• İstanbul 18 °C
  • Ankara 20 °C

Süleyman Kocabaş: Tarih ve Günümüz Penceresinden

Süleyman Kocabaş: Tarih ve Günümüz Penceresinden
Türkçe Yılı Münasebetiyle I

Harf İnkılabı ve Dil Devriminin  Maziden Koparma ve Batılılaştırma Projeleri Olarak Yapıldığına Dair Devrimcilerin İtirafları 

          Hükümetimiz tarafından 2021 yılı,  uluslararası  boyuttan olarak UNESCO tarafından da kabul gördüğü halde “Yunus Emre ve Türkçe Yılı” ilan edildi. 2021 yılını yarıladığımız halde, adı geçen yıl anmaları sebebiyle ülkemizde ciddi  bir ne Yunus Emre etkinlikleri  ve ne de Türkçenin dünden bugüne problemlerini dile getirmeye yönelik çalışmalara pek rastlanmadı.  Anlaşılan, özelikle “dilimizin sahipsizliği” kendisini göstermeye devam ederek bu yıl   pasifçe geçiştirileceğe benzemektedir.

      Bu satırların yazların olarak ben,  “Türkçe Yılı Münasebetiyle”  tarih ve günümüz  penceresinden bakarak “Dili Devrimi” ile yaşanan süreçte dilimizin dünden bugüne ne hallere  soktuğu ve özellikle de bütün yapılanların milletimizi  tam bir “kültür ve medeniyet  buhranı” içine atıp, milletimizi  bir çok alanda güdük bıraktığını dile getirmeye çalışacağım.

                        Harf İnkılabının Maziden Koparma ve Batılılaşma İçin Yapıldığının  İtirafları

         “Atatürk’ün  Kültür İnkılaplarından” denilen 1928’de yapılan Harf İnkılabı ile 1932’de başlayan “Dil Devrimi” nin tam bir maziden (geçmişten) koparma ve ülke ve milletimizi Batı Medeniyetine dahil etmeye yönelik bu devrime destek veren devrimcilerin ve özelikle devlet yönetiminde en üst düzeyde olanların  itirafları şunlardır:

      İsmet İnönü: “Yeni harfler, Türk milletini bir kültür dünyasından  bir başka kültür dünyasına nakletmiştir. Eski harfler,  Arap kültür ve medeniyetinin sembolü, ifadesi ve  istila vasıtası idi.” (Ulus,  30 Ağustos 1953)

     Celal Bayar: “Batı uygarlığına uluşmak ve laik eğitimi güçlendirmek ve hızla yaymak için Harf Devrimi yapıldı.” (Celal Bayar’ın Söylev ve Demeçleri 1933 – 1935, Haz.  H:. Şahingiray, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 1999, s. 11)

     Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü: “Doğu medeniyetinden çıkıp, Batı medeniyetine girmek için  Latin harflerini aldık.” (Cumhuriyet, 7 Şubat 1933).

    Yazar Falih Rıfkı Atay: “Harf inkılabıyla,  kafamız, Arap kültürü kaynaklarına esir olmaktan kurtarılacaktır.” (Türk Dili Dergisi, C.I, Sayı 3, Aralık 1951, s. 124).

 

                            “Dil Devrimi” nin Maziden Koparma ve Batılılaşma  İçin Yapıldığının İtirafları

           Sultan II. Abdülhamid’in saray kâtiplerinden  İsmail Müştak (Mayakon): “Dilimizi Arapça ve Farsçanın esaretinden kurtaracağız.” (İsmail Müştak, Öz Dilimizi Sevmek, Milliyet, 9 Kasım 1934)

              Yazar  Mümtaz Faik (Fenik): “Yurdumuzu kurtarmak için İstiklal Savaşı yapmıştık. Bugün de dilimizi  kurtarmak için İstiklal Savaşı vereceğiz.” (Mümtaz Faik. Türkçeyi Tamim Edelim, Milliyet, 27 Eylül 1934)

              Prof. Mehmet Fuat Köprülü’nün oğlu  Prof. Dr. Orhan Fuat Köprülü (Prof. Mehmet Fuat Köprülü’nün oğlu): “Atatürk Dil Devrimiyle manevi İstiklal Harbi açtı. Bizi İslam medeniyetinin geriletici  tesirlerinden kurtardı.” (Dil Devrimi Üzerini, Türk Dil kurumu yayanları, Ankara, 1963, s. 139)

          Türk Dil Kurumunun kıdemli yazarları ve danışmanlarından  Agah Sırrı Levent: “Dil Devrimi, Milliyetçilik ve Batılılaşmak içindi.” (Dil Devrimi Üzerine, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1967, s. 18)

        Edirne Mebusu Mehmet Şeref: “Artık Arapça ve Farsça söz istemiyoruz. Bütün bunlardan yakamızı kurtaracağız.” (Hakimiyeti Milliye,12 Arılık 1933).

         Yazar ve İnönü’nün Kültür Danışmanı Nurullah Ataç: “Bir millet medeniyetini değiştirdi mi dilini  de değiştirmek zorundadır.” (Ulus, 9 Kasım 1951)

         Edebiyatçı yazar  Yakup Kadri Karaosmanoğlu: “Atatürk, alfabe ve dil devrimlerini  Batı medeniyetine giriş için yaptı.” (Tercüman, 11 Ekim  1956).

         Atatürk Dönemi Milli Eğitim Bakanlarından  Arın Engin (Mehmet Saffet): “Atatürk dilde ırkçıdır … Dil Devrimi bizi, Osmanlı zindanından, Arap ve Acemin manevi köleliğinden kurtardı.” (Atatürkçülük Manifestosu, Atatürkçülük Kültür Yayınları, Atatürkkent (İstanbul), 1963, s. 5 ve 10).

          Emekli bir subay   Mehmet Selahattin (Güngör): “Osmanlıdan bir toplu iğne bile almak istemiyoruz… Bu uğurda çok yaralı ve ölü verilecektir.” (Mehmet Selahattin, Bu da olacak, Milliyet, 29 Kasım 1933)

 

Yapılanların “Millet Gerçeği”, “Medeniyet Hamleleri Gerçeği” ve   “İhtilallerin  Kanunları ” na Aykırı Oluşu

      “Millet Gerçeği” ne aykırı oluşu:  Bir milleti meydana getiren ve diğer  milletlerden farklılığına sebep olan en belli başlı kültür unsuru milli  dilidir.  Milli dilini kaybeden milletlerin tarih sahnesinden silineceklerine dair bir kısım filozoflar ve bilim adamlarını görüşleri şunlardır:         

       Clevalier: “Bir milletin dili o milletin ruhudur. Bir milleti yıkmak için öncelikle onun ruhunu, dilini yıkmak gerekir.”

        Aristo: “Bir milletin ruhunu ve değerlerini yok etmek istiyorsanız, diline, hukukuna ve musikisine dokununuz.”

       McArthur: “Doğacaklarıyla ölecekleri arasında köprü kurumayan milletlerin yaşama hakkı yoktur.”     

        Prof. Bernard Lewis: “ Bir milletin kültürünü kontrol etmek, o milletin dilini kontrol etmekle, bir milleti imha etmek ise, nesilleri mazisinden, tarihinden, bilhassa  milli ve manevi değerlerinden koparmakla mümkündür.”

