Şu halde çalışıp etrafına faydalı olmak da mühim bir ibâdettir. Esâsen Mevlânâ, İslâm Peygamberi'nin "dilencilikten kaçınılması" husûsundaki emrine işâret ederek, ister ilimle olsun, ister san'atla olsun, müridlerini daima kazanmağa teşvîk eylemiş, "Bizim dostlarımız maîşetlerini bu yolda temin etmezlerse, bir para etmezler" şeklinde öğüt vermişlerdir. Kendileri de müftî ve müderris olarak gördüğü vazîfenin maaşı ile geçinirlerdi. Babası gibi san'at ve san'atkâr hakkındaki görüşlerine eserlerinde yer veren Sultan Veled, kendi fikir ve ictihadıyla san'at öğrenmek isteyen kimsenin, uzun zaman çalışıp çabalasa bile eksik kalacağını; bir üstaddan bir lâhzada öğrenilenlerin yıllar boyu kendi kendine çalışmakla elde edilemeyeceğini belirttikten sonra, san'ata gönül verenlerin mutlaka bir hocadan, bir mektebden usûlüne uyularak yetişebileceğini söylemiştir. İşte, Mevlevîlik tarihinde bu üstad ekseriya bir Mevlevî Dedesi, mekteb de Mevlevîhâne olmuşdur. Bu mekteb teşkîlâtı -hele büyük âsitânelerde- ilk tahsîlden üniversiteye kadar ihâtalı bir öğretim müessesesi vasfındaydı. Yukarda bahsedildiği gibi, san'at akademisi hüviyetinin yanı sıra, okuyup yazmakdan felekiyyâta (astronomi'ye); İlâhiyât'dan tasavvuf yoluyla rûhiyâta kadar muhtelif dallarda faaliyet gösterilirdi. Kitapların elle yazıldığı ve birkaç kitaba sâhib olmanın şeref sayıldığı o devirlerde her Mevlevîhânenin bir kütüphâneye mâlik olduğu unutulmamalıdır. Âsitâne'lere aslı Farsça olan:
Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/ugur-derman/2022/01/28/mevlevilikde-sanat-2
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.