• İstanbul 18 °C
  • Ankara 18 °C

Süleyman Kocabaş: Tarihimize Düşen Kara Leke

Süleyman Kocabaş: Tarihimize Düşen Kara Leke
Jön Türklerin İngiliz Sömürgecilik Savaşı Zaferini Kutlamaları ve İngiliz Ordusuna Gönüllü Yazılmak İstekleri

                                     TARİHİMİZLE HESAPLAŞMAK BELGELERİ II

       Aziz  dostlar!... Bu günkü köşe yazımızda sizlere “Tarih Penceresi” nden bakarak sesleneceğiz. “Tarihimizle  Hesaplaşmak” a yönelik verdiğimiz tarih belgelerinin yorumlarını tamamen sizlere bırakacağız. Şimdiye kadar bilmediklerinizi öğrenmeye yönelik olarak büyük bir dikkat, ilgi ve heyecanla okuyacağınıza inanıyorum!...

                                               Kısa Ansiklopedik Bilgiler

      Transuval, Afrika kıtasının en güney ucundaki  “Ümit Burnu” nda yer alan bugünkü bağısız Güney Afrika Cumhuriyetinin eski adıdır. Burada, 1885’de dünyanın en zengin altın yatakları keşfedilmişti. Bunlar, dünyanın en büyük sömürgeci ve yayılmacı süper gücü - devleti İngiltere’nin iştahını iyice  kabartmış,  bunlara “cebren ve hileyle” sahip olmak  için harekete geçmişti. O zamanların dünyada tek süper gücü, “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” sıfatıyla anılan   kıta Avrupası’nda ada devleti merkezli bu “Haydut Devlet” İngiltere, ülkesine 7 bin mil (yaklaşık 11 bin kilometre) uzakta  buraya,  1895’de 500 bin kişilik ordu sevk etmişti.   Transuval’a yerleşik Boerlerin Kralı  Krüger’in 80 bin mevcutlu  ordusu, savaşın başlangıcında başarılı olduysa da en sonunda  19 Kasım 1899’da İngilizler karşısında mağlup olmuş, zaferi  İngilizler  kazanmıştı.    Ardından  13 Mayıs 1902’de imzalanan Vereeinnig Antlaşmasıyla  Kral ülkesinin İngiltere’nin sömürge eyaleti  haline getirilmesini kabul etmek zorunda kalmıştı.

          Boerler –İngilizler savaşı çok kanlı cereyan etmiş, İngilizlerin  sivil halka bile yapmadıkları  vahşet kalmamıştı.  Bunun  vahşiliklerinden bir anlatım:     

        “Boerler ve Afrikalıların  çiftlikleri ayrım gözetilmeksizin yakılıp yıkıldı, kırsal kesimlerden yaşayan Boerler yakalanarak  toplama kamplarına kapatıldılar. Kamplarda tutulan kadın ve çocukların  yaşam koşulları uluslararası düzeyde büyük tepki topladı. Kötü yönetimden ve   sağlık koşullarına özen gösterilmeyen kamplarda  20 bini aşkın insan öldü.” ( AnaBitannica Ansiklopedisi,  “Güney Afrika Savaşı” Maddesi, C. 10, İstanbul, 1987, s. 183) 

 

 İngiliz Zaferini Kutlamak İçin İngiliz Büyükelçiliğine Giden Jön Türkler  Kimlerdi?

 

         Bu cümleden olarak Jön Türklerden Ahmet Bedevi (Kuran) bunların arasında kendisi de olduğu halde, hatırlarında görgü tanığı olarak şunları yazar: “İngiltere’nin Transuval’da başardığı zaferi tebrik zımnında (amacıyla)  bazı münevverler (aydınlar) 19 Kasım 1899’da İngiliz Kraliçesine (Kraliçe Viktorya’ya)  bir telgraf çekmek istemişlerdir. Bu hususta söz birliği eden gençler, üç gruba ayrılmış ve muhtelif saatlerde İngiliz Büyükelçiliğine gitmişlerdi. Ubeydullah Efendi’nin riyaset (başkanlık) ettiği birinci grupta Bağdat Mebusu Zehavi Zade Cemil Efendi, Âyan’dan (Senatoda senatör) Hamid Zührevi Efendi ve Sivas Mebusu Şükrü Efendi bulunuyordu. Şair Hüseyin Siret Bey’in temsil ettiği grupta, İngiliz Rıfat Bey, Mithat Kemal (Kuntay) Bey, bahriye doktorlarından Hüsnü Paşazade Hüsamettin Bey vardı. İsmail Safa (Peyami Safa’nın babası)  grubu  Nazım Paşa ve İsmail Hakkı Bey, Ziya Molla vesaireden mürekkepti. ” ( Ahmet Bedevi Kuran, Osmanlı İmparatorluğunda İnkılap Hareketleri ve Milli Mücadele, Çeltüt Matbaası, İstanbul, 1959, s. 215)

 

Jön Türklerin İngiliz Kraliçesi Vıktorya’ya Çektikleri Kutlama  Telgrafının  Metni

 

     Yine görgü tanıklarından olarak  Jön Türlerden  Ahmet Bedevi’nin hatırlarında, kendisi de bahsettiği grubun içinde bulunduğu halde İsmail Hakkı Bey Grubu tarafından 19 Kasım 1899’da   Kraliçe Victorya’ya  çekilen kutlama telgrafı şöyledir:

 

                     “İngiltere Devlet - i Fahimesi (itibar ve nüfuz sahibi devlet), hürriyet ve adalet gibi iki lazıme-i insaniyet (insanların ihtiyaç duyduğu), pişva-i siyaset ittihazı (birbirine dost insan topluklarının siyasi reisi-başkanı) ile şekrak-ı terakki ve medeniyete haiz-i ehemmiyet olmuş (ileri derecede bir medeniyet kurmuş) bir devlet-i zi-satvet (büyük devlet)          ve şevkettir (büyüktür). Devlet-i müşarün-ileyhanın (adı geçen İngiltere’nin) men-i esaret (esareti yok etme) maksadıyla hürriyet-i beşeriyeyi muhafaza (insanların hürriyetin koruma) yolunda ihtiyar (bir işi yapmak) ettiği fedakarlıklar bütün âlem-i insaniyeti (bütün dünya insanlığını) kendisine medyun-ı şükran ettiği (hoşnut bırakmak, memnun etmek) gibi, bilhassa mensubiyetiyle müttehit (birleşmiş, ittifak etmiş) bulunduğumuz devlet-i ebed-müddet-i saltanat-ı seniyye hakk-ı âlisinden (Osmanlı devleti halkı ve saltanat idaresinden)  asırlardan beri besleye geldiği asar-ı dosti (dostluk işaretleri) ve meveddet (sevme) ve menafi-i celilesi (yüksek menfaatleri)  uğrunda, fiilen ibraz (ortaya koymak) ve ispat (yaptığı ve uyguladığı) ettiği measir -i hayırhah (hayırlı işler) ve muhadenet (dostluk) cihetiyle de ümmet-i  muazzama-i Osmaniyemizi minnettar (iyiliğe karşı teşekkür etmek) ve şükür-güzar (iyi bilme) eylemiştir. Binaenaleyh (bundan dolayı), yine bir maksat -ı  insaniyetperverane (insanseverlik amacıyla) ile müteşebbis (bir işe girişmek)  olduğu şu Transval harbi -i  ahirinden (Transuval harbinin sonucundan)  de şan ve şeref ve kemal - i muvaffakiyetle (tam anlamıyla başarılı olunarak) çıkması temennisiyle, Türkiye namına hissiyat -ı hâlise -i (iyi düşünceli) tebriklerimizin metbu - i mufahhamaları  canib- i sâmisine (size tabi protokol personeline)  arz ve  inbasını (haber verilmesi) zat -ı âliy - i asilânelerinden (nesebinize yakışır yüksek şahsiyetinizden) rica ederiz.  19 Teşrinisani (Kasım)  1899 -7 Teşrinisani 1315”(Ahmet Bedevi Kuran’ın adı geçen kitabı, s. 215)   

Jön Türklerden İsmail Kemal’in  Telgraftan Övgüyle Bahsedişi II. Abdülhamid’in Cezalandırmalarını Anlatışı

 

          “Transuval Harbi ve İngiltere kuvvetlerinin çarpışmalarda verdikleri kayıplar, ülke halkının endişe ve merakla izlediği bir konu olmuştu. Çünkü Sultan’ın (II. Abdülhamid’in) ve onun politikasının peşinden gidenlerin, özellikle Almanya’da tahsil görmüş subayların (Almancı, Alman taraftarı subaylar) saklama ihtiyacı duymadıkları sevinçlere rağmen, halkın büyük çoğunluğu İngiltere’ye karşı içten alâka besliyordu. Birçok samimi vatansever meseleyi benimle konuşmaya ve üzüntülerini ifade etmeye geldiler. Bunun üzerine, Osmanlıların İngiltere’nin hem orduları hem siyasetinin gücüyle  bir asırdan fazla bir süre boyunca her türlü tehlikeden korumak uğrunda  kendileri  için yaptıklarından dolayı İngiliz halkına duydukları minneti ifade etmek  üzere, İngiliz Sefarethanesi’ nde (Büyükelçiliği’ nde) bir gösteri düzenlemeye karar verdik.

    Değişik entelektüel sınıflara mensup on kişi bir heyet oluşturdular ve zamanın İstanbul Sefiri (Büyükelçisi)  Sir Nicolas O’ Conor’u ziyaret ederek ona bir destek mektubu verdiler.  Bunu öğrendiğinde  Sultan (II. Abdülhamid) çileden çıktı ve heyette yer alanlar hakkında işlem başlattı.  Haklarında takibat başlatılanların en başında, Şûra’yı Devlet’te istida (arzuhal) dairesi müdürü olan büyük oğlum Mahmut,  İstanbul’un en asil ailelerinden  bazılarıyla akrabalık bağları olan genç yazar Siret Bey (Şair Hüseyin Siret), sonraki yıllarda Meclis-i Mebusan’da  meslektaşım olan ve kısa süre önce âyân (senatör) iken  diğer birçok Suriyeli şahsiyetle birlikte  Cemal Paşa tarafından idam edilen Suriyeli ulemadan  Hamdi Efendi Zahravî ve yine ulemadan olan, daha sonra mebus olup Jön Türklerin en ateşli  savunucularından biri haline gelen Ubeydullah Efendi yer alıyordu.  Onlar Saray’da bitmek bilmeyen sorgulara maruz kalırken, benim de Yıldız Sarayı’na gitmem istendi. Orada Mabeyinci Faik Bey, bu hadisedeki işbirliğimi itiraf ettirmek için beni sorguya çekti. Hakikati söylemekte ve Sultan’ı, benim, arkadaşlarımın ve hemşerileri adına  İngiliz Sefarethanesi’ ne giden diğerlerinin, Osmanlı İmparatorluğu’ nun  ve Osmanlı Hanedanı’nın dostu Büyük Britanya’nın  bu zor gününde (İngilizler – Boerler Savaşında) onun yanında olduğumuzu  göstermenin vatanperverlik görevimiz olduğunu düşündüğümüzü belirtmekten çekinmedim… Ben bu suçun  ortağı değil tahrikçisiyim ve bunun sonuçlarını kabul etmeye hazırım dedim…

     Sir Nicolas’a  Saray’a gidip, vatandaşlarının bu doğal eyleminden dolayı Zat-ı Şâhâne’ye (II. Abdülhamid’e)  doğrudan şükranlarını ifade etmesinin yeterli olacağı kanaatindeydim.  Fakat Sir Nicolas hiçbir şey yapmadı ve saydığım dört kişinin (yukarıda adları geçenler) dördü de Anadolu’nun ücra kesimlerine sürgün edildiler.