       “Medeniyet Hamleleri  Gerçeği” ne aykırı oluşu: Bizde, Alfabe ve Dil Devrimleri,  hep bir “Medeniyet değişikliği” ne indirgenerek ve atıfta bulunularak,  “Bu medeniyet değişikliği, genel tanımlamasıyla Doğu-İslam Medeniyetinden çıkıp, yine genel tanımlamasıyla Batı –Hristiyan medeniyetine girişişin bir kavgası” olarak gösterilmesi sonucu, tarihte yapılan “Medeniyet hamleleri gerçeği” de aykırı olarak karşımıza çıkmaktadır. Adı geçen devrimlerle amaçlananlar hep yanlış olmuştur. Yanlış olmuştur, çünkü, elbise değiştirilir gibi medeniyet değiştirilmez. “Medeniyet davası” bir “sentezleme” işidir. Geçmişin kültürel değerlerinden kopmadan  günümüzün yeni değerlerini bir arada harmanlayarak yeni bir medeniyet hamlesi yapmak işidir. Tarihte bunun en aksi  örneği yalnızca, iki asra yakın bir süre içinde Türkiye’de yapılmış, yapılın işler baştan sona sakat olduğu için Osmanlı’nın gerçekleştirdiği  İslam ve Türk geleneksel kültür yapılanmaları  sentezi “Osmanlı Medeniyet atılımı” nı doğurduktan sonra,  Türkler yeni bir medeniyet atılımı yapamamışlardır. Yaptıkları iş, maziyi bütünüyle inkar ve silme ile kötü bir Batı Medeniyeti  taklitçiliği sonucu  onun nesnesi olmuşlar, tarihte ilk defa bununla özne oluş misyonlarını kaybetmişlerdir.  Bu buhranlı hayatın bütün kötü yapılanmalarını edebiyatçı yazar düşünürlerimizden  ve düşünürlerimizden Kemal Tahir, Cemil Meriç, Atilla İlhan, Tarihçilerimizden Osman Turan (Merhum Turan hep, “Türkiye’nin  medeniyet davası tarihinin henüz yazılmadığından” bahsetmiştir)   yaşayan  düşünürlerimizden olarak da Atasoy Müftüoğlu ve Yusuf Kaplan sürekli dile getirmişlerdir. Bunların kitaplarında,  özetle ve genelde  olarak “Türkiye’nin Batılılaşma davası”,  “Türkiye’nin batışı” davası olarak gösterilmiştir. Türkiye’nin yeni baştan, hem kendisi ve hem de  insanlığın kuruluşu için “yeni bir medeniyet sentezi ve  hamsesi yapmak” uğrunda bunların kitapları okunmalı, tavsiyeleri dikkate  alınmalı, politikacılara yol gösterici olmalıdır.  

            “İhtilallerin Kanunları” na aykırı oluşu: Tarihte bir milletin dili ve onu “teknik” olarak onu taşına alfabesi, “süreklilik” arz ettiği için , bunların  inkılaplar, ihtilaller veya devrimlerle “pat”  diye değiştirilemeyeceği  dikkate alınarak, tarihte yapılan hiçbir ihtilal veya  inkılapta, toplumların neredeyse  her şeni yılanın kabuk değiştirir gibi değiştirilmesine  rağmen alfabe ve yaşayan dillerine  dokunulmamış, buna, “İnkılap veya İhtilal İlmi”ni inceleyen yazarlar ve düşünürler tarafından “İhtilallerin kanunlarından birisi” olarak bakılmıştır. Bu konuda tarihten  bazı örnekler verilecek olunursa, şunlardan bahsedilebilir:

           1-1789  Fransız İhtilali: Adı geçen ihtilal, Fransa’da birçok şeyi tasfiye edip yerlerine yenilerini  koyduğu halde, “Yaşayan Fransızca” denilen  dile hiç dokunulmamış, bu dilin “Burjuva Sınıfı” nın da dili olduğuna dair, “İhtilal Kamu Selamet Komitesi” üyesi  Barrê tarafından  27 Ocak 1794’de şunlardan bahsedilmiştir:  “Demokrasilerde vatandaşları milli dilin cahili olarak bırakmak, vatana ihanet demektir. İnsan Hakları Bildirgesinin dili olmak gibi  bir sonuç ve şeref kazanan Fransızca  bütün Fransızların dili olmalıdır.” ( A. Soboul, 1789 Fransız İhtilali Tarihi, Cem Yayınevi, İstanbul, 1978, s. 977)

          2-Ekim 1917’de Rusya’da Komünist İhtilali: Rusya’da ise, “Komünist İhtilal” in liderleri maziden gelen her şeyi silip süpürdükleri halde Çarlık Rusyası’nın yalnızca dili ve alfabesi Kiril alfabesine  dokunmamışlar,  bunların, “Proletarya Sınıfı” ın da dili ve alfabesi olduğuna yönelik olarak  Komünist Rusya Devlet Başkanı  Josef Stalin şunları yazmıştır: “Dil,  herhangi bir sınıfın   değil,  toplumun bütün sınıflarının dilidir… Marksizm, dilin gelişmesinde  birden  bire patlamaları, var olan dilin birden kaybolup yeni bir dilin birden ortaya çıkmasını   kabul etmez. Dil devrimi için beş altı yıllık bir süre    gülünç derecede  kısadır, bu yüzden yüzyıllara ihtiyaç vardır”  (Josef Stalin,  Marksizm ve Dil, Çev. A. Onursal, İstanbul, 1978,  s. 44 )

       3-Çin’de 1950 Komünist İhtilali:  Erciyes Üniversitesinin Çin Dili ve Edebiyatı bölümü öğretim üyeleri ve öğrencilerinden aldığım bilgilere göre, Çin Komünist İhtilali günlerinde de  Dünyanın en zor okunun ve öğrenilen dili Çin dilinin bile değiştirilmesi cihetine gidilmemiştir. Adı geçen ihtilal 1950’de yapılmış, rejimin Eğitim Bakanı, 1952’de ihtilalin lideri ve devlet başkanı Mao’nun önüne koyduğu bir dosya ile, Çin alfabesinin kaldırılarak  yerine “okuma ve öğrenme kolaylığı” gerekçe gösterilerek Latin alfabesinin getirilmesini teklif etmiştir. Bunu çok kızan Mao, dosyayı işleme koymadan toplantı heyetinin önünde yırtmış atmış, toplumda “süreklilik  arz eden” Çin alfabesinin değiştirilmesinin “büyük  bir hata” olacağından bahsetmiştir.       

          4-İtalya’da Faşist ve Almanya’da Nazizm İhtilalleri: İhtilalci Faşist İtalya’nın ihtilal lideri ve devlet Başkanı Mussolini, alfabeleri zaten kendi alfabeleri olan Latin alfabesi ve dilleri de zaten bütün ilimlerin dünyada “ilim dili” olan Latinceyi kaldırarak, yerlerine başka şeylerin konulamayacağı gerekçesi  ile dil ve alfabe devrimi yapmak yoluna başvurmamıştır. Yalnız, İhtilalci Nazi Almanyası, bizde yapıldığı gibi “kuru-sıkı ve hamasi bir Türk ırkçılığı veya milliyetçiliği” ne benzer  koyu Alman ırkçılığının etkisinde kalan devlet başkanı Adolf Hitler, bir ara alfabe  ve dil devrimi de yapmayı düşünmüş, fakat bunun başarılamayacağını  görünce, bundan vazgeçmiş, bu alanda yaptığı işler çok sınırlı kalmıştır. (Atatürk Yolunda Dil Devrimi, Topluçalışım, 17 – 18 Ocak 1981, Bildiriler Toplu Görüşler, Türk Dil kurumu Yayınları, Ankara, 1981, s. 49 – 50)

          5-Japonya’nın “Batılılaşma örneği”: Bana  merhum Prof. Dr. Oktay  Sinanoğlu’nun   anlattıkları ve kitaplarında da yazdıklarına göre, bu devletin  Paris Büyükelçisi, 1860’lı yıllarda hükümetinden,  Çin alfabesi gibi okunup öğrenilmesi  zor olan  Japon alfabesinin  yerine Latin alfabesinin alınmasını isteyince, devlet ve toplumdan büyük tepki görmüş, bu teklifini yaptıktan birkaç gün sonra evinde ölü bulunmuş, bu ondan “dil intikamı  almak” a yorumlanmıştır.

          Bizde ise, “Anadolu veya Türk İhtilali” denilen ortamda, 1928 ‘de yapılan “Harf İnkılabı” yla, kullandığımız  Arap alfabesinin yerine Latin alfabesinin getirilmesi   yanında, 1932’de yapılmaya başlanan “Dil Devrimi” yle ise, sanki  dünyada saf bir dil varmış gibi, dilimizde 1000 yıldan beri konuştuğumuz ve yazdığımız bütün Arapça ve Farsça kelimelerin atılmaya çalışılması, hem “Millet Gerçeği” ve hem de “İhtilallerin Kanunları” na uymamıştır. Bunlar için yapanları tarafından, “Birer maziden koparmak ve toplumuzu  tam bir Batı toplumu haline getirmek” emeliyle yapıldığına dair gerekçeler gösterilmesi de milletimizin  geçmişi ile geleceği arasındaki  köprüleri tamamen yıkmaya yönelik olduğu için, “Geçmişleri  ile gelecekleri  arasında köprüleri  kuramayan milletlerin  geleceği olamaz”  hükmünün bilerek veya bilmeyerek  işlerlik kazandırılması  milletimizin  aleyhine olmuş, bu olup bitenler,  halen içinde yaşamaya deva m ettiğimiz büyük bir  kültür ve medeniyet buhranı” na sebep olmuştur.  

        “Harf İnkılabı”  yapılsa bile, okullara “seçmeli Osmanlıca Dersleri” konulmak ve 1000 yıllık geçmişimizin klasikleri önemleri sırasına göre yeni alfabeye hızla kazandırılarak geçmişle köprüler kurulabilirdi. Bu yapılmamıştır.

     Ayrıca, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Cevat Emre, İsmail Habip Sevük, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun yazdıklarına göre, Atatürk, dilde yüzde yüz tasfiyeciliğe  yönelik “uydurukça dil” in denendikten sonra tutmayacağını görerek, 1936’dan itibaren bundan vazgeçtiği halde, Cumhurbaşkanı İnönü’nün “Atatürk’ün tamamlayamadığı Dil Devrimini ben tamamlayacağım” emeliyle “uydurukça dil” e tekrar dönmesi ve bu uğurda “Türkçenin anasını ağlatan” unvanıyla  anılan Nurullah  Ataç’ı görevlendirmesi,  “Yaşayan Türkçemiz” in sürekliliği için iyi olmamıştır. Ataç’ın getirmeye çalıştığı  “sun’i dil” den    hiç kimse bir şey anlamadığı halde, Vâlâ Nurettin’in tabiriyle bu dile,  “Ataçça”, Atilla İlhan’ın ifadesiyle “Devrimciler Lehçesi veya Dili’, Cevdet Kudret’in tanımlamasıyla “Aydınlar Dili” vb. denilmiştir. Bu “büyük dil buhranı”, akabinde “büyük kültür buhranı” nı da beraberinde getirerek, genç nesillerimizin mazisi, geçmişinden koparılmasına  yol açmıştır. Bu hengamede  Türkiye,  tarihte olup bitenlere  bakılacak olunursa “celladına aşık olmak” kabilinden, içimizde Batı medeniyeti  ülkelerinin askerlerinin işgali altında olmasa bile,  “zihnen onların işgali” altına  girdiği için bir nevi “kendi  kendisini sömürgeleştiren ülke” ” görünümünde  kendisinden beklenen atılımları yapamamış, Cumhuriyetin ilanının 98’iunci  yıl dönümünde bile, bu süre içinde birçok emsalleri “süper güç” oldukları halde,  kendisinin  bölgesinde ve dünyada “süper güç” olamaması  büyük ölçüde bundan kaynaklanmıştır.   10 Temmuz 2021

                                                                                                                           Süleyman KOCABAŞ
                                                                                                                kocabassuleyman@gmail.com

 

Bu haber toplam 217 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim