Cinâyet haberleri genellikle 'toplumu sarstı' gibi içi boş bir haber söylemiyle duyurulur. Bu klişe duyuru, aslında cinâyetin 'ârızî' bir durum olduğunu imlemeye çalışır. Oysa daha dikkâtli bakıldığında cinâyetlerin târih ve toplumun ârızî değil, düpedüz olağan bir tarafına işâret ettiği anlaşır. Cinâyet, cânîlerin işidir. Ama cânîler de aramızdan, yâni o 'cinâyet haberleriyle sarsılan' toplumun içinden çıkar.
Bir insanın hemcinslerinden birisinin hayâtına son vermesi, ahlâk, hukuk ve dinler târihince olumsuzlanır. Ama cinâyet öylesine baskın bir olgudur ki, kendisini olumsuzlayan ve engelleyen bütün târihsel-kültürel blokları aşar. Daha önemlisi de, bu blokları dönüştürür. Meselâ cânîlerin dünyâsında ahlâk ya da dinsel gerekçelerden geçilmez. Gerek ahlâk, gerekse inançlar, cinâyetleri engellemek bir tarafa, bizzat öldürme eylemini meşrulaştıran kaynaklar hâline getirilebilir. Meselâ namus cinâyeti, belli bir ahlâkî değere göndermede bulunur. Ya da bugün IŞİD, ya da El Kâide, dînî amaçları gerekçe göstererek cinâyet işlemektedir. Katolikler Protestanları; Protestanlar da Katolikleri Hazret-i İsa aşkıyla katletmedi mi?
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SuleymanSeyfiOgun/cin%C3%A2yetler/54240































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.