       Bu hadiseden sonra, Sultan’la aramızdaki münasebetler  gittikçe gerildi ve gizli polisin hareketlerimi son derece dikkatle izlediğini farkettim… Olanları görmezlikten gelmem gerekiyordu, fakat Meclis-i  Vükela’nın  söz konusu ‘hükmü’ üzerimde, Demokles’in kılıcı gibi sallanmaya devam etti ve bütün keyfimi kaçırdı, çalışma şevkimi kırdı.” (İsmail Kemal, İsmail Kemal Bey’in Hatıratı,  Çev.  A. İslamoğulları - Rubin Hoxha, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2007, s. 203 – 205)

          

        Bir ara not ve bilgi I: Celal Bayar’ın “Bende Yazdım” hatıra kitabında yazdıklarına göre, İsmail Kemal “Bir İngiliz ajanı” olup İngilizlerin yardımları ve himayesinde “Bağımsız Arnavutluk Devleti” kurmak için çalışmış ve bunu 1912- 13 Balkan Harbinden faydalanarak kurmuş ve bu devletin ilk devlet başkanı olmuştur.

       Bir ara not ve bilgi  II: İsmail Kemal’in “dostumuz” dediği İngiltere, telgrafın çekildiği 1899’da artık “dostumuz” değil “can düşmanımız” dı. 95 yıl (1783 – 1878)  süren “Osmanlı Devletinin toprak bütünlüğünü koruma politikası” nı   13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile birlikte terk etmiş,  o da artık Osmanlı Devletini yıkmaya yönelik sömürgeci ve yayılmacı bir devlet haline gelmişti. “Osmanlının kabir kazıcısı” olmaya yönelik   4 Haziran 1878’de Kıbrıs’ı, 13 Eylül 1882’de Mısır’ı işgal etmiş, 1878 – 1900 zaman dillinde ise, Osmanlıya bağlı  Basra Körfezi Arap Şeyhlik ve Emirlikleri ile “ikili antlaşmalar” imzalayarak Körfez’i Osmanlı hâkimiyetinden çıkararak kendi hâkimiyetine  almıştı. İngiltere, I. Dünya Harbinden sonra da bütün Arap topraklarında hâkimiyetini kurmak suretiyle, “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluğu” nu Osmanlıdan elde ettiği bu “kazanımları” yla tamamlayacaktır.

        Bir ara not ve bilgi  III: Yine Berlin Antlaşmasından sonra, İngiltere, Balkanlar ve Doğu Anadolu’ da  da bizim lehimize değildi. Sömürgecilik ve yayılmacılıkta en büyük rakibi Rusya’nın milli ideali “Sıçak Denizler” e inmek  emelinin önüne Balkanlar cihetinden set çekmek için Bulgaristan Prensliğinin bağımsızlığı  için çalışıyor, bu uğurda İngiliz büyükelçileri Sultan Abdülhamid’i durmadan sıkıştırıyorlardı.  Sultan onlara  her defasında, “Kalemizin içten fethedilmesine izin vermeyiz” cevabını iletiyordu.

       Doğu Anadolu’da ise, Rusya’nın önüne set çekmek için kendi himayesinde “Bağımsız Ermenistan Devleti” kurmak için var gücüyle  çalışıyordu. Bunun için  günümüzün PKK’sı ve   YPG’si gibi olan Hıncak ve Taşnak isimli  Ermeni Terör Örgütlerini İngiltere  kurmuş ve Doğu Anadolu’da Müslümanları öldürerek devletlerini kursunlar diye bölgeye onları o salıvermişti.  Doğ Anadolu  Ermenileri, eski huzurlarına kavuşmak için kendilerini ziyaret eden Avrupa’ lı gezginlere hep tıpa tıp şunları söylüyorlardı: “Ah! Biz önceleri (İngiltere’den eğitilmiş ve silahlı  Ermeni Komitacıları gelmeden önce)  çok mutlu halktık. Vergilerimizi öder, işimizle gücümüzle uğraşır, huzur ve refah içinde yaşardık. Fakat, Berlin Antlaşması!... İNGİLTERE’ NİN İŞİ KARIŞTIRMASI YOM MU? Eğer, Avrupa bizi rahat bırakırsa iyi bir geleceği sahip olabiliriz... İNGİLİZLER BİZİ TÜRKLERE KARŞI FENA HALDE TAHRİK ETTİLER!.... Yazık!... Memleketimiz harap oldu!...”( George H.  Hepwort,  Throuh  Armania On  Horaback,  E.P. Dutton, New York, 1898 s. 332)

     Zaten Sultan II. Abdülhamid de  İngiltere’ye  bütün bu yıkımlarından dolayı “düşman” olmuş, muhtıralarında  bahsettiği  üzere, “Dünyada  birinci düşmanımız Rusya değil İngiltere oldu” görüşlerine  yer verecektir. (Sultan Abdülhamid, Siyasi Hatıratım, Hareket Yayınları, İstanbul, 1974, s. 145)

 

    İşte, 19 Kasım 1899’ DA Jön Türklerin kendisini “kutlamak” tan da öte “ordusuna gönüllü savaş eri” olarak yazılmak istedikleri İngiltere, 1899 yılının arkası ve önünde  bizi karşı işte böyle “HAİN VE HAYDUT BİR DEVLET”  olmuştu.

 

   

Alman İmparatoru II. Wilhem  Savaşın Başlangıcında Zafer Kazanan Kral Krüger’i Niçin Kutlamıştı?

 

    Bu telgraf, 3 Ocak 1896’da çekilmiş, İngiliz-Alman ilişkilerini kopma noktasına getirmişti.  Neredeyse harp çıkacaktı.

     Bu müşahhas olay bile, sömürgecilik ve yayılmacılıkta Büyük Almanya’nın Büyük  Britanya’ya artık nasıl iyice  rakip haline geldiğini, II. Wilhelm kendisinden  yaklaşık 16  bin kilometre uzaktaki  Boerleri kayırmaktan ziyade, onları kendi sömürgeciliğine almanın vasıtası yapmak istediği gerçeği kendisini göstermekteydi. Yani, açıkçısı Boerler,  iki haydut ve eşkıya devletin “insaniyet namına, medeniyet götürmek adına, hürriyeti getirmek için”  değil, bunların  sömürülerek zenginliklerinin Almaya ve İngiltere’ye taşınması için  verdikleri “rekabet savaşları” olmuştur. “(Boerlere), özellikle, öğütleriyle birlikte birçok silah ve anlaşıldığına göre eğitici olarak da subay gönderen Kayzer II. Guillaume (Wilhelm) kişiliğinde önemli bir koruyucu buldu. Alman emperyalizmi için, zengin Transuval’a yerleşmek konusunda bu büyük bir fırsat olabilirdi.” (Luraghi,  Sömürgecilik Tarihi, s. 241) Adı gecen iki devletin  sömürgecilik rekabeti  mücadeleleri,  Osmanlı Devleti bünyesinde de  bütün şiddetiyle devam ediyordu.

  

 

 Abdülhamid’in Telgraf Çekenleri Tepkisi ve Cezalandırması  Hakkında  Başkatibi Tahsin Paşa’nın  Yazdıkları

   

    “Transuval Muharebesi zamanında idi. Transuvallar (Boerler) milli bir ordu vücuda getirerek İngilizlerle kanlı muharebeye (savaşa) girişmişler ve memleketlerinin hukuk ve hududunu cansiperane müdafaaya koyulmuşlardı. Bu iş hayli devam etmiş ve İngilizler âdeta mağlup duruma düşmüşlerdi. İşittiğimize göre Transuvalların cansiperane cihatları İstanbul’da gizli gizli sevinç tezahürlerine (Bu tezahüratı yapanlar Alman taraftarı Jön Türklerdi)  vesile olurken İsmail Kemal ile o aralık İstanbul’da misafir olarak bulunan bir muallimin (öğretmenin – Atâ Efendi) vuku bulan teşvikatı (kışkırtması)   üzerine 89 kişi bir gün toplanarak birlikte Beyoğlu’ndaki İngiliz Büyükelçiliğine gitmişler ve İngiltere lehine nümayişler (gösteriler)  yapmışlardır. BUNLAR,  İCABINDA İNGİLİZ HİZMETİNE GÖNÜLLÜ OLARAK KAYDA HAZIR OLDUKLARINI DA BÜYÜKELÇİYE SÖYLEMİŞLERDİ.

       Bu garip ve yersiz nümayişi haber alan Abdülhamid, İngiliz siyasetine bu suretle taraftar bir cemaat ve cemiyetin vücudundan çekinerek derhal takibat icrasını emretmiş ve Atâ Efendi isminde olan o muallimle İsmail Kemal Bey’i taht-ı ictinaba (Sultan’ın yanına celp edilme - çağrılma) almıştı. Bilahare (sonradan) işin uzatılması İngilizleri kızdıracağı düşüncesiyle vazgeçti.” (Tahsin Paşa, Abdülhamid ve Yıldız Hatıraları, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, İstanbul, 1933,  s. 229-230)

 

 

 Jön Türklerden Ahmet Bedevi Kuran’ın  da “Cezalandırmalar” Hakkında Yazdıkları

 

 

     “Keyfiyet  (kutlama telgrafı olayı) Saraydan haber alınınca Übeydullah ve Siret Beyler tevkif (tutuklama) edilmiş, ancak İngiliz Büyükelçisinin müdahalesi  üzerine serbest bırakılmışlardır.  Mamafih (bununla beraber) bilahare (sonradan) İsmail Safa (Peyami Safa’nın babası), Übeydullah ve Siret Beyler başka sebepler icat edilerek nefyedilmişlerdi (sürgüne göndermek).  Nazım Paşa aynı felakete uğrayanlardandır. Telgraf işine karıştığı için İsmail Hakkı Bey  de diğer bir vesile ile  Sarayda ve Taşkışla’da istintak (sorguya alınmak) altına alınmış ve askerlikten tartla (çıkarma) Rodos’a nefyedilmiştir.” (Ahmet Bedevi Kuran, adı geçen kitabından, s. 214)

 

    Jön Türklerden Ahmet İhsan’ın  “Bu İşte Aldandık ve Aldatıldık”  Hata İtirafları

 

 

       “Afrika’nın Kap (Transuval’ın bir diğer adı)  Müstemlekesinde (sömürgesinde) Boerler İngilizlere karşı istiklal harbi açmıştı. İngiltere, merkez hükümetinden 7 000 mil (yaklaşık 11 bin kilometre) uzakta çetin bir muharebeyi kabule mecbur olmuştu. Bu onun için bütün müstemleke (sömürgecilik) siyasetinin ruhuydu. Elindeki hesapsız vasıtalarla kendi lehine müthiş bir propaganda açmıştı. İstiklalini arayan Boerlerin  aziz reisi Krüger, cihana âsi ve hain gösterilmişti. Bu siyaset propagandasına İstanbul çabuk inanmıştı. Çünkü Abdülhamid’in zalim idaresinden yanmış olan Türk münevverleri (aydınları)  müstebit (baskı yönetimi kuran) Padişah’ın İngiltere’ye karşı gösterdiği itimatsızlıkları (güvensizlikleri) İngiltere lehine meyil için en doğru alâmet (işaret) olarak kabul etmişlerdi. Âdeta Türk münevverleri derin bir galat-ı rüyete (aldanışa) uğramıştı. Bu aldanışa ben de dahildim. Tekmil (bütünüyle) Edebiyat-ı Cedide ailesi de aynı kanaatte idi. O zaman biz İngiltere’yi dünyanın en hürriyetperver ve en insaniyetli idaresi sayıyorduk... Bu İngiliz muhabbeti (sevgisi) yüzünden Boer Muharebesinde hepimiz birden zavallı Boerlerin aleyhine ve İngilizlerin lehine koşuşuyorduk.

       Buna cihan matbuatının (basınının) propagandası da tesir ediyordu. Çünkü hiçbir gazetede Boerlerin istiklal harbine kalkıştıklarına dair tek kelime bile yoktu. Güya isyan bastırılıyordu. Sade bir vaka olmuştu: O da Aman İmparatoru II. Wilhelm’in Boerlerin reisi Krüger’e çektiği ‘muvaffakiyet temennisi’ telgrafı (3 Ocak 1896 tarihli) idi. II. Wilhelm’in  bu telgrafını da İngiliz propagandası bin türlü teviller (ayrı manaları  çekme) ve şamatalara boğmuştu. Alman İmparatorunun Abdülhamid’le dost geçinmesi, Wilhelm’in iki defa İstanbul’a gelip (1888 ve 1898’de) Padişah’a misafir olması, Türk münevverlerinin  İmparatora fena nazarla bakmasına kâfi idi.

       Hülasa (özetle), Boerlerin istiklal harbinde İngilizler kadar İngiliz taraftarı idik. Bu mübalağalı hislerden istifade emeline düşen birkaç siyaset tellalları (siyaset çığırtkanları) bizimkilere baş olmuşlardı. İngiliz Büyükelçiliğine bir heyetle gidip Büyükelçiye yürekten muvaffakiyet temennileri izhar (gösterme) olunacaktı. Abdülhamid nezdinde, bir ecnebi büyükelçiliğine ve bir büyükelçiye değil, ecnebi tebaasından önemsiz bir adama bile müracaatın ne kadar tehlikeli olduğu o zamanı yaşamış olanlar iyi anlarlar.

     Bu hareket, müthiş bir tehlike idi ve delilikti. Tevfik Fikret’le ikimiz bu fikirde idik. Fakat arkadaşlarımızın çoğu başka türlü düşünüyorlardı. Bu nümayişten (gösteriden)  ne fayda çıkar? Böyle büyük tehlikeli hareketlere kalkıştığımıza göre memleketin hayrına başka bir iş görülsün diyenlerimiz vardı. Fakat anlatılamıyordu. Nihayet Arnavut İsmail Kemal Bey’in teşvikine kapılan arkadaşlarımızdan bir grup gidip bu nümayişi yaptılar ve kuru teşekkürle avdet (geri dönme) ettiler. Saraydan ve II. Abdülhamid’den bir ses çıkmadı. Müstebit Padişah, İngiliz Büyükelçiliği ile bir mesele çıkarmamak için biraz müddet sükutu (susmayı) muvafık (uygun) bulmuştu. Aradan aylar geçti, fakat Servet-i Fûnun ile onun münteşirleri (adı geçen dergiyi yayınlayanlar) aleyhine hareket başladı.” (Ahmet İhsan (Tokgöz), Matbuat Hatıralarım,   C. I, Ahmet İhsan Matbaası, İstanbul, 1932,  s. 105-106)

 

     İşte aziz dostlar!.. Size tarihimizden  yorumsuz belgelerden olarak bir demet sunduk. Bunları, saatlerce, günlerce, haftalar, aylarca ve hatta yıllarca tartışarak  bugünlere  nerelerden gelip geçtiğimizi keşfedin. Vesselam. 3 Mart 2021

Bu haber toplam 688 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim