca, “Sen de hele “ dedi. Ben de “babam Balıkesirli, Annem İskilipli “ cevabını verdim. “Annen kimlerden?” diye sordu. Ben “Gökmen Çavuşlardan” deyince Ali amcanın gözleri parladı. Eskiden İskilip’ten ayakkabı getirip satarmış. Bir gidişinde, sağken dedemi de ziyaret etmiş. Ben dedemi görmemiştim.

“Biz Gökmen Çavuşla askerde beraberdik. İkimiz saray muhafız alayında, dedenle aynı bölükte idik. Bölüğümüz hep Padişahımızın yanında olurdu. Deden de pek sevilirdi. Hatta Mustafa Kemal Paşa Samsun’a gitmeden Padişah Vahdeddin’le görüşmesinden sonra onu uğurlarken muhafız olarak dedenle birlikte yanlarında bulunmuştuk.” dedi.

Aynı şeyleri annemden duyduğum için bir kere daha içim burkuldu. Çünkü ne ilk, orta ve lise tarih kitapları ve ne de Atatürk’ün Nutku böyle yazmıyordu!

Bu konuda bazı şeyler okumuştum. Mesela, İttihat ve Terakki Cemiyetinin üç paşasından Cemal Paşa hatıratında “Sultan Vahdeddin çok neşeli idi. Kapıdan girerken, “hayrola sultanım, yüzünüz gülümsüyor, mesutsunuz” deyince Mustafa Kemal’i Anadolu’ya gönderdiğini ima ederek Vatanın kurtuluşu adına büyük bir iş başardım.” dediğini. Ayrıca, Ali Fuat Cebesoy’un manevi kızı Ayşe Hanım, Mustafa Kemal’in Saray Hazinesinden aldığı 20.000 liranın Mustafa Kemal imzalı 10’ar bin liralık iki adet makbuzu bir devlet dairesine “Artık bu azaba daha fazla katlanamayacağım.“ diyerek teslim ettiği haberi makbuz resimleriyle birlikte 2010’lu yıllarda gazetelerde yayınlanmıştı.

Bir İskiliplinin şahit olduğu tarihimizin bu önemli olayı gibi şehrimizi ilgilendiren, ama yazılmadığı için bilinmeyen çok sayıda olay olduğu muhakkaktır.

 

5 Şubat 2019

Hüseyin Kılcı

Bu haber toplam 124 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim