• İstanbul 14 °C
  • Ankara 21 °C

Süleyman Kocabaş: Tarih ve Günümüz Penceresinden

Süleyman Kocabaş: Tarih ve Günümüz Penceresinden
Tarihten Günümüze İki Kimlikli ve Çifte Standartlı Bir Millet Haline Gelişimiz Türk Lirası – Amerikan Doları İkileminde Yaşananlar

Aziz dostlar, bu yazımızda sizlere tarih ve günümüz penceresinden bakarak bir harmanlama yapmak suretiyle dünden bugüne devasa problemlerimizden olarak hayatımızın  “İKİ KİMLİKLİ”  veya “ÇİFTE STANDARTLI”  oluşunu dili getireceğiz, yazacağız.

        Bu yazımızı sizlere bu sefer “sabrınızı taşırmamak” için geleneğimde olduğu halde 8-10 sayfalık uzun değil kısanın kısasa veya özetin özeti olarak yazacağım.

                                       İki Kimlikli ve Çifte Standartlı Oluş Sürecimizin Başlaması      

        Modern Batı Medeniyetinin üzerimizde olan devasa etkilerinden olarak,  kendi Türk –İslam Medeniyetimizle adı geçen medeniyet arasında, bunlardan hangisine dahil olacağımız “MEDENİYET TERCİHİ” i davamız,  Osmanlı’nın Tanzimat döneminde (1839- 1876)  gündeme “devlet politikası” ve “toplum problemleri” olarak gelince,  Batı Medeniyeti’ ni tamamen “TAKLİT” mi edeceğiz veya iki medeniyet arasında “TELİF” mi, yoksa bir “SENTEZLEME” mi yapılacaklarına yönelik 183 yıllık (1839 – 2022)    “Medeniyet Tarihi Devasa Tarihimizi henüz layıkıyla yazamadığımız, devasa TARİHİ MEDENİYET DAVAMIZ’ ı hâlâ çözemediğimiz” için yaklaşık 200 yıldan beridir hep  “BOCALIYORUZ”.

       Birkaç bölümlük dizi yazı şekline anlatacağımız 2022 yılı itibariyle de hayatımızın her alanında artık gözle iyice görülür hale gelen Türk Milletimizin, özellikle de “Modern Batı Medeniyetinin devasa etkilerinde kalmışlık” tan ileri gelen   “İKİ KİMLİKLİ”  ve “ÇİFTE STANDARTLI” hale gelişini ve bunun nereye varacağını “BİLİMSEL TAHLİLER” le anlatacağız. Girişte vurguladığımız gibi,  anlattıklarımız, bir makalenin boyutlarını aşacak veya aşmayacaktır. Aşsa da aşmazsa da benin siz sayın okuyucularımdan isteğim, büyük bir sabır ve metanet örneği sergileyerek bunları sonuna kadar okumanızdır. Zira insanlar ve toplumları, büyük atılımlar ve başarılara götürecek sırlar, ipuçları, başarılı olmanın anahtarları vb. teferruatlarda, uzunlukların içinde gizlidir.  “Gelişmişlik” anlamında, adı üzerinde “kısa kısa” kalır,  uzunluk, “daha gelişmişlik ve zenginliği” ifade eder.

       Bu konu başlığımızdan olarak çok “güncel” olması sebebiyle aşağıdaki konuyu işleyeceğiz.  

                                                 Parada İki Kimlikli ve Çifte Standartlı Hale Gelişimiz      

           Aziz dostlar, inanın, böyle bir dizi yazıyı yazmak hiç aklımda yoktu. Bunu yazmamda bana “doping ve motivasyon” yaptıran,  Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Ocak 2022’de yaptığı bir konuşmada sarf ettiği “çifte para” sözü oldu. “İhracatçılar hariç herkes alışverişini dolar yerine Türk parasıyla yapmalı, çifte para kullanmaktan  vazgeçmeli, Türk parasını ön plana  çıkarmalıyız. Yastık altındakileri ekonomiyi kazandırmalıyız, yakında bununla ilgili bir yasal düzenleme yapacağız”  demesi oldu.   Kendisine muhalefet partilerinden sert eleştiriler geldi. Bunlardan olarak, “Türkiye şikayetçi olduğun çift para kullanımına bir gecede gelmedi. 20 yıllık iktidarın süresince bunu bu hale sen getirdin; oto yolları, köprüleri, tünelleri, hava limanları, şehir hastanelerini  vb. sen hep dolar üzerinden ihaleye verdin, bütün ödemelerini dolar üzerinden  sen yapmadın mı? Dövize-Dolara endeksli mevduat hesabı açmak demek ne demektir? Bu da bir çeşit  “cifte kullanımlı bir para sistemi” değil midir? Dolarım üstünlüğünü  Türk parasına tercih etmek demek değil midir? Senin de  dolarların, altınladır vardır; önce bunları sen bozdur, Türk parasına çevir.”

    

        Konumuzla ilgili olarak  muhalefetin bu  değerlendirmeleri haklıdır.   “Türk pasının önce çifte   para ve belki de giderek yerini dolara bırakma süreci” diyebileceğimiz olay da yalnızca Sayın Erdoğan’ın şahsı ve yönetiminde   başlamış bir olay değildir

                                        Amerika Demek  Dolar, Silah ve Filim Demektir

          İlimler veya bilimler  tarihinde  adını “SÜPER GÜÇLER SOSYOLOJİSİ”  diyebileceğimiz bir “ilim -bilim dalı” da olsa gerektir. Ve de vardır.

        Günümüz dünyasına,  az veya çok  “zayıflama ve devrini doldurma süreci” ne girmişse de hâlâ “birinci süper güç” olarak damgasını vurmaya devam eden Amerika Birleşik Devletleri (kısaca Amerika)  nın bu halinin “Süper Güçler Sosyolojisi” nden  olarak  bir değerlendirmeye tabi tutulursa, bu süper güç oluşunu şu üç esas yapılandırma üzeri kurmuş olduğu görülür:   “Dolar, silah ve filim”.     

          Bu, sadece bu satırların  yazarı benim  değil, bütün konu uzmanları ve tarihçilerin  görüşüdür. Yani anlayacağınız, maddeler halinde bir  “açılım” dan olarak:  

       1-Dolar: “Amerikan Ekonomik Emperyalizmi” nin,

       2-Silah: “Amerikan Askeri Emperyalizmi” nin

       3-Filim: “Amerikan Kültür Emperyalizmi” nin

      Adları ve simgeleridir.

Amerika’nın Dolar veya  Ekonomik  Emperyalizmi  

           Konumuz itibariyle, burada üzerinde “okuma sabırsızlığınız” ı yenmek için makalemizi kısanın da  kısası veya  özetin de özeti olanak yazmaktan yalnızca “Amerika’nın  Dolar veya Ekonomik Emperyalizmi” üzerinde  duracağız.

          Zaten hepiniz biliyorsunuzdur, bir millet tarihinde bağımsız bir devlet kurdu mu, bunun toplumuna ve dünyaya “bir göstergesi” veya “adresi” olarak yaptığı ilk iki iş, devletinin semalarına tasarlayıp bastırdığı  “ milli bayrağı” nı çekmek ve matbaada  kendisine  özgü “milli parası” nı bastırıp  toplumuna ve dünyaya, “ekonomide bir değişim aracı”  olarak “tedavüle çıkarmaktan” olarak salıverir.  

         Tarihte ve günümüzde “Dünya’nın birinci süper gücü millet ve devlet olmak” bu  “MİLLİ EMEL – MİLLİ MİSYON” a soyunmuş olanların, bu halini belirleyen ve varlığına sebep olan onun, diğer milletler –devletlerden  çok farklı olarak büyük ekonomik ve silahlanma gücü gibi iki faktör belirler. Bu hale gelmiş bir devlete,  kendisi, “Süper Devletler Sosyolojisi” nin terimlerinden olarak  “büyük gelişmişlik halinde olan devlet” denildiği  halde   “gelişmemiş  veya az gelişmiş ülkeler” denilen  dünyanın bütün diğer devletlerini  hakimiyeti veya  nüfuzuna alınca, “Dünyanın birinci süper gücü SÜPER DÜNYA DEVLETİ” haline gelmiş devlet demektir.

      Adı üzerinde “Devlet olmak” ın iki şartından birisi, “milli parası” olmaktı. Bunu kıyasla tabii ki, “Süper Dünya Devleti” olmanın da “ilk göstergesi” kendi milli parasını “DÜNYA DEVLETİ” ve ona bağlı devletler göstergesinden olarak “DÜNYA’NIN  RESERVE PARASI” adı altında bir nevi “DÜNYA PARASI” haline getirmesi geleneğinden olarak Amerika da II. Dünya Harbinden sonra kendisini “DÜNYA’NIN BİRİNCİ SÜPER GÜCÜ AMERİKAN DEVLETİ” haline getirdikten sonra, kendi “MİLLİ PARASI DOLAR” ı  da “Süper Güçlerin Sosyolojisi” ndan olarak hem kendi “MİLLİ PARASI “ ve hem de “DÜNYA PARASI” halini getirecekti. Kendisinden önce yıkılma sürecine giren  birinci süper güç  İngiltere de milli  parası “STERLİN” i  “Dünya Parası” haline getirerek hakimiyet ve nüfuzun sürdürmemiş  miydi?

Türkiye’nin Amerika’nın  “Yeni Birinci Dünya Düzeni” ne Dizaynı

       19’uncu asrın ortaları ve 20’inci asrın ilk çeyreğinde    “Azgelişmiş Devletler” yapılandırılmasından olarak anlatılan Osmanlı Devleti de bu özeliği sebebiyle  “İNGİLİZ EMPERYALİZMİNİN BİRİNCİ YENİ DÜNYA DÜZENİNE DİZAYN” için denilerek, bunun tezahürleri kendisini  17 Ağustos 1838 – 30 Ekim 1918 zaman diliminde ve I. Dünya   Harbinden  sonra gelen yeni konjonktürel konsepte ise, İngiltere’nin bu sefer de “İKİNCİ YENİ DÜNYA DÜZENİ” ne de 30 Ekim 1918 – 19 Mayıs 1945 zaman diliminde  dizayn edilmiş, Osmanlı’yı bu iki dizayn hali yıkmış, TC Devletini de “güdük” bırakmanın ilk merhalesi de bu ikinci  dizayn hali olmuştu.

        Dünyanın  birinci süper gücü olan İngiltere,  II. Dünya Harbi içinde iyice zayıflayıp halden düşmeye  başlayınca, süper güç oluş rolü ve yapılanmasını, Anglo – Sakson (İngiliz –Amerikan Bileşkesi) geleneğinden gelen “İKİZ KARDEŞİ” denilen Amerika’ya  kendi eliyle teslim etti.

   Artık bundan böyle T. C. Devleti de, İngiltere nezdinde olduğu   gibi onun iki dünya düzenine benzerlikten olarak, “DÜNYANIN BİRİNCİ SÜPER GÜCÜ AMERİKA” nın ortaya çıkacak olan iki yeni dünya düzenine dizaynın tezahürlerinden olarak,  birincisi 19 Mayıs 1945 –  17 Ocak 1990 zaman diliminde yaşanan “BİRİNCİ AMERİKAN DÜNYA DÜZENİ” ne ikincisi ise “YENİ VEYA İKİNCİ  AMERİKAN DÜNYA DÜZENİ” ne  dizayndan olarak 17 Ocak 1990’dan günümüzde  de devam eden (17 Ocak 1990 - …..) “İkinci Yeni Dünya Düzeni” ne dizayn edilecek ve buna ana hatlarıyla “Büyük Ortadoğu Projesi” (BOP) damgasını vuracaktır. Bizde, 2013’e kadar, “BOP’un eş başkanı  benim” diyen Başbakan  Sayın Erdoğan olacaktır ama, daha sonra “Beni aldattılar” kabilinden  BOP’un  eş başkanıyım demekten vaz geçecekti.r

           Fazla uzatmadan hemen belirtelim ki,  T. C. Devleti, kuruluşunun  100’üncü (1923 – 2023)  zaman diliminde bile,  kendi emsalleri hem de bir kere değil iki kere (örneğin Almanya ve Japonya) bunlar bölgelerinde ve dünyada süper güç hale geldikleri halde,  kendisinin de bölgesinde ve dünyada süper güç olamamasının en önemli sebeplerinden birisi de işte adı geçen bu iki yeni dünya düzenine dizaynda aranmalıdır.

                                                 Türkiye’nin   “EMPERYALİZMİ” ne Teslim Oluşu

          Türkiye’nin birinci ve ikinci olarak Amerika’nın yeni dünya düzenlerine dizaynı demek, çok sayıda emsallerine benzeyen diğer gelişmiş veya azgelişmiş ülkeler ve devletlerine benzerlikten olarak, Amerika’nın kurmaya başladığı “Dolar Emperyalizmi” ne kendisini de kendi eliyle teslim etmesi  sonucu, sanki bu da onu  bir nevi “Osmanlı’nın çöküş örneği” ne benzer,  önce geri kalmışlığı veya azgelişmişliğinin devamından olarak belki de kendisini “çöküş süreci” ne taşıyabilecek özellikler gösteriyordu. Bu süreç, süper güç Amerika’nın  Türkiye’de de  devasa boyutlara ulaşan “Silah ve Kültür Emperyalizmleri” nin izahını, makalemizin boyutlarını çok aşacağından izahını bir yana bırakalım, Türkiye’nin de  Amerika’nın “DÜNYA’NIN RESERVE PARASI DOLAR”  ın bu statüsünü kendisinin de kabullendiği halde, 1947 – 2022 zaman diliminde  “DOLAR –FAİZ – ENFLASYON”  birbirine bağımlı  yapılanmasından olarak  Türk ekonomisini “güdük” bırakmaya devam veya “yok etmek” e yönelik, “DOLAR KUR AYARLAMALARI” veya “yıkımlarından” olarak neredeyse  Türkiye’de darbelerin her 10 yılda bir yapıldığı  askeri darbeler (Bunlar da Amerikan –CIA –NATO  sebeplerinden  olarak ülkemizi onlara yeni yeni dizayn etmek için) gibi şu “ALTI EKONOMİYİ DOLAR DARBESİ” yapılmıştı:

        1-1947de ilk “Dolar Darbesi”: Bunun özelliği, ülkemizde “Dolar Emperyalizmi” nin başlangıcı, milat başından olarak da, ,  ABD- Komünist Rusya  arasında yapılan danışıklı  ve dünyayı paylaşımlı (1945’de Yalta’da yapılan üçlü (Amerika- Rusya –İngiltere) nüfuz bölgelerine göre paylaşım antlaşması)  Türkiye’nin  Amerika’nın hakimiyet ve nüfuzu bölgesi olarak kabul edilmesi sonucu, onun “sahte ve kurgulanmış bir Komünist Rusya tehdidi” sonucu, “bundan kurtulmak için” denilerek Komünist Rusya tarafından da “Amerika’nın kucağına atılması ” nın tam başlangıcı  işte  bu 1947 tarihi olmuştu.

        1947 tarihi ayını zamanda, Türkiye ile Amerika arasında imzalanan “ilk ticaret antlaşması” nın  tarihi olması  idi. Tarihin tekerrürü açısında bu, 1838 Osmanlı –İngiliz Ticaret Antlaşmasına neredeyse tıpa tıp benziyordu. Bu antlaşma, Osmanlı’yı nasıl ki “Yarı Sömürge  Ülke” haline getirip, onun yıkılışında büyük rolü olacaksa, 1947 Antlaşması da günümüz  Türkiye’sini bir çeşit “yarı sömürge statüsü” de tutmaktan olarak “güdük” bıkacaktı. Bu antlaşma ile Amerika ülkemizi artık “DOLAR EMPERYALİZMİ” olarak giriyordu. Çünkü, bununla Türkiye de artık tam anlamıyla Amerikan Doları’nı “DÜNYA’NIN RESERVE PARASI” olarak kabul etmiş, ekonomisini ona endekslemiş bulunuyordu. Bunun tezahürlerinden olarak  Cumhuriyet tarihinde Türk lirası  Dolar karşısında devalüasyona  uğradı. Cumhuriyetin ilanından beri 2 lira olan Doların değeri birkaç lira  artırıldı. Bu, kamuoyundan tepki aldı. “Toplumumuzu bir günde yarı yarıya fakirleşti” denildi.

        2-Esasında “Dolara bağımlı olarak gelen” denilen, “ekonomik darboğazları” aşmaktan olarak 1958’de Başbakan Adnan Menderes hükümeti tarafından Doların Türk parası karşısındaki değerini ikinci defa artırıldı. Bunun ardından da yine “bir gecede yarı yarıya fakirleştik” denildi.

      Burada anti parantez bir notumuz: “Zaten ‘Amerikan Kapitalist Emperyalizminin kuruluşları’ denilen Uluslararası Para Fonu (İMF), Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü vb. gibi kuruluşlar  tarafından dikte edilen bu “1958 Stabilizasyon  Anlaşması” sivil hükümetlerce uygulanamaz” denilerek, bunların ancak “askeri bir rejim” yapılanmasında  uygulanabileceğine  de vurgu yapılarak, bunu temine  yönelik 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesinin yapılması bir tesadüfün  eseri  olmasa gerektir. Zaten, yine “bunları uygulamak için”  de denilerek 1969 ve 1980 “yeni ekonomik kararları” nın da darbelerden olarak 12 Mart 1971 ve 12 Eylül Askeri  Darbelerine  sebep olduğu da gün gibi ortadadır. Görülüyor  ki ana görevi, “Türkiye’yi emperyalist işgallerden  korumak” olan Türk Silahlı Kuvvetleri de bu işe âlet edilerek, ülkemize “DOLAR İMPERYALİZMİ” nin  yerleştirilmesinde iç unsurlardan birisi olarak kullanılacaktır.   Bu da herhalde Amerika’nın “ASKERİ EMPERYALİZME” nin bir diğer “iç tezahürü” olarak da değerlendirilebilir.  

      3-Üçüncü devalüasyon 1969’da Başbakan Süleyman  Demirel Hükümeti tarafından yapıldı. Yine,  Türk parasının değerinin Dolar karşısında  düşmesi sebebiyle  “Yarı yarıya fakirleştik” denildi.

      4-Döndüncü devalüasyon, yine Başbakan Demirel zamanında, bunun “mimarlarından ” denilen Devlet Planlama Teşkilatı Başkanı  Turgut Özal’ın da buna “büyük katkısı” olduğu halde, 24 Ocak 1980’ de yapıldı. Bu, ekonomimize Dolar bazında “en büyük darbe” yi vurduğundan  “ekonomimizi  büyük yangın sardı” teşhisi konulmuştur.

       5-Başbakan Özal döneminde (1983 – 1993),  yalnızca Merkez Bankası’nın kasalarında  bulunması  gereken  ve kur ayarlamaları  da  yalnızca  adı geçen bankanın inhisarında  olduğu halde, bunlardan vazgeçilerek Dolar alım satımının  ve kur ayarlamasının serbest bırakılması da “DOLAR EMPERYALİZMİ”  hakimiyetini Özal döneminde zirveye taşıdı.  İşte Türk lirasının Doların yanında sanki “İKİNCİ PARAMIZ” imiş gibi muamele görmesi süreci böyle başladı. Bunu, aşağıda göreceğimiz üzere  daha büyük boyutlarıyla  Ocak 2022’de yeniden dillendirir  hale geleceğiz.

        Başbakan  Özal’ın kendi döneminde,  “Türkiye  Ekonomisini Küresel Sermaye ve Serbest Piyasa Ekonomisi ve Özelleştirmeye Adaptasyon Kararları ve Operasyonları” da büyük ekonomik buhranımızın  diğer bir cabası oldu.

         7-6’ıncı  dolar yapılanması: Bu  yapılanma Başbakan Bülent Ecevit zamanında  2001 Mart’ında yaşandı. Özal döneminden beri  gelip biriken “devasa ve bir türlü çözülemeyen sebeplerden” denilerek, “Türkiye ekonomisinin dibe vurması” sonuçlarından olarak da, Başbakan Ecevit, “Ekonomiyi düzeltmek için dışarıdan, ülke haricinden bir kurtarıcı  çağırmak” cümlesinden olarak Amerika’daki Dünya Bankası Başkan Yardımcısı, Kemal Derviş’ i çağırdı. Herhalde Amerika, onu da ekonomimizi kendi ekonomik emellerine  dizaynı  etmesi için gönderdi veya   Ecevit’e telkin etti.  Onu “Ekonomiden Sorumlu  Başbakan Yardımcısı” olarak atamasının ardından yaptığı ilk iş, Doları 6.5 liradan 14.5 liraya çıkarmak oldu. Bununla da bir geçede iki katından  fazla fakirleştik.

       Görülüyor ki, “Dolar Emperyalizmi” nin sebeplerinden  olarak  1947’den beri tam üst üste 7 defa fakirleşmişiz.  Fakirleşe fakirleşe milletimizin iflahı kesilmiş, dermanı  tükenmiş,  ülkemiz “AMERİKAN –NATO TESİRLİ” olarak bölgesinde “güdük” kalmış, süper güç  olamamış, onların bölgeye ve dünyayı hakimiyeti için bölgesinde devamlı “zayıf” bırakılmıştır.

         8-Başbakan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dönemi  (3 Kasım 2002-  …….): Bu bahsi, makalemizde haddi aştığımız    için fazla uzatmayacağım.  Sayın Erdoğan’ın siyasetindeki bütün iddiası; ana hatlarıyla  “Türk Milletinin tarihi misyonu ve ‘genetik kodları’ na  da dönmek” ten olarak, onu süper güçlerin eteğine yapışma geleneğinden de kurtarmaya yönelik,  “Türkiye’yi bölgesinde ve dünyada süper güç yapmak” idi. Bu uğurda, ortalama 2015’e kadar “Doları disipline etmek ve IMF’ye olan bütün borçları ödemekten” de  az – çok bir mesafe alındı.  Ama, ne oldu, nasıl olduysa,  “olumsuzlukların art arda  sıralanması” ya başlanmasıyla birlikte,   adı geçen tarihte bir “milat başı” veya “kırılma noktası” ortaya çıktı. Bu “kırılma” halinin  tam bir “kırılmanın dökülmeye başlaması”,   20 Aralık 2021 ve 20 Ocak 2022’de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın yeni açıklamalarıyla kendisini gösterdi.

      20 Aralık’ta  “DOLAR EMPERYALİZMİ” nin zirve yaptığı görüldü.  1947’den beri  Türk lirası tarihinde  en yüksek değer  kaybına uğrayarak 1 Dolar karşısında  18 lirayı geçti.  “Türk lirasını yeniden değerlendirmek için” derilerek “20 Aralık 2021 Yeni Ekonomik Kararlar” uygulanmaya başlandı.  Bunun esasını, “Dolara –dövize endeksli mevduat hesabı” açmak, herkesin  dolar cinsinden bankalara yatırdıkları mevduatlarını Türk parasına çevirerek yatırmaları halinde, eğer dolar yükselmeye devam eder, Türk parası değer kaybederse, bundan doğacak zararın Merkez Bankası tarafından mevduat sahiplerine ödeneceği teşkil ediyordu. İşin esasını bakılırsa, bir “garip uygulama” denilen bu uygulama  1970’ yıllar  ve  Özal döneminde  1987’de de yapılmış, fakat tutmamıştı. Bunu “tutturmak” a  yönelik amaç taşıyan   Sayın Erdoğan  ikinci açıklamasını 20 Ocak 2022’de yapmış,   makalemizin başlarında  bahsettiğimiz üzere bunun esası,  ihracatçılar  hariç,  herkesin alışverişini Türk parasıyla yaparak,    “çift para” yapılanmasının terk edilmesi isteği olmuştu.

        “Çift para” demek, makalemize de bir “dizi yazı” olarak konu olduğu halde, hayatımızın her alanında olduğu gibi paramız konusunda  da toplumumuzun  “iki kimlikli” veya “çifte standartlı” hale gelmesinin    resmi ağızlardan da “belgelendirilmesi” anlamına geliyordu.

      Yukarıda kısaca  bahsettiğimiz üzere biraz detaylandıralım:  Bir millet, bağımsız devletini kurunca, bunun bir “göstergesi veya ona  bir “adres” vermekten olarak,  öncelikle  ve başlıca “iki simge veya işaret” gösterisinde bulunur. Bunlarda birisi  semalarına “milli  bayrak” çekmek  ve  ekonomide tedavülde kullanılması  için “milli para” basmak olur. Bizim de bir  bağımsız devletimiz olarak çok şükür semalarımızda  ay yıldızlı ve rengini  kendisinin kurucusu olan şehitlerimizin  kanlarından  alan al bayrağımız semalarımızda dalgalanmaya devam ediyor. Allah daim etsin.

         Ama, lakin, fakat,  ikinci olarak “milli paramız” ın  içine düştüğü büyük buhran karşısında çok sıkıntılıyız. “Tam bağımsız” bir devletin parası, hem kendisini  “güdük” bırakmaya soyunmuş ve belki de  onu “yok etmek” i milli emeli haline getirmiş bir milletin (Amerika’nın) kendi bağımsızlığının simgesi milli parası  Doları karşısında paramızın, insanlarımız nezdinde  ondan “düşük” görülerek, “aşağılık” olarak da görülmesi sonucu, onun yerine  Doları kullanmaya başlaması karşısında,   halihazır kurulu devletimize “tam bağımsız devlet” olarak bakabilir miyiz bunun cevabını siz okuyucularımın  taktirlerine  bırakıyorum. “Allah paramızı ‘Dolar Emperyalizmi’ nin ‘eli veya yarı esaretinden kurtarsın ‘ ” diye de dua ediyorum.

     200 yılı aşkın bir süreyle, “toplumsal çözülme” olumsuzluklarını yaşamaya devam ettiğimiz günümüz ortamında,  “çifte kimlikli  para hastalığı” nın “20 Aralık 2021 Yeni Ekonomik Kararları” yla aşılıp aşılmayacağını zaman gösterecektir.  Dileğimiz her şeyin iyiye gitmesidir. 25 Ocak 2022

                                                             Bu Bölümün Sonu

Bu haber toplam 409 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim