Siyasî kararlılığı otoriterlik olarak görmeye ve göstermeye çalışanların aynı zamanda yaşanan sürecin etkin bir tarafı olması sıradan bir örgütsel yapılanma ile karşı karşıya olunmadığını göstermiştir. Sorunu görmek ve adım atmaya karar vermek bile başlı başına önemli bir hadise iken başarılı olunacağına dair bir inancın ortaya çıkması için çok zaman geçmedi. Türkiye değişim iradesini sahaya yansıttıkça derin yapılar harekete geçti. Bu da çatışmanın sürekli yeni boyutlar kazanacağı anlamına geliyordu.
En başından itibaren FETÖ’cülük gayr-i millî bir yapı olarak inşa edilmişti. Bunu görmek için doksanların çok iyi analiz edilmesi gerekir. Benzer yapılarla birlikte FETÖ, ABD emperyalizminin bölgesel ve küresel faaliyetleri için etkili bir araç olacağını I. Körfez Savaşı’nda ispat etmişti. Proje olmanın ötesine geçilmişti. Bu dönemin anlaşılması açısından bütün terör gruplarının birlikte düşünülmesi gerekir. Fakat terör kavramına Avrupa ve ABD açısından bakmanın oldukça yanıltıcı olacağını da en baştan söylemeliyim. Eğer gayr-i millîlik kavramı dönemsel gelişmeler ekseninden çıkarılmazsa doksanlarda başlayan yeni dönem tam olarak anlaşılmaz. Gayr-i millîlik, postkolonyal eleştirinin en temel kavramlarından biridir ve kozmopolit kimlikler kültürel bir sorun olmanın çok ötesindedir. Siyasallaşma kavramı, hep edilgen bir bakış açısıyla ele alındı ve eleştirel yaklaşımlar da bu çerçevede şekillendi. Hâlbuki gayr-i millî yapılar örgütlü bir şekilde siyasallaşıyordu ve bunu dinî kavramlarla tanımlamak neredeyse imkânsızdı. Bakış açımız, dışarının ihtiyaçlarına göre belirleniyordu. Hâlbuki temelde içerinin ihtiyaçlarına odaklanmak gerekiyordu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.