Hamas’ı yakından ve içeriden takip edenler için, bu görevlendirme sürpriz değildi şüphesiz. Son birkaç yıldır teşkilât içindeki ağırlığını giderek artıran Sinvâr, Aksâ Tufanı’ndan sonra kitlelere de mal olmaya başlamış bir isim. Dolayısıyla, Sinvâr’ın seçilmesi, Hamas açısından bir tür mecburi istikamet sayılabilir.
“Arap Baharı” adı verilen bölgesel türbülânsın oluşturduğu yeni atmosfer ve bilhassa 2013’te Mısır’da gerçekleştirilen askerî darbenin ardından, Hamas içinde bir ayrışma giderek bariz hale gelmişti. İç politik kaygılarla “Siyasal İslâm’la mücadele” konseptini uygulamaya koyan bazı bölge ülkelerinin Hamas’ı “terörist organizasyon” olarak değerlendirmesi nedeniyle, teşkilât saflarında merhum İsmail Heniyye ile birlikte Yahyâ Sinvâr’ın da dâhil olduğu bir kamp, İran’la yakınlaşmaya başladı. Bazı Arap devletlerinin açık düşmanlığına karşın İran’ın Hamas’a sağladığı destek, bu yakınlığın ana gerekçesini oluşturuyordu. Hâlid Meşal’in içinde bulunduğu diğer kamp ise, Türkiye-Katar eksenine yakın duruyor, hareketin istikbali açısından, Hamas’ın bölge ülkeleriyle ilişkilerinde denge politikası gütmenin daha mantıklı olacağını savunuyordu.
Hem söz konusu Arap devletlerinin gittikçe artan düşmanlığı hem de 7 Ekim’den bu yana İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırımın korkunç boyutlara ulaşması, İran-Hamas ilişkilerini “stratejik ortaklık” seviyesine yükseltti. Nihayet Yahyâ Sinvâr’ın liderliğe seçilmesi, bu durumun somut bir kanıtı olarak karşımızda duruyor. İran mahfillerinin Hâlid Meşal’in yeniden Hamas liderliğini üstlenmemesi için yoğun şekilde kulis yaptığı, Meşal’in de baskılardan dolayı epey bunaldığı biliniyor.
Devamı: https://www.yenisafak.com/yazarlar/taha-kilinc/hamasin-gelecegi-4637943
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.