Daha önce utta dinlediğim müziklerden hiçbirine benzemiyordu.
Udun gövdesinden yükselen sesler bu çalgıdan duymaya alıştığım nağmelerin, müzikal örüntülerin çok dışındaydı. Batı’nın tonal müzik yapısına uyan ses dizileri içinde şekillenmiş, ancak yine de illa -Batı ya da Doğu- diye bir eksene oturtamayacağınız kadar özgün müziklerdi bunlar.
Bazen aynı anda birden çok telde notalara dokunarak oluşturduğu akor dizileri içindeki geçişlerle melodiye ulaşıyordu, ‘Kapris’te olduğu gibi... Bazen galiba udun üzerinde sürat denemelerine girişiyordu. Bu tarzdaki bestelerinden birinin adını ‘Koşan Çocuk’ koymuştu. Bazen muzipçe müzikal fikirlerle de karşılaşıyordunuz, örneğin ‘Kanatlarım Olsaydı’da.
Bu besteler, bildiğimiz kalıpların dışına çıkan bambaşka bir müzik genetiğinin, sıradışı bir müzik zekâsının dışavurumuydu. Ve buradaki yaratı sürecinin parçası olan çok önemli bir faktör daha vardı: İnsanı şaşırma ve hayranlık karışımı bir duygu sarmalının içine çeken muazzam bir virtüozite...
Utta daha önce kimsenin girmediği coğrafyaları keşfettiği, kimsenin bilmediği denizlere yelken açtığı aşikârdı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.